18 Şubat 2012 Cumartesi

Osmanlı eski Genelkurmay Başkanı'nın padişah cenazesinde yaptığı sessiz darbe-Erhan Afyoncu

Hüsrev Paşa, İkinci Mahmud'un cenazesinde sadrazamdan zorla mührü alarak, kendisini sadrazam tayin ettirmişti.


Osmanlı İmparatorluğu'nda Batılılaşma öncesinde bütün ordulara komuta eden bir ordu komutanı yoktu. Sadece, savaş zamanlarında ordunun başına tayin edilen kişi, serasker veya serdar adı altında, orduya komuta ederdi. Osmanlı ordusunun en önemli askerî güçlerinden biri olan yeniçerilere ise yeniçeri ağası komuta ederdi. 

Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı 
Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılmasıyla yeniçeri ağalığı tarihe karıştığından yerine 1826'da "Seraskerlik Kurumu" kuruldu. Başlangıçta seraskerlik makamı Mansure Ordusu'nun komutanı olarak teşkil edilse de kısa sürede bütün kara ordularının komutanı haline geldi. İlk serasker olan Ağa Hüseyin Paşa, yeniçeriliğin ortadan kaldırılmasından sonraki günlerde Süleymaniye Camii avlusunda görev yaptıktan sonra Ağa Kapısı'na taşındı. Ancak askerî çevreler ve özellikle de halk arasında yeni seraskerlik makamının eskiden olduğu gibi "Ağa Kapısı" adıyla anılmaya devam edilmesi sultanı hayli rahatsız etmişti. Bunun üzerine burası, "Fetvahâne" ismiyle şeyhülislâmlara tahsis edildi. Beyazıt'taki Eski Saray, yani bugün İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yer de seraskerlik makamı olarak kullanılmaya başlandı. 
Askerî sistemdeki değişim ve dönüşüm süreci seraskerliğin statüsünü ve önemini artırdı. 1836'daki teşrifat, yani protokol düzenlemesiyle serasker, protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazamla denk hale geldi. Bu durum askerî sınıfı, idari ve siyasi yapının temel dayanaklarından biri yaptığı gibi, ordunun iktidar üzerindeki etkinliğini de artırdı. 

Osmanlı Genelkurmay Başkanı'nın cenaze darbesi
 
İkinci Mahmud döneminin en önemli devlet adamlarından Hüsrev Paşa, icraatıyla döneme damgasını vuran isimdi. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının ardından kurulan Asakir-i Mansure ordusunun ikinci seraskerliğine 1827'de tayin edilmişti. Hüsrev Paşa, on yıl kadar süren seraskerlik görevinde tüm askerî teşkilatı yeniden düzenledi. Yeni ordunun teşkilatlanmasından talim düzenine, kıyafetlerinden yeme içmelerine kadar birçok yeni düzenlemede Hüsrev Paşa'nın imzası vardı. 

İkinci Mahmud'un yenilik adımlarında ona destek veren hatta en önde yürüyen yine Hüsrev Paşa'ydı. Hüsrev Paşa seraskerliği süresince tüm önde gelen devlet adamları ile kendisine muhalefet eden bürokratları İstanbul'dan sürmüş, adeta İstanbul'un tek hâkimi olmuştu. Seraskerlik makamını kölesine devrettikten sonra Meclis-i Vâlâ, yani yapılacak yenilikler ile önemli hukuki davalara bakacak meclisin ilk başkanı oldu. 

İkinci Mahmud'un ölümüyle, Hüsrev Paşa'nın gücü zirveye çıktı. Ölen padişahın cenaze töreninin başlamasını Çemberlitaş'taki Köprülü Kütüphanesi'nde bekleyen Mehmet Emin Rauf Paşa'dan sadrazamlık mührünü zorla alarak kendisini sadrazam tayin ettirdi. Osmanlı tarihinde bir ilk olan bu zorbaca harekete engel olacak kimse yoktu. Zira üst düzey yöneticilerin çoğu ya Hüsrev Paşa'nın kölesiydi ya da onun kayırmasıyla bu görevlere getirilmiş kimselerdi. 

Peygamberimizin adını taşıyan ordu 
İkinci Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırmasından sonra yerine halkın ve ulemanın sempatisi ve desteğini kazanmak amacıyla, Hz. Muhammed'in ismine izafeten "Asâkir-i Mansure-i Muhammediye", yani Hazret-i Muhammed'in Muzaffer Askerleri adıyla yeni bir ordu kuruldu. 

Batılı uzmanlar ve yeni ordu 
Yeni kurulan ordunun başarılı olması için birçok Avrupalı uzman getirtildi. Özellikle Prusya, yani Almanya'dan gelen Moltke ile Mülbach gibi uzmanlar sayesinde, yeni ordu modern standartlara kavuşturuldu. 

Genelkurmay Başkanlığı'ndan İstanbul Üniversitesi'ne 
Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılmasından sonra Bâb-ı Seraskeri kuruldu. Yeni ordunun genelkurmay başkanlığı 1836'dan sonra İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu Eski Saray'a taşındı. Sultan Abdülaziz döneminde, 1864-1866 yılları arasında, Mimar Bourgeois tarafından bugünkü bina inşa edildi. Bâb-ı Seraskeri, 1879'da Harbiye Nezareti'ne, yani Savaş Bakanlığı'na dönüştürülse de 1884'te tekrar eski şekline çevrildi. 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra seraskerlik kaldırılarak Harbiye Nâzırlığı kuruldu. Osmanlı genelkurmay başkanlığı binası 1894 depreminden sonra Mimar Raimando d'Aranco tarafından tamir edildi. 1923'ten sonra Harbiye Nezareti'nin Ankara'ya taşınmasının ardından bina, İstanbul Darülfünunu'na devredildi. 

Kölelikten sadrazamlığa 
Hüsrev Paşa, 19. yüzyıl Osmanlı tarihinin en renkli simalarındandır. Hayatı, Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Yüksel Çelik'in araştırmalarıyla teferruatlı olarak aydınlatılmıştır. Hüsrev Paşa 14 yaşındayken, 1770'te köle olarak İstanbul'a getirilmişti. Enderun'daki eğitimini tamamladıktan sonra sarayda çalışan Hüsrev Ağa'nın yıldızı Üçüncü Selim devrinde parladı. Napolyon'un Mısır'ı işgali üzerine Mısır'a gönderilen orduda yer aldı. Fransızlar'ın Mısır'dan çıkarılmasından sonra buradaki hizmetlerine karşılık olarak Mısır valisi olarak tayin edildi. Bir yıldan fazla bir süre Mısır valiliği yapan Hüsrev Paşa, burada başarılı olamadı. Hükümetin emriyle İstanbul'a dönen Hüsrev Paşa bir süre değişik bölgelerde valilikler yaptı. Ocak 1811'de kapdanıderya, yani deniz kuvvetleri komutanı olarak atandı. Yedi yıl kaptanıderyalık yaptı. 

Doğu sınırında 1818 yılından itibaren, İran ile sınır anlaşmazlıkları ve aşiretlerin iskânı gibi sorunlardan ötürü tansiyon yükselince Hüsrev Paşa, Şark Seraskeri yani Doğu Ordusu başkomutanı sıfatıyla Erzurum ve Trabzon valisi olarak bölgeye gönderildi. Daha sonra ikinci defa kaptanıderya oldu. 

1827'de, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasının ardından kurulan Asakir-i Mansure ordusunun ikinci seraskerliğine tayin edildi. 10 yıl kadar bu görevde kaldıktan sonra Meclis-i Vâlâ reisi oldu. İkinci Mahmud'un ölümünden sonra cenaze darbesiyle sadrazamlığa yükseldi. 

Hüsrev Paşa'nın önlenemez yükselişine ancak yeni yeni sivrilmeye başlayan ve Mustafa Reşid Paşa takımı olarak adlandırılan Tanzimat bürokratları çomak soktular. Sadrazamlıktan azledilen Hüsrev Paşa, Emirgan'daki yalısında gözetim altına alındı ve rüşvet aldığı iddiasıyla Meclis-i Vâlâ'da yargılandı. Mahkeme sonucunda suçlu bulunan paşa Tekirdağ'a sürgün edildi. 

İki yıl sonra yaşına hürmeten affedilerek İstanbul'a dönmesine izin verilen Hüsrev Paşa, 1846'da ikinci defa seraskerliğe tayin edildi. Bir yıl kadar bu görevde kaldıktan sonra emekli oldu. 3 Mart 1855'te ölünce sağlığında yaptırdığı Eyüp Bostan İskelesi'ndeki türbesine gömüldü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder