İkinci Dünya Savaşı adı her
geçtiğinde, hep Hitlerin
canavarlığı ve Yahudilerin
yaşadığı dram akıllara gelir.
Ama en az bunun kadar
bilinmesi gereken de;
Stalinin canavarlığı ve
Türkler'in yaşadığı dramdır.
Bu yazı; bir yandan Nazi,
diğer yandan Sovyet faşizmi
arasında kalmış, çaresiz ve
umutsuz dış Türkleri
anmak ve 1940'lı yılların
Türkiye'sinin bu insanlara bakışını sorgulamak için
kaleme alınmıştır.
Her ne kadar Türkiye bu savaşa fiilen dahil olmasa da Kırım, İdil-Ural,
Türkistan, Kafkas Türkleri, gözü dönmüş Stalin tarafından savaşın tam ortasına
itildiler. Savaşa katılan Türk sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, kimi
kaynaklarda yarım milyon kimi kaynaklarda ise bir kaç milyon olarak telaffuz
edilmektedir.
Savaş Öncesinde Türkler'in Durumu
Ekim Devrimi ile farklı umutlara kapılan Türk halklarının hayal kırıklığı
yaşaması uzun sürmez. Sistemin beklentilere cevap vermemesi, başlangıçta
verilen sözlerin tutulmaması ve 1930 Buhranı ile yaşanan kıtlık ve ekonomik
tükenmişlik sisteme olan inancı giderek tüketir. Yine Lenin ve daha sonra
Stalinin Pan-Slavist baskıları Türkleri tamamen yeni arayışlara iter. Savaş
böyle sosyo-ekonomik koşullar altında başlar.
Savaş Dönemi
Savaşta Türkler, cephenin önünde yer alır. Yeterli derecede askeri techizat,
giyecek ve gıda verilmeyen Türklerin Almanlara esir düşmemesi için hiçbir
sebep yotur. Savaş boyunca 400 binin üzerinde Türk Almanlara esir düşer.
Bunların 100 bin kadarı açlık ve çeşitli hastalıklardan esir kapmlarında hayatını
kaybeder.
Hatta bazılarının sünnetli oldukları için Yahudi sanılarak öldürüldüğü bile olur.
Savaşın şiddetini artırdığı dönemde Türk esirlerden bir bölümü askeri araç-
gereç ihtiyacını karşılamak üzere kurulan fabrikalarda çalıştırıldılar.
1941 yılında Almanlar yeni birlikler oluşturmaya karar verirler. Bunun için Türk
esirlerken kurulu lejyon birlikleri oluşturulur. Sözde gönüllülük esasına dayanan
bu birliklere katılım, esir kamlarındaki katlanılmaz koşullar nedeniyle bir
kurtuluş olarak görülür. Yine Stalinin esir düşenler için çıkarttığı ölüm fermanı
da bu birliklere katılımda etkili olur.
Alman ordusu içerisinde Azerbaycan,Kuzey Kayfas, İdil-Ural, Kırım ve Türkistan
birlikleri oluşturulur. Bu birliklerin sayısı tam olarak bilinmemektedir.
Türkiye bu savaşta fiilen yer almamıştır. Ama 1945'teki Yalta Konferansı'nda
müttefiklerin aldığı, Almanya'ya savaş ilan etmeyen devletlerin Birlişmiş
Milletler'e katılamayacağı yönündeki karararı sonucu Türkiye 23 Şubat 1945'te
Almanyaya savaş ilan eder. Ama bu tarihte, resmen ilan etmese de Almanya
yenilmiştir artık. Bu da bir anlamda, müttefiklerin elindeki Türk esirlerin
Rusyaya teslim edilmesi meselesinde Türkiye'nin birşey yapamayacağı
anlamına gelmektedir. Yalta Konferansı'ndan çıkan diğer bir karar ise,
müttefiklerin elindeki Sovyet esirlerin Rusya'ya iadesidir. Stalin tarafından
vatan haini ilan edilen bu kişilerin akıbeti ise bellidir.
Esirlerin Teslim Edilmesi
O dönemde bu kişilerin nakli Türkiye üzerinden gerçekleşir. Bu durum, esirler
Ama gelen haber tam bir deprem etkisi yapar. Komutan yanlış anladığını
Esirler konusu Türkiye açısından 3 farklı çerçevede ele alınabilir. Birincisi Mavi
Alay Olayı; 2000 civarındaki Kırım ve Karaçay Türkünün, Türkiye Cumhuriyeti
demiryolları üzerinden Rusyaya aktarılması karşısında tepkisiz kalınmasıdır.
İkinisi,Türkiye'ye sığınmış ve 243 mültecinin SSCB'ye teslim edilmesidir.
Üçüncüsü ise; Boraltan Köprüsü olarak bilinen, Türkiye'ye iltica eden 146 Azeri
Türkü'nün sınırdan geçmelerine izin verilmeyerek SSCB'ye iade edilmesidir.
1. Mavi Alay Olayı:
Mavi Alay, Kızılorduya karşı savaşan Kırım Birliğine verilen isimdir. Bu aslında
Kırım ve Karaçay Türkleri'nin ortak dramıdır. Sovyet baskısından dolayı
yurtlarını terkeden Kırım ve Kafkas aileleri önce İtalyaya giderler. Savaşın
Almanlar aleyhine gelişmesi üzerine Avusturya'da bulunan Drau Nehri
çevresine yerleşirler. Bu bölge müttefik kuvvetlerinin eline geçmesiyle 7000
kadarı esir düşerler. Rusyaya dönmek istemeyen bu esirler çeşitli ülkelere
mülteci olarak sığınmak için başvururlar. Fakat,İsviçre haricinde, Türkiye de
dahil bütün ülkeler bu insanlara kapılarını kapatırlar. Rusyaya dönmek
ölümdür,bunu bilenler dönmemek için her türlü direnişi gösterirler. 3000
civarında esir Drau nehrine atlar, intihar edenler de olur. Sonuçta bu kişiler
trenlere doldurularak Sovyet yetkililere teslim edilirler.
O dönemde bu kişilerin nakli Türkiye üzerinden gerçekleşir. Bu durum, esirler
için umut kaynağı olur. Kardeş vatan olarak bildikleri Türkiye'nin kendilerini
bırakmayacaklarını düşünürler. Tren Türkiye sınırlarından girdiğinde tren
içerisinde bir coşku yaşanır. Ama hiçbir istasyonda kapılar açılmaz ve SSCB
sınırına yaklaştıkça bu sevinç yerini hüsrana bırakır. Belki de en acısı Türkiye
üzerinden ölüme gitmektir. Trendeki Türk subaylara, 'bizi siz vurun,onlara
vermeyin' diyenler olur. Ama nafile...Sovyet sınırına ulaşınca trende 2000
civarında kişi kalır. Akıbetleri nedir bilinmez ama geride bu topraklarda
bıraktıkları umutları kalır. Bu süreçte Türkiye Sevyetlere karşı hiçbir itirazda
bulunamaz.
2. Mülteciler Meselesi:
Savaş sırasında bir şekilde Türkiye'ye gelen Sovyet vatandaşı Türkler olur.
Bunlar Yozgat civarında yaşamaktadır. Ulvi Keser'in 'İkinci Dünya Savaşı
Sürecinde Yunanistan, Türkiye’de Mülteciler, Askeri İhlaller ve Esirler Sorunu'
adlı çalışması ile gün yüzüne çıkan bu olay da içler acısıdır. Çoğunun Türkçe
konuştuğu belirtilen bu 243 kişi, bütün direnişlerine rağmen 1945 yılının
ortalarında Rusyaya teslim edilir. Hiçbir sorgulama gerçekleştirilmeden sınırın
öbür tarafında kurşuna dizilirler.
3. Boraltan Köprüsü Katliamı:
Dönemin SSCB sınırında Aras Nehri üzerinde kurulu bir körüdür Boraltan. Bir
gün kendisi yıkılsa da adı asırlar boyu hatırlanacaktır.
1944 senesidir, Stalin savaşta karşı cepheye geçenlerin intikamını geride
kalanlardan alır. Pan-Slavist baskılar da had safhaya ulaşmıştır. Türkler sürgün
ve katliamlardan kaçış yolları ararlar. İşte Boraltan Köprüsü böyle bir kaçışın
sonunda yaşanan sonun adıdır.
146 Azerbaycan Türkü sınırı geçerek Türkiye'ye kaçar. Türkiye sınırından içeri
girince artık tedirginlikleri bitmiştir, Türkiye'nin kendilerine sahip
çıkacağından, ölümün kucağına bırakmayacağından emindirler. Sınırdaki bir
karakola sığınırlar, karakol komutanı kendilerini ağırlar ve Ankara'ya konu ile
ilgili bilgi verir.
Hepsinde kurtuluşun sevinci vardır. Baskı, zulum ve nihayetinde ölüm sınırın
öbür tarafındadır. Ankara'dan gelecek haberin olumsuz olacağı akıllarda bile
yoktur, kimse öyle bir durumun olacağına en ufak bir ihtimal vermemektedir.
Ama gelen haber tam bir deprem etkisi yapar. Komutan yanlış anladığını
düşünür, emri tekrar sorar. Gelen yanıt yine aynıdır. 'Geri iade edin!'
Ek olarak; emre uymadığı takdirde komutanın emre itaatsizlik ve vatan hainliği
ile yargılanacağı da bildirilir. Komutan çaresizdir, söylemeye dili varmaz ama...
146 kişi, sınırın ötesindeki, namlularını zaten hedefe doğrultmuş olan Sovyet
müfrezelerinin ellerine terkedilir. Hepsi Türk askerlerinin gözleri önünde
kurşuna dizilir. İnsanlığa dair ne varsa Aras'ın azgın sularında kaybolur o anda.
9
0
0
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder