12 Şubat 2013 Salı

99 yıl önceki seçimlerde sakal-ı şerif'i yakmaya kalkmışlardı -Erhan Afyoncu


100 yıl önce çok partili hayata ilk geçtiğimizde ilginç seçim propagandaları ve vaatleriyle tanışmıştık.
1912 seçimlerde "Sakal-ı Şerif" tartışması yaşanmış, sakal kılının test edilmesi için ateşe atılması gündeme gelmişti
İlk Meclisimizi 134 yıl önce açmamıza rağmen çok partili hayata 1908'den sonra geçmiştik. Türk siyasi hayatında çok partili seçimin tarihi 1946'da değil 1908'de başlar.

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ
Osmanlı Devleti 1876'da ilân edilen Anayasa ile demokrasi alanında bir adım atmış ve Meşrutiyet yönetimini benimsemişti. Aynı yıl yapılan seçimlerle siyasi tarihimizde ilk defa bir meclis oluşturuldu. Bu sırada ülkemizde siyasi parti yoktu. Milletvekilleri seçim bölgelerinden aldıkları oylara göre seçilip, 1877'de İstanbul'a geldiler.
23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânıyla siyasi hayatımızda yepyeni bir sayfa açıldı. Artık bizi yönetenleri sınırlı da olsa seçme hakkımız vardı. Fevzi Demir ve Nil Türker Tekin'in Meşrutiyet seçimleriyle ilgili araştırmalarında seçim tarihimizle ilgili teferruatı bulabiliriz.
1908 seçimlerine İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Ahrar Fırkası, yani Ahrar Partisi katılmıştı. Partilerin seçim programları olmadığından mebus, yani milletvekili adayları kendi programlarını hazırlayarak seçim çalışmalarına başlamışlardı. Gazetelerde yayınlanan ateşli makalelerle taraflar birbirlerini kıyasıya eleştirip, kendi partilerinin faziletlerini anlata anlata bitiremiyorlardı. Günümüzde olduğu gibi o zaman da sloganlar seçimleri ayrılmaz bir parçasıydı. İttihadçılar'ın sloganı "yaşasın hürriyet, yaşasın millet, yaşasın vatan"dı.
Seçimlerdeki propaganda metotlarından biri de kahve konuşmalarıydı. Parti temsilcileri, ikinci seçmenler ve mebus adayları kahvelere giderek halka nutuk atıp, "..ceğiz, ..cağız" diye oy isterlerdi. İstanbul'daki en meşhur siyaset yerlerinden birisi Şehzadebaşı'ndaki Fevziye Kıraathanesi idi.
Bir diğer propaganda şekli de seçim broşürleriydi. Adaylar bastırdıkları broşür ve el ilânlarıyla kendi propagandalarını yapıyorlardı. Ayrıca günümüzde liderlerin il il dolaşıp seçim mitingleri yaptıkları gibi o zaman da merkezdeki partililer taşraya seçim gezileri düzenliyorlardı.
SAKAL-I ŞERİF TARTIŞMASI
En baştan itibaren seçimlerde halkın dini duyguları önemli bir yer tuttu. Muhalifler İttihad ve Terakki'yi dinsizlikle suçladılar. İttihadçılar ise din ve vicdan özgürlüğünü en iyi kendilerinin sağlayacağını söylüyorlardı.
1912 seçimlerinden önce İttihad ve Terakki'ye ne kadar muhalif varsa Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın çatısı toplanmıştı. Hürriyet ve İtilafçılar seçim propagandalarında yoğun olarak halkın dini duygularını kullanıp, İttihadçılar'ı dinsizlikle suçladılar.
İttihadçılar, bu suçlamalar karşısında kendilerini dindar gösterecek işler yapmaya çalıştılar. Fevzi Demir, Toplumsal Tarih'te yayınlanan "II. Meşrutiyet Dönemi Parlamento Seçimlerinde Din ve Siyaset" isimli makalesinde seçimlerde yaşanan birçok ilginç hadiseyi zikreder.
İttihadçı Vuçitrinli Mehmed Bey, seçimler sırasında bugünkü Kosova'nın başkenti olan Priştine'ye "Lihye-i saadet", yani Peygamberimiz'in sakal-ı şerifini göndertmişti. Ancak İttihadçılar'ın dinle alakalarının olmadığı propagandasını yapan İtilafçılar, bunun Jöntürkler'in peygamberi olan Mahmud Şevket Paşa'nın sakalı olduğunu iddia ettiler. Sakal-ı şerif tartışması mahalli basının da gündemine oturdu.
İtilafçılar, işi iyice büyüterek İttihadçılar'a "İsterseniz tecrübe için ateşe atalım. Eğer yanarsa sakal Mahmud Şevket Paşa'nın, yanmazsa Peygamberimiz'in sakal-ı şerifi olduğu anlaşılır" teklifinde bulundular. Ancak böyle bir deneme yapılmadı. Sakal-ı şerif tartışması siyasi tarihimizin ilginç bir anekdotu olarak kaldı.
Bir Devrin Ve Bir Kuşağın Partisi
23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'i ilân ettiren İttihad ve Terakki Cemiyeti, yönetime hakim oldu. Bir ara zora düştüyse de 1913'de Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra muhaliflerini temizleyip, imparatorluğun kaderine hakim oldu ve 1918'e kadar ülkeyi yönetti.
Muhaliflerin Partisi
Meşrutiyet döneminde birçok parti kurulmasına rağmen bunların hiçbiri varlığını sürdüremedi. Muhalif partilerden birçoğu aralarında birleşerek, 8 Kasım 1911'de Hürriyet ve İtilaf Partisi çatısı altında toplandılar. Böylece ülkemizde iki partili bir sistem meydana geldi.
Seçim Propagandaları ve Gazeteler
Seçim propagandası için en önemli araç gazetelerdi. Basın zaten partilere göre bölünmüştü. Her partinin bir veya birden fazla gazetesi vardı. Muhalif gazetelerde yayınlanan ateşli makalelerde iktidar şiddetle eleştirilirken, iktidar yanlısı basın da muhalefete aynı sertlikte cevap veriyordu.
İstanbul basınından Tanin ve Şuray-ı Ümmet gazeteleri İttihad ve Terakki'yi gözü kapalı desteklerken Yeni Gazete, Serbestî, Sada-yı Millet, İkdam, Sabah gibi İttihadçılar'a muhalif gazeteler de Ahrar Fırkası'nı aynı şekilde destekliyorlardı. Anadolu ve Rumeli'deki mahalli basın da destekledikleri partilerin propagandasını gözleri kapalı yapıyorlardı.
Partilerin programlarında Meşrutiyet'in devamı, vatanın yükselmesi, halka adil davranılması, cehalet ve sefaletin bertaraf edilmesi zikrediliyor, hürriyet ve eşitliğe sık sık vurgu yapılıyordu. Dönemin en önemli meselesi azınlıklar olduğu için bütün partilerin gündeminde bu konu vardı. Osmanlı kimliği öne çıkarılarak ülkenin bölünmesinin önüne geçilmek istenmişti.
İlk Partimiz
14 Eylül 1908'de liberalizmin Türkiye'deki öncüsü Prens Sabahattin'in hamiliğini yaptığı Ahrar Partisi kuruldu. Ahrar Fırkası, İttihad ve Terakki 1913'te partileşeceği için ülkemizin ilk partisidir. İngiliz siyasi parti sistemi esas alınmıştı.
Ahrar kelimesi "Özgürler" demektir. İttihad ve Terakki'ye muhalif gazeteler Ahrar Fırkası'na yoğun ilgi gösterip, partinin adeta sözcülüğünü yaptılar. Partinin başkanı yoktu. Sadrazam Kâmil Paşa'nın partinin başkanı olduğu söylenir. Halk ise partinin başkanı olarak Prens Sabahattin'i görüyordu. Maddi sıkıntı çeken parti İstanbul dışında fazla örgütlenememiştir.
Seçim sonuçları açıklandığında Ahrar Fırkası büyük bir şok geçirmişti. İmparatorluğun her tarafında İttihadçılar'ın zaferi vardı. 275 milletvekilinden 160'ı parti üyesi, diğerleri de İttihad ve Terakki sempatizanı idiler.
31 Mart Vak'ası Ahrar Fırkası'nın sonu oldu. Parti üyeleri ya yurtdışına kaçtılar, ya da tutuklandılar. Ahrar Fırkası 1910'da feshedildi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder