1 Mart 2012 Perşembe

Afrika’dan bir modern sömürgecilik öyküsü - H.İbrahim Can

Bugün size bir öykü anlatacağım. 

Yaklaşık 7 milyon nüfuslu Afrika ülkesi Togo, II. Dünya Savaşı sonrasında Fransızların himayesinde bir ülke oldu. Ülkenin bütün kaynakları da Fransa’ya akıyordu. 1960 yılında ülkeye bağımsızlığını kazandıran Sylvanus Olympio, aslan payı Fransa’ya verilen fosfatın artık Amerika dahil diğer Avrupa ülkelerine de satılmasını kararlaştırdı. Ayrıca Olympio Fransız Frankı kullanmaktan da vazgeçme kararı aldı. Tam bu kararın uygulanmasından birkaç gün önce Olympio bir suikastla öldürüldü. 


Nijer, 1961 yılında Fransa ile yaptığı savunma anlaşmasıyla uranyum dahil stratejik hammaddelerin münhasıran Fransa’ya satılmasının yolunu açmıştı. Anlaşmanın altında imzası olan ülkenin bağımsızlık döneminin ilk cumhurbaşkanı Hamani Diori, 1970’li yıllara gelindiğinde bu durumu değiştirmek ve diğer Batılı ülkelerle de ticaret yapmak istedi. Ayrıca Nijer’deki Fransız askerî üssünü de kapatmayı gündemine aldı. 1974 yılında bir ihtilâlle devrildi ve hapse atıldı. 


Kongo’nun 1968 yılında iktidara gelen lideri Marien Nguabi, Fransa ile yapılan on yıllık petrol anlaşmasını yenilemek istemiyordu. 1977 yılında Paris’te anlaşmanın yenilenmesi için görüşmelerin başlamasına birkaç saat kala suikaste uğradı ve öldü. Sözleşme mi? On yıllığına hemen yenilendi.


Eski Cumhurbaşkanı Mitterand “Afrika’da De Gaul’ün başlattığı faaliyetlerin personelinin değiştiğini ancak metodlarının aynı kaldığını söylüyor”. 


İşte yukarıdaki özet listeye en son eklenen Fildişi Sahilleri Devlet Başkanı Gbagbo da aynı metodların kurbanı.


Gbagbo öncesi dönemlerde yapılan ticaret anlaşmaları Fildişi Sahillerinin tabiî kaynaklarının piyasa fiyatlarından dünya piyasasına sunmasını engelliyordu. Meselâ ülke ürettiği kakaodan kahve üretim satamıyordu. Kakao hammadde halinde ünlü bir Fransız şirketine verilmek zorundaydı. Hem de yok pahasına. Diğer tabiî kaynaklar için de durum pek farklı değildi. İşte Gbagbo sekiz yıl önce “Yeter artık. Bundan sonra ülkemin kaynaklarını ve halkını yok pahasına Fransa’ya satmayacağım” dedi. O yıl Kuzeyde isyanlar başladı. Yalnızca kakao değil, rafine edilmeye bile gerek duyulmayan “tatlı petrol” denilen petrolün en geniş yatakları da ülkenin batısında yer alıyor. İşte Fransa Gbagbo’ya anlaşmaları yenilemesi için yaptığı baskılardan sonuç alamayınca bu yola başvurdu. Yoksul isyancılar en modern ve en pahalı silâhlarla ilerlemeye başladı. BM gözetiminde ateşkes ilân edildi. Ateşkes esnasında BM’nin zırhlı araçlarıyla isyancılar Kuzeyden güneye taşındı.


Seçimlerde öne çıkardıkları Quattara ile bu konuda önceden anlaşma yapıldı. Bu yüzden Fransa, Gbagbo’nun oyların yeniden sayılmasını kabul etmesine rağmen, BM kılıfı altında ülkeye doğrudan müdahale etti ve Gbagbo’yu alaşağı etti.


Yeni yönetimin iktidara gelmesinden hemen sonra ilk yapacağı iş verdiği sözü resmiyete dökmek ve Fransa ile ticarî anlaşmaları yenilemek olacak. 


Peki ülkeye barış, huzur ve istikrar gelecek mi?


Maalesef hayır. Artık insanlar uyandı. Fransızların bu oyununu gören binlerce eski rejim taraftarı çatışmayı sürdürecek. Umarız yanılırız, ama gelen haberler bunu gösteriyor. Fransa’nın umurunda mı? Elbette hayır. 


Kısacası; Başbakan Erdoğan, Sarkozy’yi kasdederek “harami”lik imasında bulunduğunda haksız değildi. Maalesef sömürgecilik modern usûllerle sürüyor Afrika’da. Olan yine masumlara oluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder