12 Şubat 2013 Salı

“Ağa” ya da “General”Yavuz Bahadıroğlu


Osmanlı ordusunda generalliğe yükselenlere “Ağa” denirdi: “Yeniçeri Ağası”, “Sipahi Ağası” gibi…
 
Sivil siyasetin başı önce onlarla derde girdi: Sultan II. Murad’ın Osmanlı tahtını o tarihte 12 yaşlarında bulunan Şehzade Mehmed’e (geleceğin Fatih’i) bırakıp “uzlet”e çekilmesini hazmedememiş, fakat bunu açıkça dillendiremedikleri için “buçuk kuruş zam” talebiyle ayaklanıp Başkent Edirne’nin doğusundaki bir tepede toplanmışlardı (o tepe bu isyan olayı sebebiyle daha sonra “Buçuk Tepe” olarak anıldı ve bu olay da “Buçuk Tepe Olayı” olarak tarihimize geçti)…
 
Gerçi olayın asıl kışkırtıcıları, eski Padişah’ı geri döndürmek isteyen Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile yandaşlarıydı ve amaçlarına ulaşmak için her darbede olduğu gibi askeri kullanmışlardı, ama isyanın sorumluluğu generallerde kaldı: Sultan Murad dönünce ilk iş olarak en tepe noktadaki generalleri falakaya yatırdı ve falaka zoruyla tövbe ettirdi (Tayyip Bey’in 27 Nisan e-muhtırasına karşı direnişine mi benzettiniz? Yok canım, benzemiyor, en azından falaka kısmı eksik)...
 
Tarih boyunca Yeniçeri ve Sipahi ağaları (generaller) bazen sivil kışkırtıcılara alet olarak, bazen kendi ihtiraslarının kurbanı olarak sivil siyasete müdahale ettiler. Nasılsa ellerinin altında silâhlı bir güç vardı ve bu gücü kullanarak istediklerini yaptırabiliyorlardı (28 Şubat’a neden benzesin ki? Aralarında yüzlerce yıl var)...
 
Bazen o kadar azgınlaşıyorlardı ki, padişah katletmekten bile çekinmiyorlardı. Meselâ Sultan II. Osman (Genç Osman) böyle bir azgınlığın kurbanı oldu.
Yerine I. Mustafa’yı getirdiler, ama bir süre sonra beğenmediler. Sultan IV. Murad’ı çocuk yaşta (11’inde filandı) tahta geçirdiler. Çocuk olduğu için de bir süre parmaklarında oynattılar. Biraz büyüyüp dizginleri ele almak istediğinde ise, yine ayaklandılar. Genç Padişah’a gözdağı vermek için, Sadrazamını (Hafız Ahmed Paşa) saray avlusunda param parça ettiler.
 
Sultan IV. Murad bütün bunlara dayandı. Ama hiç boş durmadı, sık sık “tebdil” çıkarak (padişahın kılık değiştirip halk arasına karışması) halkla buluştu ve halkı bilinçlendirdi. Nihayet bir gün, yine generallerinden emir alan yeniçeriler sarayın iç avlusunda “istemezük” çığlıkları atarken, Sultan Murad halka haber saldı, halk silah namına eline ne geçtiyse kapıp saraya yürüdü, iç avluda bağrışan yeniçerileri kuşattı.
 
Generallerin yelkenleri suya indi. Elebaşları yakalanıp falakaya yatırıldı. Sabaha karşı da hepsine “itaat” yemini ettirildi. O saatten sonra güç “sivil inisiyatif”in eline geçmişti. Ordu yıllar sonra ilk kez kışlaya çekildi, bir süre sonra da Padişah’ının ardında yürüyüp Bağdat’ı aldı.
 
Sultan IV. Murad, orduyu çelik iradesiyle kışlasında tutup, başını dahi uzatmasına izin vermedi. Biliyordu ki, en güçlü ordu, siyasete bulaşmamış ordudur.
 
İsyankâr yeniçeri ağalarının en belirgin karakterleri, gururlarıydı. Devlet onlardan sorulurdu. Dilediklerini tahta çıkarır, istediklerine tahtı haram ederlerdi. Bu düşünce biçimi zaman zaman sindi, ama hiçbir zaman tamamen kırılmadı. Yüzyıllar içinde fırsat buldukça “kılıç” gösterdiler, apolet şaklattılar…
 
Her cumhurbaşkanı seçimi öncesinde, kendilerinden birini seçtirmek için, darbe yaptıklarını da cümle âlem biliyordu. Geleneksel düzenlerini sürdürüyorlardı.
Direkt ya da endirekt olarak 9 Kasım 1989’a kadar Türkiye’yi yönettiler. Bu tarihe kadar Cumhurbaşkanları (sadece Celal Bayar hariç) ordudan seçildi (gelmiş geçmiş 11 cumhurbaşkanından 6’sı asker kökenli). İlk kez Turgut Özal bu kasnağı kırdı. Türkiye sivil cumhurbaşkanları dönemine girdi. Bu aslında bir “devrim”di.
 
İkinci büyük kırılmayı Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirdi. “Ordu kışlada güçlüdür” dedi ve gereğini yaptı: Darbelere ve darbe teşebbüslerine adı karışmış generaller için yargılama sürecini başlattı.
 
Ama galiba “kantarın topuzu” biraz kaçtı: “Suçlu” bile olsalar generallerin, hele de eski Genelkurmay Başkanı’nın “terörist” olarak suçlanması ve tutukluluk hallerinin ısrarla sürdürülmesi mantıklı değil…
 
Artık buna kalıcı bir çözüm bulmak gerekiyor. Ne ordu ne de hukuk “intikam kılıcı” gibi çalışmamalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder