15 Şubat 2013 Cuma

Geçmişten günümüze koruma kollama-Avni Özgürel

Değişim, beraberinde huzursuzluğu da getiren bir süreç. Fatih'in padişahlığına itirazın altında yatan da, 3. Selim'i tahtından ve canından eden de değişime dirençti. Cumhuriyet inşa edilirken kurucu irade bundan böyle itirazla karşılaşmasın düşüncesinden hareket edildi... 1950'de uluslararası baskı dolayısıyla istemeye istemeye geri adım atan devlet çekirdeği 1960'ta bir daha inmemek niyetiyle sahneye çıktı...

Batı basını Osmanlı?daki kargaşalarla yakından ilgileniyor, konuyu çizimlerle okurlarına aktarıyordu. Sağdaki çizim de talebe-i ulum ayaklanmasını gösteriyor.

Maksat nizam-ı âlem bozulmasın

‘Kazan kaldırma’ ya da ‘İstemezük’..  Bunlar Yeniçeri kışlasından günümüze yadigar kalmış, askerin isyan ve istenmeyenden kurtulma talebini yansıtan sözler... Sanılanın aksine Omsalı padişahları içinde akşamları içinde tahttan uzaklaştırılma korkusu olmadan başını yastığa koymuş olan yok.. Kanuni döneminden sonra zamanla bu korku öylesine baskın hale geldi ki saltanatında İstanbul’dan kaçarcasına uzaklaşan ve imparatorluk başkentine gelmemek için bahaneler icad eden hatta Edirne’de tahta çıkıp Edirne’de hayata gözünü yuman padişahlar oldu. 
Sultan 2. Murad’ın idaresine alışan ve onun yönetiminde Bizans’la ciddi bir kapışma yaşamaksızın hayatın Batı Anadolu’da ve Balkanlarda kazanılmış hâkimiyeti koruma dışında mutantan sürebileceğini düşünen, bunun devlet ve kendileri açısından en hayırlı durum olduğuna inanan asker/sivil bürokrasinin 2. Mehmed’i içine sindiremediğini biliyoruz. Fatih’in bu sebeple Türk asıllı bürokrasiyi tasfiye edip yerine Enderun yetiştirmesi devşirmeleri ikame ettiğini ve düzeni onlar üzerinden kontrol ettiğini de. Nitekim İstanbul’un fethinden 1481’de vefatına kadar atadığı yedi sadrazamdan sadece biri Türk asıllı olup imparatorluk döneminin ilk sadrazamı Pomak asıllı Veli Mahmut Paşa; ikincisi Rum Mehmet Paşa’ydı.
Osmanlı’nın ihtişam döneminde hükümdarlar büyük ölçüde bu güce ve onun menşe beraberliği içinde olduğu Yeniçeriyle itifakına dayandılar. Ancak 17. yüzyıldan sonra ibre tersine döndü. Dayanak tahtı tehdit eder hale geldi. Devlet idaresinde kendilerine zorluk çıkaran, hoşlanmadıkları kim varsa onun kellesini istemekle kalkmaya başladı kazan; sonra padişah başı istemeye kadar tırmandı iş. Genç Osman, İbrahim, 3. Selim bu iktidar kavgasına kurban gittiler. Bazen ulema hoşnutsuzluğunu Yeniçeri’yi kışkırtarak tahtın önüne taşıdı; bazen ulema Yeniçeri’nin öfke selinin önünde durmamak gerektiği düşüncesiyle askerin yanında yer aldı. Öldürmenin intikam davet ettiğinin yanı sıra Batı dünyasında yadırgandığı görüldüğünde de önce tahttan indirilip sonra katledilen Sultan Aziz,  5. Murad, 2. Abdül-hamid’le devam etti ‘Koruma ve kollama’ işi.
Kazan kaldırmaların istisnasız tamamının dayandığı gerekçe ‘Devleti, düzeni korumak’ oldu. 
2. Mahmud’tan çok önce 2. Osman (Genç Osman)’la aleniyete döküldü kavga. Harem geleneğine aykırı olarak Şeyhülislam’ın Türk asıllı kızıyla evlenen, sarayda sade kıyafetlerle dolaşmaya başlayan, cephede hayal kırıklığı doğurmak ve başarısızlıklarına mazeret üretmekten başka işe yaramayan Yeniçeri’yi Rusya’da 1. Petro’nun ordunun çekirdeği olan Strelets askerlerini (Ne tesadüf ki bu Rusça kelimenin manası da yeniçeri/yeni askerdir) katletmesinden yarım asır önce tasfiye etmeyi kafasına koymuştu Genç Osman. Öylesine öfkeliydi ki imparatorluk başkentini Anadolu’ya Ankara’ya taşımayı, Anadolu askerlerinden yeni bir ordu kurmayı tasarladığı bilinir. O katledildi, bir buçuk asır sonra 3. Selim aynı akibetle karşılaştı. 2. Mahmud bu korkudan dolayı teşkiline gittiği orduya ‘Asakir-i Mansure-i Muhammediye’ gibi dini bir sıfat bulmak zorunda kaldı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder