Harf inkılabı ile ilgili ‘resmi söylem’ dışındaki çalışmalar dikkatle incelenirse temelde iki sebepten dolayı yapıldığı görülecektir:
Birincisi, geçmişle bağları tamamen kopartmak. İkincisi, ise hocaların, ilim adamlarının nüfuz tekelini kırmak.
Bu iki sebebi Baskın Oran Atatürk Milliyetçiliği kitabında gerekçeleriyle açıklar.
Harf inkılabına gerekçeler üretmek veya Latin harflerine methiyeler düzüp Türkçe ile uyumu ile ilgili akıl yürütmek, bu iki sebep ve ortaya çıkan sonuçlar tarihteki benzerleriyle kıyas edilerek insafla tahlil edildiğinde manasızlaşıyor!
Geçtiğimiz cumartesi günü Tillo Işık Hadisesi ve Bilim Kültür Günleri kapsamında Tillo’da düzenlenen “Tillo Evliyaları” adlı panelde konuşan Prof.Dr.Yasin Aktay ‘harf inkılabı’ ile bir gecede nasıl cahilleştiğimize isabetle dikkat çekmiş. (www.timeturk.com)
Yasin Aktay Hoca, önce ‘Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ ile ilgili şu dikkat çekici tespitlerde bulunmuş:
“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönemine geçişte trajik ve travmatik kopuş olan tevhidi tedrisat darbesi ne yazık ki telafisi hiçbir zaman yapılamamış bir şekilde medrese geleneğine darbe vurmuştur.Tevhid-i Tedrisat Kanunu, bütün eğitim sistemini kısırlaştırdı. Bir sistem lağv edildi. Bir kültürel ve tarihsel sermayeyi neredeyse çarçur etti, israf etti. Aklı başında hiçbir ülkenin kendi ülkesine yapamayacağı bir kötülüktü aslında.”
“Türkiye’nin modernleşeceğini, batılılaşacağını hadi bir nebze anlayabiliriz ve bir projedir diyebiliriz.” diyen Aktay, bu noktada hakikati haykırmış: “Fakat var olan birikimini koruyabilirdin, ona olan erişimi engelleyecek darbeleri vurmayabilirdin. Geldiler 1 günde harf inkılabı yaptılar. Birgün önce profesör olan, toplumun en muteber tabakası olan insanları birgün sonra en itibarsız, en cahil konumuna düşürdüler.”
Evet, “Var olan birikim”e erişim engellendi ve “toplumun en muteber tabakası olan insanlar” bir günde cahil konumuna düşürüldü!
Amaç da buydu zaten!
Bir kısmı memleketi terk etti, bir kısmı direndiği için asıldı, bir kısmı da hafızaları tazelemek, geçmişle irtibatları tesis etmek için cansiperane bir mücadele içerisine girdiler.
Bir kısmı da gül yetiştirdi.
İşte Yasin Hoca, gül yetiştirenlere dikkat çekmiş konuşmasında, okuyalım:
“Bir gecede toplumun dışına atılan, saf dışı edilen insanların hikayesi Rasim Özdenören’in bir romanında çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. Gül yetiştirmek isteyen insanlar diye bahsedilir kitapta. Bir gecede cahil bırakılan o insanlar evlerine kapılmak zorunda kalırlar. Toplumla kurabilecekleri bir bağ, bir dil kalmıyor. Onlar için tek seçenek kalıyor… Gül yetiştirmek. O gül aslında geleceği temsil ediyor. Eğer 1950’lerden sonra baskılar kalktıysa o gül yetiştiren adamların çabalarıyla gerçekleşti.”
Gül Fabrikaları kuruldu ilk defa.
Zorla, gece dersleriyle silinen hafızanın yeniden inşası için gece-gündüz çalışıldı ve artık bugün yeni bir dirilişin heyecanı yaşanıyor.
Sabır ve sebatla çalışmaya devam…
Daha alınacak hayli uzun bir yol var!M
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder