3 Temmuz 2013 Çarşamba

Taksim karartması, Erdoğan'ın günahı..- Gözlerinizi açın, bu bir intikam savaşı..-Alman Ergenekonu Türkiye'yi vuruyor!-İbrahim Karagül

Taksim karartması, Erdoğan'ın günahı

Gezi Parkı eylemcileri üzerinden bir karartma yapılıyor. Bize gençliği, çevreyi tartıştırıp devlet iktidarını ele geçirme operasyonu yapılıyor. 'Bu çocuklar çok güzel' üzerinden Erdoğan'ı hedef alan 'çirkinleştirme' kampanyası yürütülüyor. Zor olacak… Çocuklar güzel de olsa, çirkin de olsa Erdoğan'ı çirkinleştirmeye yönelik operasyonu başarmak zor olacak. Çirkinleştirmek isteyenlerden daha çok gönül bağı kuranlar oldukça proje başarısız olacak.


Oysa herkes biliyor ki, kavga 'bu çocuklar' değil. Kavga Taksim ya da çevre de değil. Bugün bunu anlamamış görünenlerin bir çoğu, çok iyi anlamışlar olarak, ortadan kayboldu. Pozisyon almak için bir sonraki gücün şekillenmesini bekliyor.

Bütün iyi niyetimle, samimiyetimle, gençlik ruhumla, itirazlarımla, kaygılarımla bakıyorum, yine de 'bu çocuklar'ın ötesinde şeyler görüyorum. Böyle olunca da, Gezi'nin ötesine geçip kavgayı izlemek, kavgayı analiz etmek, kavgaya göre tavır almak ağır bir sorumluluk oluyor.

Hiç kimse, Türkiye'nin siyasi tarihini, güç çatışmalarını, siyasi dönüşüm projelerini unutmamızı, zihnimizden silip atmamızı istemesin. Körleşmemizi, aptallaşmamızı istemesin.

'Ne istiyorsunuz, neye karşısınız' sorularının cevabı yok. Ağaç diyorlar, park diyorlar ama birileri onların üzerinden başka bir cevap üretiyor ve bu cevap onların da cevabı haline geliyor. Gezi eylemcilerinin bütün talepleri kabul edilse, hatta bu eylemler bitse kavga bitecek mi? Bitecek sananlar yanılıyor. Biteceğini söyleyenler yalan söylüyor. Çünkü kavga bu değil. Dolayısıyla soruların da cevapların da yerli yerinde olması lazım.

Ortalığı kasıp kavuran, işi cazgırlığa vuranlara göre bir Türkiye algısı, ne yalan söyleyeyim, bana kaosu hatırlatıyor. İnanılmaz iddialar uçuşuyor ortalıkta, inanılmaz bağlantılar çıkıyor. Bunlar tesadüf mü, sadece iyi niyetli destekler mi? İnanalım mı bunlara?

Bu organizasyonları yapanların, dayanışmayı örgütleyenlerin önemli bir kısmının Türkiye tarihinde acı hatıraları var. Bir çoklarının ismi, kirli operasyonlarda geçiyor. Hal böyle iken, bize bunları görme, hatırlama, ifşa etme diyorlar.

Aklıma İran geliyor. Musaddık operasyonu geliyor. Türkiye'de çok az insanın bildiği o müthiş operasyon geliyor. ABD ve İngiliz istihbarat teşkilatları, 1953 İran'ında ortaklaşa bir darbe tezgahladılar. Ortadoğu'nun o tarihten bugüne uzanan siyasi yapısını kökten etkileyen bir darbeydi bu. Petrolü millileştiren İran Başbakanı Musaddık sokak isyanıyla görevden uzaklaştırıldı. İsyana katılan İranlılar sonradan derin bir hayal kırıklığı yaşadı ama olan olmuştu. İran Başbakanı'na karşı, kamuoyu çalışmaları ile 'komünizm yanlısı, ihtiyar bir huysuz' olarak imaj operasyonu yapıldı. Bugün Türkiye'de yapıldığı gibi.

AJAX adı verilen bu operasyonu, ABD eski Başkanı Theodore Roosevelt'in yeğeni Kermit Roosevelt yönetti. Bugünü anlamak için o operasyonu birazcık okuyun. ABD ve İngiliz istihbaratının siyasi tarihteki en kirli operasyonlarından biriydi. Musaddık'ı devirip ülkeyi tekrar Şah'a verdiler. İran'ı normalleştiren adamı devirip diktatörü iktidara taşıdılar. Demokratik süreci sabote ettiler. Nedeni petroldü, petrolün millileştirilmesiydi.

Kermit Roosevelt'in kendi operasyonunu anlattığı 'Karşı darbe' adlı kitabını okuyun, bugün olanlarla ilgili ilginç benzerlikler göreceksiniz.

Erdoğan'ın günahı sert olması mıydı, üslubu muydu? Bugüne kadar Türk siyasi tarihinde insanların kalbine girebilen kaç lider vardı?

İran'ı büyüten, güçlendiren, inanılmaz bir ivme yakalayan Musaddık'ın günahı petrolü millileştirmekti. Erdoğan'ın günahı ne acaba? Çılgın projeler mi? Türkiye'yi; bu coğrafyayı yüz yıldır yönetenleri rahatsız edecek ölçüde, büyütmesi mi? Boğazları millileştirmek mi? Taksim Platformu üyelerinin 'Kanal İstanbul projesi iptal edilsin' talepleri bundan mı?

Sadece Erdoğan imajına yönelik söylem üzerinden bir Türkiye projesini millete satamazsınız. Bu millet bunu almaz, inanmaz. Her geçen gün, malum operasyonun ayrıntılarına, bağlantılarına ilişkin çarpıcı gerçekler çıkıyor ortaya. Bunlar bilindikçe milletin tepkisi daha da sertleşebilir.

Bu bir 'darbe' senaryosudur ve tarihe öyle geçecektir. İçerideki bazı güç odakları ve sermaye gruplarıyla dışarıdaki muadillerin ortak yürüttüğü bir Türkiye tasarımı. Tasarımın merkezinde sosyal tepkiyle iktidar devirme, Erdoğan'ı siyasetten uzaklaştırma, Türkiye'yi küçültme amacı var.

Hiçbir iktidar bu durumda 'evet haklısınız' diyerek çekilmez. Millete gider. Millet karar verir. Ama millet, sanılanın, alabildiğine güçlü propagandanın tersine, bu oyunu kabullenmedi, kabul etmedi.

Bu çıkışa bel bağlayan, bundan iktidar devşirmek isteyen, bundan siyasi gelecek hesabı kuran, bundan ekonomik iktidar kazanacağını sanan kaybeder. Benden söylemesi…

Çünkü millet oyunu gördü. Türkiye bu

oyunu bozar.

Gözlerinizi açın, bu bir intikam savaşı..

Ağaç isyanı değil, park isyanı değil, iç politik isyan da değil. Demokrasi, özgürlük ayaklanması, hak-hukuk meselesi de değil.

Bir başka harita var önümüzde. Küresel ekonomik krizi hala anlamamış olanların, krizin ne tür güç kaymalarına yol açtığını göremeyenlerin, dünyanın efendileri çökerken zinde güçlerin öne çıkmasını algılayamayanların Türkiye'de olup bitenleri anlaması da mümkün değil.

Eski Dünya intikam alıyor. Yakın coğrafyayı parçalara ayıran imparatorluk güçleri intikam alıyor. Türkiye'yi yüz yıl Anadolu'ya hapsedenler intikam alıyor.

21. yüzyılı kaybedenler, kazananlardan intikam alıyor. Küresel ekonomiyi yönetirken bu gücü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalanlar intikam alıyor. Meydan okuyan ülkelerden intikam alınıyor. Küresel ekonomiyi, kaynakları ve pazarları yönetenler merkezi kaybetmekle yüz yüze. Güç ellerinden kayıp gidiyor çünkü.

Ekonomik merkezi kaybedenler siyasi gücü de, küresel iktidarı da kaybedecekler, biliyorlar. Bu yüzden merkezin yeni taliplilerine savaş açtılar.

Yükselen, bağımsızlaşan, yönetilemez hale gelen ülkeleri sarsıyorlar, bütün zaaf alanlarını kaşıyorlar. Krizin faturasını onlara ödetmeye çalışıyorlar. Toplumsal ayrışmalarla o ülkeleri tekrar hizaya sokmaya, yönetilebilir hale getirmeye çalışıyorlar.

1750'den beri dünyayı yöneten bu güçler, 21. yüzyılın en büyük kaybedenleri oldu. Eriyorlar, içlerine çekiliyorlar. O tarihten bu yana esen rüzgar tersine döndü. Tarihin akışı değişti. Suyun yönü değişti. Atlantik ekseni çöktü. Çöküş devam edecek.

Bu güç kaymasının kazananlarını durdurmaya çalışıyorlar. Onları hırpalamaya, en azından kendi gerilemelerini yavaşlatmaya çalışıyorlar. Tarihin akışını zorlayarak yeniden kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.

Bunlar size saçma gelebilir. Türkiye'de, bu kavga-gürültü içinde, bu sığ atışmaların ortasında bunları düşünebilmek, anlamak mümkün görünmüyor.

Hesap sorulan ülke sadece Türkiye değil. Toplumsal çalkantı sadece Türkiye'de olmayacak. Orta ölçekli ve hızla yükselen bütün ekonomik çevrelerde benzer kalkışmaları, isyanları göreceğiz.

Türkiye'de göreceğiz, görüyoruz. Brezilya'da göreceğiz, görüyoruz. Meksika'da, Endonezya'da, Hindistan'da göreceğiz. Belki BRIC ülkelerinde göreceğiz.

İzleyin, takip edin ekonomik kriz döneminde hızla öne çıkan, büyüyen, güç kazanan, özgüvene ulaşan ve merkez güçlere karşı meydan okumaya girişen bütün ülkelerde benzer senaryolar denenecek.

Kitleler sokaklara akıtılacak, kaos davet edilecek, iktidarlar sarsılacak, güven zedelenecek, siyasi kaos ekonomik krizleri getirecek ve bu ülkeleri yüzyıllar sonraki meydan okumalarının önüne geçilecek.

Ekonomik ve siyasi bağımsızlaşmalarının önüne geçilecek. Küresel iktidardan pay almalarının, yeryüzünün güç merkezlerini değiştirmelerinin önüne geçilecek.

Bunları hayali şeyler mi sanıyorsunuz? Öyle düşünmeye devam edin. Kısır tartışmalarla, park-ağaç kavgalarıyla devam edin. Resmi görmeyin. Bunun aslında bir ekonomik savaş olduğunu anlamayın. Bunun bir Türkiye meselesi olduğuna inanmayın. Küresel finans çevreleriyle Türkiye'deki bağlantıları da size bir şey söylemesin. Süslü kelimelerle, çuvallar dolusu boş laflarla idare edin, ekranlarda atıp tutun.

Ama bekleyin… Meselenin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını, yükselen ekonomilere, özgürleşen ülkelere karşı büyük bir savaş olduğunu çok yakında göreceksiniz..

Benzer ifadeleri hala fantastik hayaller zannedin. Batı'nın gerilemesini, tarihin dönüşmesini, rüzgarın yönünü değiştirmesini, yeni ülkelerin ve toplumların sahneye çıkışını, gücüne erişilemez sanılan merkezlerin kendini toparlayamaz hale gelmesini hala görmeyin.

Çin'in 2030'da ABD'yi geçeceğine, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin birinci lige çıkacağına, ABD ve Avrupa'nın Japonya ile birlikte gerileyeceğine inanmayın.

Türkiye, Meksika, İran, Güney Afrika, Endonezya, Mısır gibi ülkelerin dünya ekonomisini hareketlendireceği, bu ülkelerin siyasi ağırlığının ciddi oranda artacağı öngörülerini hiçe sayın.

On yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık bütün öngörülerin hepsinde aynı tespitlerin olması bir rastlantı olabilir mi?

2006'dan beri yaşananların, yaşanacakların bize sunulduğu gibi finans krizi, emlak krizi olmadığını tartışıyoruz. Varolan düzen doğal sınırına dayandı, ömrünü tamamladı, bir adım öteye gidecek durumda değil. İnsanoğlu ya bu düzeni ortaklaşa değiştirecek ya da hırslarına yenilip her şeyi batıracak. İkinci ihtimalde trajediler var, kaos var.

ABD başkenti, Avrupa başkentleri, merkez şehirler, bankalar, finans baronları korku içinde. Kitlesel, yaygın ve nerede duracağı asla kestirilemeyen bir dip dalga geliyor ve hiçbir silah, askeri güç, siyasi ikna yöntemleri bu dalganın büyümesini, yayılmasını, varolan sistemi tepetaklak götürmesini önleyebilecek gibi değil.

Türkiye, Avrupa'dan uzaklaşıp kendi coğrafyasına odaklandı, Avrupa'dan daha etkili bir güç haline geldi. Avrupa Birliği Afrika'yı Çin'e kaptırdı. Yine Çin, bu güçleri Latin Amerika'da da etkisizleştirdi.

İşte bu dip dalga, söz dinlemeyen, meydan okuyan ve artık yönetilmek istemeyen ülkelerde harekete geçiriliyor. Daha özgür bir ülke için değil, daha adil ya da daha zengin bir ülke olmaları için değil.

Boyun eğdirmek, uslandırmak, hizaya sokulmak için yapılıyor bunlar. Gücü kaybetmek istemeyenlerin belki de son kartı bu ve şimdi uyguluyorlar.

Krizin bedeli bize ihraç ediliyor. Merkez, çevrenin büyük yürüyüşünü durdurmak istiyor…

Gözlerinizi açın, uyanın…

Alman Ergenekonu Türkiye'yi vuruyor!

Almanya'nın dahil olduğu, elinin değdiği, etkisinin hissedildiği gelişmelerin büyük bölümünü bir tür 'derin devlet operasyonu' olarak görürüm. Özellikle böyle düşünmeye çalışmıyorum.

Ama bu konuda o kadar çok örnek var ki, ister istemez 'ne oluyor, ne iş' demek zorunda kalıyor insan. Türkiye'ye karşı sessiz ve derinden bir Alman müdahalesi her zaman vardır ve bu çoğu zaman hissedilemez.

Bu yüzden de uzun süredir ısrarla 'Alman Ergenekonu' diye bir kavram üzerinden sorgulama yapıyorum.

Bugünlerde, Gezi eylemleri kamuflajı altında Türkiye'de olup bitenlerle ilgili Almanya'yı, Alman vakıflarını, Deutsche Bank operasyonunu tartışmazsak olmaz. Türkiye'deki toplumsal kalkışma girişiminde Almanya'nın duruşunu sorgulamazsak olmaz.

'Ev kundaklama' operasyonları ile, Deutsche Bank'ın 2001 krizinde milyarlarca dolarlık operasyonunu hatırlatıyorum. Ardından, Gezi eylemlerinin en yoğun olduğu gün yapılan borsayı çökertme, milyarlarca doları Türkiye'den çıkarma operasyonunu, yine Almanya'da bazı dernek ve vakıflarla birlikte organize edilen Türkiye karşıtı gösterileri dikkatinize sunuyorum.

Gezi Parkı olaylarının en yoğun şekilde yaşandığı 7 Haziran'da Borsa İstanbul'un en çok işlem gören hisse senetlerinde, yabancı aracı kurumlar üzerinden gerçekleştirilen alım satımları bugün Yeni Şafak'ta okuyacaksınız.

Milyarlarca dolar değerindeki hissenin bir günde el değiştirdiğini göreceksiniz. Daha önce milyarlarca doları ülke dışına çıkarıp ekonomiyi çökerten Deutsche Bank'ın aynı yöntemi bir kez daha denediğini, Türk ekonomisini çökertmeye yönelik büyük bir müdahalenin söz konusu olduğunu ama yeterince başarılı olamadığını okuyacaksınız.

Dönerci cinayetlerinden Türklerin oturduğu yüzlerce evin kundaklanmasına kadar bir karanlık proje yürütüldü Almanya'da. Hemen her eyalette hatta Avusturya'da bile evler yakıldı, insanlar öldürüldü, Türkiye'ye cenazeler getirildi. Bu saldırılarda bazen Neonazi örgütler kullanıldı ama büyük çoğunluğu aydınlatılamadı. Hayır, aydınlatılmadı, üstü örtüldü.

Ortada bir derin devlet yapılanması vardı. Türklere, Müslümanlara yönelik sistematik saldırıları organize ediyordu. Alman istihbaratı ile bütçesi örtülü ödenekten ayrılan derin vakıflar, organizasyonlarla bağlantılı saldırıların her alanında vardı.

İşte o zamanlar, 'Alman Ergenekonu'na dikkat çekmiş, derin devlet yapılanmasının, sistemik bir odağın, Alman ulusal iç ve dış politikası ekseninde örtülü operasyonlar yaptığını, bu operasyonları da aşırı sağ çetelerle kamufle ettiğini ifade etmiştim.

Pek kimse oralı olmadı.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'Alman vakıflarının faaliyetleri ve terör finansmanı'na ilişkin sözleri bile, bu organizasyona, Türkiye'de etkin faaliyet gösteren bu yapılara dikkat çekmeye yetmemişti.

Konu Almanya olunca Türkiye'de herkesi, özellikle de entelektüel camiayı ve sivil toplum örgütlerini bir sessizlik kaplıyordu çünkü.

Dönerci cinayetlerinin Alman istihbaratıyla bağlantıları daha sonra ortaya çıktı. Cinayetleri işleyenlerin muhbir olduğu kesinleşti. Şimdi soruşturma ve yargılama devam ediyor. Ama hiçbir şey çıkmayacak, emin olun.

2 Şubat 2008'de Ludwigshafen'da bir evin kundaklanması ve sonrasında yüze yakın evin yakılması ile ilgili soruşturmaları hatırlayın. Komisyonlar kuruldu, soruşturmalar yapıldı. Hiçbir kanıt bulunamadı! Kameralarla donatılan şehirlerde bile bir kare görüntü ya da bir görgü tanığı tespit edilemedi. En sonunda Alman Federal Savcılığı soruşturmayı tamamladı. Ne mi oldu? Savcı; 'kanıt bulunamamıştır' dedi ve dosya kapatıldı.

Derin devlet operasyonları böyle oluyor işte.

Yıllardır Türkiye'ye insan hakları baskıları yapan, adalet, özgürlük söylemleri pazarlayan Almanya, Türkiye'nin etnik ve mezhep haritasını tahrik eden eylemlerine, derin devlet cinayetlerini de katıyordu.

Maalesef bugünlerde tekrar başladı. İstanbul'daki gösterilerde Almanya merkezde yerini aldı. Vakıfları üzerinden, fonları üzerinden, Türkiye toplumundaki bazı çevreler üzerinden toplumsal çatışma senaryolarına imzasını attı.

Çok garip, bu hafta sonu Almanya'nın değişik kentlerinde benzer gösteriler yapılacak. Mesela Köln'de yapılacak gösterilerin afişleri alabildiğine rencide edici. Alman Ergenekonu, kendi içindeki bazı kuruluşları da harekete geçirmiş görünüyor. Deutsche Bank operasyonu ile Alman vakıflarının girişimleri ve hafta sonu yapılacak gösteriler belli merkezlerden yönetiliyor. Tıpkı yüze yakın evin sistematik biçimde kundaklanması gibi.

Hatırlatayım-1: Alman Ergenekonu'nun ev kundaklamaları, Türkiye'deki Ergenekon operasyonlarıyla aynı tarihte başlatıldı. Tuhaf değil mi?

Hatırlatayım-2: 28 Şubat'taki büyük finans operasyonunda Deutsche Bank vardı ve Türk ekonomisi çöktü. Bu sefer de, aynı operasyon yapıldı. Tuhaf değil mi?

Hatırlatayım-3: Bir zamanlar, Alman örtülü ödeneğinden aldığı paralarla terörü fonlayan vakıflar, şimdi bir başka toplumsal kesimi harekete geçiriyor, fonluyor. Etnik çatışma biter bitmez bir başka 'kimlik çatışması'nı besliyor.

Almanya'daki gösterilerin özellikle Alevi kardeşlerimiz üzerinden organize edilmesi ibretlik değil mi? Tuhaf değil mi?

Türkiye bunların farkında olsun. Özellikle de Almanya'daki vatandaşlarımız, insanlarımız bu tehlikenin farkında olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder