1 Şubat 2013 Cuma

Edirne’nin yaralı aslanı: Mehmed Şükrü Paşa/ SEDAT GÜLMEZ


Edirne’nin yaralı aslanı: Mehmed Şükrü Paşa

22 Ekim 2012 / SEDAT GÜLMEZ
Mehmed Şükrü Paşa, Edirne’de sadece bir şehri değil, milletin Rumeli’ye dair ümitlerini savundu. Tam 155 gün... Oysa sadece 40 günlük erzak ve cephanesi vardı.
Bulgar muhasarası yetmezmiş gibi, asker arasında dolaşan İttihat ve Terakki üyelerinin fitnesi kuşatır Edirne’yi. Düşman kapıdadır, şehrin istikbali tehlikededir ama İttihatçılar sırf siyasî gayelerle propagandayı sürdürür. “Siz Anadolu’dan geldiniz. Rumeli için niye canınızı ortaya koyuyorsunuz!” Kurt misali direnci kemiren grupta eski Dâhiliye Nazırı Talat Bey de vardır. Bir müddet sonra Müstahkem Mevkii Kumandanı Mehmed Şükrü Paşa duruma müdahale eder. Talat Bey’i karşısına alır, açık ve net ifadelerle ikaz eder: “Ya hemen Edirne’den ayrılın ya da sizi idam ettireceğim.” O gün için problem aşılmıştır fakat Talat Bey bu vakayı unutmaz…
1857’de Erzurum’da dünyaya gelen Mehmet Şükrü, Ayabakan ailesinden Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) Mustafa ile Muhsine Hanım’ın tek çocuğudur. Babası vefat edince annesi amcasıyla evlenir. Bu birliktelik onu küstürür ve aile ocağını terk eder. Bir süre sonra Erzincan’da askerî eğitimin ilk durağı Askerî İdadi’ye kaydolur. Akabinde İstanbul Sütlüce Topçu Okulu’na geçer. 1879’da topçu mülazım-ı sanî (teğmen) rütbesiyle diploma alır. Eğitimi süresince matematiğe vukufiyetiyle dikkat çeker. Bu sebeple Almanya’ya öğrenime gönderilir. Potsdam Garnizonu’nda dört yıl kalır. 1880’de mülazım-ı evvelliğe (üsteğmenliğe), üç sene sonra da kıdemli yüzbaşılığa terfi eder. İstanbul’a dönünce askerî talim ve terbiye muallimlikleri yapar. 1887’de rütbesi binbaşılığa yükseltilir. Süvari Feriki İmrahor Manastırlı Nuri Paşa’nın kızı Zafer Rabia Hanım ile evlenir ki bu izdivaçtan 9 çocuğu dünyaya gelir. Lakin bunlardan üç kızı ile bir oğlu olgunluk çağına erişir. 1888’de kaymakam (yarbay), 1889’da miralay (albay) iken 1893’te mirliva (tuğgeneral) apoleti takar. Paşa olduktan sonra birinci ferikliğe (orgeneral) kadar Edirne’de hizmet eder. 1905’te Selanik’e sürülür. Üç yıl sonra müşir (mareşal) unvanı alır. II. Meşrutiyet’in ilanıyla kabul edilen “Tasfiye-i Rüteb (Rütbelerin Tasfiyesi)” kanunu onu da vurur. Artık ikinci feriktir. Akabinde, 1912’ye kadar Redif Müfettişliği ve Çanakkale Boğazı Muhafızlığı vazifesinde bulunur. Balkan Harbi başlayınca da Edirne Müstahkem Mevkii Kumandanlığı’na atanır.
Bulgar ordusu şehri kuşatınca 155 günlük zorlu müdafaa da başlar. Kurmay subayları Kazım (Karabekir), Remzi (Yiğitgüden) ve Fuat Beylerdir. Düşman her yönden kuvvetlidir. Onun ise ancak 40 günlük erzak ve cephanesi vardır. Yine de elinden gelenin en iyisini ortaya koyar. Tam 155 gün savunur, Sultan I. Murad’ın yadigârı Edirne’yi. Fakat takatin tükendiği noktada şehir düşer. Esasında yaygın malumat teslim edildiği yönündedir ama bizzat Şükrü Paşa’nın kurmay subaylarından Remzi Bey’in hatıratında, “Edirne Kalesi’nin Bulgarlara teslim olduğundan bahsedilmiştir. Bu tarzda neşriyat yanlıştır. Cebri bir hücum neticesinde Bulgarların eline düşmüştür.”
    Edirne düşman elindedir lakin Şükrü Paşa’nın savunması da dillerdedir. Hatta şehre gelen Bulgar Kralı Ferdinand, öncesinde el konulan kılıcını bizzat takdim eder. Sonrası 6 aylık Sofya esareti ve İstanbul’a dönüş. İttihat Terakki, Bâb-ı Âlî baskını ile iktidara gelince, Edirne’nin kısa süreli esaretinden Paşa’yı sorumlu tutar ve emekliye ayırır. Oysa o, Edirne muhafazası sırasında çevresindekilere, “Düşman, hatları geçtikten sonra ölürsem kendimi şehit kabul etmiyorum! Beni mezara koymayın, etimi itler, kuşlar çeke çeke yesinler!” sözleriyle tavrını göstermiş biridir. Anlaşılan Edirne’deki duruşuyla devletin ve milletin gönlünü ferahlatan Paşa, fikren “ittihat” edemediği kişilerin gadrine uğramıştır...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder