9 Ağustos 2013 Cuma

TÜRKİYE’DE GÜZEL BACAK YARIŞMASI YAPILABİLİR Mİ?.. Ahmet Anapalı

TÜRKİYE’DE GÜZEL BACAK YARIŞMASI YAPILABİLİR Mİ?.. - 1-

Değişirken bozulmak
Resmi olmasa da ilk güzellik yarışması, İpek Film Şirketi tarafından 1926’da İstanbul’daki Melek Sineması’nda yapılır. Fakat bu yarışma ciddiyetten uzak ve amatörce bulunduğundan sonucu ilan edilmez ve geçersiz sayılır.
Cumhuriyietin ilanı ile birlikte herşey, her kavram ışık hızıyla değişir. Eskiye, Osmanlı’ya dair her ne var ise sadece “eski” olduğu için lanetlenir hedef tahtasına konur. Gerilemenin  en büyük sebebi olarak görülür. Bu özden kopuş öyle bir safhaya girer ki, İslam dinini terk edip ülkece Hıristiyanlık dinine girmemiz gerektiği ve ilerlemenin ancak bu sayede gerçekleşebileceği dahi konuşulur.
Konu ile ilgili olarak 13-16 Kasım 1970 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi’ndeki neşredilen hatıralarında Kâzım Karabekir Paşa diyor ki;  
“18 Temmuz 1923’te Ankara İstasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiye’nin  “1924’te kabul edilen Cumhuriyet tarihinin ilk Anayasası” taslak görüşmelerinde Anayasada zikredilecek olan din maddesi üzerine konuşuyorduk. Ben içeriye girdiğim sırada Tevfik Rüştü Bey konuşuyordu; 
“…Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım… Kimseden korkmam… Teşkilat-ı Esasiye’mizde  dinimiz apaçık yazılmalıdır…” diyordu… Bu sözleri duyunca şaşırdım ve söz aldım ve dedim ki; 
 “… Teşkilat-ı Esasiye’de dinimizin İslam olduğu apaçık yazılıdır. Rüştü Bey hangi kanaati haykıracaksın? Hangi dini yazdıracaksın?... Hıristiyanlığı mı?...
Soyadı Kanunu’ndan sonra “BOZKURT” lakabını alacak olan meşhur Türkçü Millî Eğitim Bakanı Mahmut Esat Bey söz aldı ve sert bir biçimde bana cevap verdi: 
“… Evet Hıristiyanlığı… Çünkü İslam ilerlememize engeldir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve dünyada bize kimse ehemmiyet vermez…” dedi.
Fethi Bey söz alarak, bana gayet katı ve sert bir biçimde şunları söyledi; 
“…Evet Karabekir biz Türkler İslamlığı kabul ettiğimiz için böyle geride kaldık. Bunun için artık İslam’da kalmamamız lazım…” Ben de bu sözleri sarf edenlere karşı aynı sertlikte cevap verip islamı savunurken oturumu idare eden Mustafa Kemal Paşa sözümü kesti ve dedi ki; 
“…Müzakereler çok hararetlendi… Burada kesiyorum.” 
 Ne tuhaf ve ne yazık değil mi? Bu memlekette bir vakitler ne konular hangi ehliyetsiz ağızlara konu olmuş ve ne pervasız sözler söylenmiş böyle...
Evet yanlış okumadınız bizzat bu ülkenin meclis üyeleri tarafından İslam dininin bize zarar verdiği, bu yüzden Hıristiyanlığı kabul etmemiz gerektiği konuşuldu.
İşte bu günlerde yani 1925 Eylül’ün başında İstanbul’da inanılmaz bir şey oldu. Herkesin gözü önünde Taksim’de 2013 Türkiye’sinde bile kolay kolay yapılamayacak bir yarışma yapıldı.
Güzel bacak yarışması!
Yarışmanın günü ve saati günler evvelinden Cumhuriyet Gazetesi tarafından halka duyuruldu. Katılımın mümkün olduğu kadar fazla olması için uğraş verildi. Ve 6 Eylül 1925 nüshasında yarışmanın haberi biraz da üzüntü ile verildi. Zira katılım beklentinin çok altında oldu. Bu durum ülkenin istendiği kadar gelişmediği ve Batılı olamadığı duygusunu yetkililerde uyandırdı.
Cumhuriyet gazetesinin konu ile ilgili yaptığı haberde aynen şöyle söylenmektedir;
Memleketimizde İlk Defa Yapılan Bir Müsabaka
Evvelki akşam güzel bacak müsabakasına dört hanım iştirak etmiştir.
Beşiktaş Kulübü tarafından Taksim Bahçesi’nde tertip edilen bahçe eğlencelerinde güzel bacak müsabakası mevcut olduğunu yazmıştık. Memleketimizde ilk defa icra edilen bu müsabakaya baldırlarının güzelliğinden çok emin ve mağrur dört hanım iştirak etmiştir. Müsabakaya bu kadar az hanımın iştirak etmesi, İstanbul’da güzel bacak ve baldırların azlığından değil fakat böyle bir müsabakanın pek yeni olduğu için iştirak cesaretini her güzel baldır sahibinin gösterememesidir. Gerçi son zamanlarda elbiselerin diz kapaklarına kadar kısalan etekleri hergün herkesin görmesinden dolayı herkesi bir bacak müsabakasının hakemi yaptırmaktadır. Ama ortaya müsabaka sözü girince utanma duygusu fazlaca olanların cesaretinin kırılması pek tabidir. 
Her ne hal ise bacak müsabakasına iştirak eden dört kadın arasında birinciliği Enise Hanım isminde Amerikan Koleji’nde okuyan bir küçük hanım kazanmıştır. Kolej, “Türk Hanımları Kıyafeti Gecesi”nde çağdaş Türk hanımını temsil eden Enise Hanım, şimdi İstanbul’un en güzel bacaklı kadını olmakla iftihar edebilir.
Dans müsabakasına iştirak eden çiftler arasında da Nadide Hanım ile arkadaşı birinciliği kazanmışlardır.
Evet böyle demektedir 6 Eylül 1925’de Cumhuriyet Gazetesi… Hicap duygusundan dolayı katılımın az olması, dört hanımla kalmasından da üzüldüğü anlaşılan Cumhuriyet Gazetesi muhabiri gelecek senelerde bu durumun değişmesinden ümitli olduğu hissini de bize vermektedir. Seneler hızla geçmekte ve Avrupa ile aramızdaki çağdaşlaşma anlamındaki mesafenin kapanması için yetkililer ellerinden geleni yapmaktadır! Sırada benzerlerine Avrupa’da rastlanan bir yarışma vardır: “Güzellik Yarışması”.
Resmi olmasa da ilk güzellik yarışması, İpek Film Şirketi tarafından 1926’da İstanbul’daki Melek Sineması’nda yapılır. Fakat bu yarışma ciddiyetten uzak ve amatörce bulunduğundan sonucu ilan edilmez ve geçersiz sayılır. Bu arada yarışmayı Araksi Çetinyan isimli, organizasyonunun yapıldığı sinemada yer gösterici olarak çalışan bir genç kız kazanmıştır.
1929’da ise Avrupa’da yapıldığı biçimde bir organizasyon hazırlanır. Gerekli duyurular bizzat Cumhuriyet Gazetesi tarafından yapılır ve başvurular kabul edilir. 6 Şubat 1929’da Cumhuriyet Gazetesi’nde; “Bizim kadınlarımız da diğer Avrupalı kadınlar kadar güzeldir” sloganı ile duyurusu yapılan yarışmada, 21 Haziran’a kadar 125 adayın fotoğrafı gazetenin birinci sayfasında yayınlanır. Yarışma Cumhuriyet Gazetesi’nin üst katında, saat 11:30’da başlar. Ön elemeyi geçmeyi başaran adaylar mayolu bir biçimde jüri üyelerinin önüne çıkar. Bu durum İstanbul halkı içinde ciddi tepkilere yol açar. Güzeller tek tek jürinin önüne gelerek, podyum işlevi gören genişçe bir sehpanın üzerine çıkarak boy gösterirler. Yarışmaya katılım şartnamesinde sadece bekâr hanımların katılabileceği duyurulmasına rağmen bir kaç gün önce evlenen “Hicran” isminde bir hanım evli olduğunu gizler, mayosu ve topuklu ayakkabısı ile  jüri heyetinin önünde arz-ı endam eder, ve yarışmanın birincisi seçilir. İlerleyen günlerde yapılan araştırmada Hicran Hanım’ın evli olduğu anlaşılır ve birinciliği jüri heyetinin başkanı olan Halid Ziya Uşaklıgil tarafından iptal edilir, ikinci olan Feriha Tevfik Hanım birinci ilan edilir. 1929 yılında İstanbul’da yapılan bu yarışma, bizzat Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin desteği ile gerçekleştirilir. Dünyadaki Türk kadını imajını yeniden yaratmayı amaçlayan bu yarışmanın emrini, bizzat Cumhurbaşkanı Atatürk’ün verdiği bile dilden dile söylenir.
Takvimler 1930’u gösterdiğinde güzellik yarışması adı altında kızlar kendini beğendirmek için ellerinden geleni yapmakta, Cumhuriyet Gazetesi’de bu yozlaşmaya çanak tutmaktadır. Peşpeşe yapılan organizasyonlarda yarışmak için kızlar fotoğraflarını gazeteye göndermekte, gazetede bunları süslü sözlerle halkoyuna sunmaktadırlar.
Köprünün altından çok sular geçmiş, çarşafı ile cephedeki Kuva-i Milliye birliklerine erzak ve cephane taşıyan Müslüman Türk kadını yavaş yavaş soyunmaya başlamış ve işin daha vahimi bunun bir vatan görevi olduğuna hem kendi inanmış hem de halkı inandırmaya çalışmıştır. Nitekim 26 Aralık 1930 tarihinde yine Cumhuriyet Gazetesi haberini yaptığı bir yarışma için “Güzellik Kraliçeliği millî bir vazifedir. Eğer 1931 kraliçesi güzel olmazsa kabahat münevver Türk kadınınındır” denmektedir
DEVAM EDECEK

TÜRKİYE’DE GÜZEL BACAK YARIŞMASI YAPILABİLİR Mİ?.. - 2-

Türkiye’de yozlaşma ışık hızında ilerledi
Türkiye’de değişim ve yozlaşma ışık hızını bile sollayacak şekilde hızla ilerliyordu. Ortalıkta vicdanın ve geçmişin sesi çıkmıyor daha doğrusu çıkamıyor ve meydan köksözlere davasızlara kalıyordu. Güzellik yarışmalarının yanı sıra olanca hızıyla memleketin her köşesinde Avrupaî tarzda “vals” dansı her
yaştan halka öğretiliyor ve medeniyetin bir parçası olarak en yetkili ağızlarca övülüyordu.
YAPILAN yarışmalarla, gazete ve mecmualarda sergilenen Türk kadını görüntüleri ile tüm dünyaya artık Türk kadınının, evin penceresinde bulunan kafeslerin ardından dışarıya bakan, iffetinden oğlunun yanında bile açık oturmayan, yatarken bile başına bir örtü alan Müslüman kadın olmadığını, onun, evindeki harem hayatından sıyrılıp Avrupalı kadınlar gibi olduğu imajı verilmekteydi.
Türkiye’de değişim ve yozlaşma ışık hızını bile sollayacak şekilde hızla ilerliyordu. Ortalıkta vicdanın ve geçmişin sesi çıkmıyor daha doğrusu çıkamıyor ve meydan köksözlere davasızlara kalıyordu. Nitekim sıkı bir Atatürkçü olan Yaşar Nabi, “Tek Yol Atatürk Yolu” isimli kitabının 115. sayfasında aynen şunları söylemektedir;
“Avrupa kadını artık bikini ile plajlarda değil en kalabalık caddelerde dolaşıyor. Bu yaz bizim harap sokaklarımızda burunlarının ucuna kadar çarşaflı kadınlarımızla karşı karşıya geldiler ve birbirlerini hayretler içinde süzdüler. Batı uygarlığını benimsemiş devletlerarasında, Avrupa birliğini meydana getirecek topluluk içinde böylesi aykırı bir durumun ne zamana kadar sürüp gidebileceğini tahmin edemiyoruz?”
Güzellik yarışmalarının yanı sıra olanca hızıyla memleketin her köşesinde Avrupaî tarzda “vals” dansı her yaştan halka öğretiliyor ve medeniyetin bir parçası olarak en yetkili ağızlarca övülüyordu. Hemen hemen hergün gazeteler bir dans reklamı, dans yarışması veya Atatürk başta olmak üzere devlet büyüklerinin dans eden fotoğraflarını birinci sayfadan veriyordu.
Takvimler 1932’yi gösterdiğinde yine sahnede Cumhuriyet Gazetesi vardır ve yine bir güzellik yarışması tertip edilir. Bu yarışmayı açık ara farkla Keriman Halis isimli biri kazanır. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmiştir. 1913 doğumlu olan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye’yi temsilen katılır. Yarışma süresince kızlar kendilerini beğendirmek için jüri üyelerinden bakışlarını ve gülümsemelerini sakınmamışlardır. Adaylar tek tek mayolu bir biçimde jüri üyelerinin önünden gülümseyen bir ifade ile geçerler. Netice açıklanmak üzereyken herkesi bir telaş ve heyecan sarar. Nihayet jüri başkanı kürsüye çıkar ve şu açıklamayı yapar;
“Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın Hristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz.
Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslamı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahale de bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”
Böylece, bu acı ve kin dolu konuşmanın ardından Keriman Halis dünya güzeli seçilir. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.
SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder