17 Şubat 2012 Cuma

Burhaneddin Rabbani suikastı: Bir dönemin sonu-Taha Kılınç

Afganistan'ın önemli simalarından eski devlet başkanı Burhaneddin Rabbani, evinde kendisiyle görüşmeye gelen bir Taliban mensubunun sarığının içindeki bombayı patlatması sonucu hayatını kaybetti. 

Kendisi, kısaca "Afganistan tecrübesi" diyebileceğimiz ve hâlâ etkileri İslâm dünyasını sarsmaya devam eden bir sürecin en dikkat çekici isimlerinden biriydi. Ölümünden evvelki son görevi de, Taliban ile hükümet güçleri arasında anlaşmayı sağlamak üzere çaba sarf etmekti. Hatta "Afganistan'a barışın yakın zamanda gelebileceğini düşünüyorum" diyecek kadar ümitliydi de. 

Aslen Tacik olan Burhaneddin Rabbani, 1940'ta Afganistan'ın Bedahşan eyaletinin başkenti Feyzabad'da doğdu. Kâbil'deki Ebû Hanife medresesini bitirdikten sonra 1960 yılında Kâbil Üniversitesi İslâmi İlimler ve İslâm Hukuku Fakültesi'ne kaydoldu. 1963'teki mezuniyetinin ardından, henüz 23 yaşındayken fakültenin öğretim üyelerinden biri oldu. 1966-1968 arasında Kahire'deki el Ezher Üniversitesi'nde İslâm felsefesi mastırı yaptı. 

Ülkesine döndükten sonra, Afganistan'ı o sırada yönetmekte olan Kral Zâhir Şah döneminde gerçekleştirilen seküler reformlara eleştiriler yöneltti. 1972'de Câmiatu'l-İslâmiyye adlı kuruluşun liderliğine getirildi. 

Kuruluşun birçok radikal üyesinin aksine, Rabbani, kadınların çalışabilme ve kız çocuklarının yüksek öğrenime devam etme haklarını savunan bir isim olarak öne çıktı. 

1974'te Kral Zâhir Şah, kuzeni Muhammed Davud Han'ın düzenlediği bir darbeyle devrilince, Rabbani yeni hükümete de cephe aldı. Muhammed Davud yönetimi, Rabbani'yi Kâbil Üniversitesi kampusunda tutuklamaya kalkışınca, öğrencilerinin yardımıyla polisin elinden kurtulmayı başardı. Hükümetle arasındaki gerginliğin sürdürülemez boyutlara ulaşmasından sonra, Rabbani Pakistan'a sürgüne gitti. Orada eski öğrencisi Ahmed Şah Mesud tarafından ağırlandı. 9 Eylül 2001'de -tıpkı Rabbani gibi- kendisiyle görüşmeye gelen iki kişi tarafından düzenlenen bir bombalı saldırıyla öldürülecek olan Ahmed Şah Mesud, 1972'de Kâbil Üniversitesi'nde öğrenciyken tanıştığı Burhaneddin Rabbani'yle irtibatını hiç koparmamıştı. 

Rabbani'nin yolu, Pakistan'daki ikâmeti sırasında kendisi gibi sürgünde bulunan birçok Afganlı 'lider adayı' ile kesişti. Bunlardan en önemlisi Gülbeddin Hikmetyâr idi. Rabbani'den 7 yaş küçük olan Hikmetyâr, 1975'te Hizbu'l-İslâmî'yi kurmuştu. Pakistan'daki Afganlar arasında kısa zamanda bir ayrışma yaşandı ve 1977'de sürgünde düzenlenen seçimler sonucu Rabbani ile Hikmetyâr rakip 'lider adayları' olarak sivrildiler. 

1979'da Muhammed Davud Han Sovyet destekli bir darbeyle devrildikten sonra yerine gelen 'kukla rejim'e büyük oranda Ahmed Şah Mesud'a bağlı güçler büyük bir direniş gösterdi. Nisan 1979'dan itibaren kademe kademe gerçekleşen Sovyet işgali ise, Afganistan'a neredeyse bütün İslâm ülkelerden koşup gelen 'mücahit'lerin katıldığı topyekûn bir savaşa dönüştü.

10 yıl süren Sovyet işgali boyunca Rabbani ve Hikmetyâr ile onlara bağlı birlikler, ülkelerini canla-başla savundular. İslâm dünyasında kısaca "Afgan Cihadı" olarak isimlendirilen bu dönem, aslında bir yönüyle Sovyetler ile ABD arasında on yıllardır yaşanan soğuk savaşın son perdesiydi. 

Sovyetler Birliği ülkeden çekilip de Afganistan kendi kaderiyle baş başa kalınca Burhaneddin Rabbani, birçok mücahit grubun desteğiyle 1992'de devlet başkanı seçildi. 1992-1996 arasında Afganistan bir iç savaşa yuvarlandı ve 1996'da Taliban güçleri Kâbil'e girince Rabbani önce Afganistan'ın kuzeyine çekildi, ardından ülkesinden ayrılarak Tacikistan'a gitmek zorunda kaldı. Hamid Karzai'nin resmen göreve başlamasına kadar geçen süre boyunca BM tarafından Afganistan'ın resmi devlet başkanı olarak tanındı. 

2001 yılında ABD'nin Afganistan işgali başlayınca, Rabbani 'Kuzey İttifakı' adıyla bilinen oluşumun lideri olarak ortaya çıktı. Devlet başkanlığı görevini Karzai'ye devretmesinin ardından bilge bir kişilik olarak kendisine büyük bir saygı gösterildi. Geçtiğimiz yıl "Yüksek Barış Konseyi"nin başkanlığına seçilen Rabbani, Taliban ile hükümet güçleri arasında ateşkesin sağlanmasına yönelik olarak çaba gösteriyordu.

Rabbani hakkında olumlu-olumsuz birçok şey söylenebilir. Birçok Afgan'ın kendisini "ülkeyi iç savaşa sürükleyen aktörlerden biriyken şimdi barış güvercini rolüne soyunan sahte bir kahraman" olarak gördüğü de doğrudur. Batılı kaynaklarda, devlet başkanlığı sırasında "sebep olduğu insan hakkı ihlalleri" başlıklı dosyalar da bulunabilir. 

Ancak şurası kesindir: 

Burhaneddin Rabbani'nin Taliban tarafından düzenlenen bir suikastla ortadan kaldırılması, Afganistan'da bir dönemin de sonudur. Rabbani gibi 'Afgan Cihadı'nın sembol isimlerinden birinin yokluğu, rotasını yitirmiş bir gemi durumundaki Afganistan'ın "sözü dinlenir" şahsiyetlerinden birinin daha eksilmesi demektir. Ki Afganistan'da bu tür şahsiyetlerin ne kadar az olduğu malumdur. 

Yazının başında geçen "Afganistan tecbüresi"nin ne olduğunu, İslâm dünyasını nereye doğru ve nasıl dönüştürdüğünü ise gelecek yazıda konuşalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder