3 Mayıs 2013 Cuma

'ABD denilen ülke nerede?'Avni Özgürel

Kristof Kolomb'un hep batıya giderek Hindistan'a ulaşmak için Avrupa'da pek çok hükümdara başvurduğu bilinir.


Kristof Kolomb'un hep batıya giderek Hindistan'a ulaşmak için Avrupa'da pek çok hükümdara başvurduğu bilinir. Arif Molla'nın 'Menakıpname'sinde ünlü kâşifin İstanbul'a gelip 2. Bayezid'ten yardım istediği var. Molla, "Bayezid babası Fatih Sultan Mehmed gibi dirayetli olmadığından, ulema ve vüzere ne derse onu kabul eder biriydi. Ulema, ahir zamanda yeni dünya mı olur diyerek teklifi kabul ettirmemişlerdi" diyor.

Bu iddia ne kadar doğrudur bilinmez. Bilinen 1783'te İngiltere'den bağımsızlığını kazanan 3 milyon nüfuslu Amerika'nın 1803'te Louisiana'yı Fransa'dan satın alarak geliştikten sonra ticaret gemileriyle Akdeniz'i doldurduğu. Osmanlı'nın Cezayir eyaletiyle korsanlardan korunma karşılığı yılda 12 bin altın ödemeyi öngören bir anlaşma yapan Amerika, 1797'de Tunus ve Trablus'la da 'barış ve dostluk' anlaşması imzaladıktan sonra koruma şemsiyesini pekiştirmek amacıyla İstanbul'la ilişki kurma çabasına girdi. Daha önce kongre tarafından 'Eski Dünya'nın büyük devletleriyle ilişki kurmakla görevlendirilen Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams'ın müşterek girişimlerinin netice vermemiş olması dolayısıyla ABD yönetiminin Cezayir Dayısı'na başvurup bir askeri geminin onun hediyelerini padişaha iletmek bahanesiyle İstanbul'a gönderilmesini sağladığı biliniyor.


Babıâli ve Amerika 

9 Kasım 1800'de geminin İstanbul'a gelişine tanık olan bir İngiliz, intibalarını şöyle yazıyor: "Bir ABD savaş gemisinin ilk defa İstanbul'a gelişi sadece Türkler arasında değil kordiplomatik arasında da heyecan yaratmıştı. Boğaz girişine demir atıldıktan sonra Amerikan savaş gemisinin limanda bulunduğunu resmen iletmek için Babıâli'ye gönderilen haberci, Türkleri kararsızlığa sevketti. Türkler bu devletin nerede olduğunu, hangi bayrağı selamlayacaklarını bilmiyorlardı. Bu sebeple durumu aydınlatmak ve yabancı konukları karşılamayı usulüne uygun yapmak amacıyla müzakerelere başladılar. Bu arada kaptanı ziyaret için gemiye çıktık. Biz otururken Türk hükümetinin habercisi geldi. Amerika'nın diğer adının 'Yeni Dünya' olup olmadığının bildirilmesini istiyordu Babıâli. 'Evet' cevabı verilince kaptana, "Hoş geldiniz" dedi ve en büyük samimiyetle muamele edileceğini söyleyerek ayrıldı. Sonradan Albay Bainbridge ile Babıâli'nin habercisi olarak gelen Kaptanpaşa (Küçük Hüseyin Paşa) arasında derin bir dostluk kurulduğunu öğrendik..."

Bu sırada tahtta oturan 3. Selim'in Sarayburnu açıklarındaki geminin borda direğinde sallanan çok yıldızlı Amerikan bayrağını gördükten sonra, "Bu yıldızlar Amerika'yla aramızda yakınlık olabileceğini gösteriyor" dediği rivayet edilir. Bu yarım yamalak ilişkinin ardından Türkiye ile ABD arasında ilk anlaşmanın imzalanması 30 sene sonra gerçekleşebildi. Babıâli bu süre zarfında 'Yeni Dünya' konusunda bilgilendi, kurulacak ilişkinin İngiltere ve Fransa'yla münasebetlere zarar verip vermeyeceğini araştırdı ve 'bir mahsur bulunmadığı' hükmüne varıldı. 

Gizli maddeli anlaşma 

Oysa bu arada Amerikalı tüccarlar yolu çoktan açmışlar, Boston'da İzmir kuru üzümünün reklamları yapılmaya başlanmış, başkanlığa seçilen Jefferson, 1802'de William Stewart'ı İzmir'e konsolos yapmış, Türk halıları, sünger, yün, incir ve afyon ihracı başlamıştı. İzmirli tüccarlar sattıklarının karşılığında kumaş ve kahve alıyorlardı. Ticaret anlaşması imzalanmasına ilişkin görüşmeler ise 1827 yılında başladı. Bunda Osmanlı donanmasının Navarin'de baskın sonucu tamamen yakılması üzerine Avrupa devletlerine güvenini kaybeden Babıâli'nin girdiği dostluk arayışının büyük payı olduğu da şüphesiz. 

Bağımsızlığını Avrupa ülkeleriyle savaşarak kazanmış olması dolayısıyla Amerika, Osmanlı'nın gözünde daha itimada şayan, Türkiye'ye zarar verme isteği taşımayacak bir devletti. Üç yıl sonra Amiral David Porter maslahatgüzar sıfatıyla İstanbul'a geldi ve anlaşma imzalandı. Porter hatıratında törenle ilgili, "Reis Efendi Türk anlaşmasını sağ eline alıp heyetimize uzattı, ben de Amerikan anlaşmasını elime alarak ayağa kalktım. Anlaşma dosyalarını başlarımızın hizasına kadar kaldırıp biribirimize vererek seremoniyi tamamladık."

Amerika'yla yapılan bu ilk anlaşmanın gizli bir maddesinin bulunduğu biliniyor. Osmanlı hariciyesi yeni tanıdığı bu devletin tersanelerinde modern savaş gemileri yaptırmak, kendi yaptığı gemiler için de teknik donanım almak isteğiyle anlaşmaya bu maddeyi eklemişti. Ancak metinler Amerika'ya gönderildikten sonra 3 Nisan 1831'de Başkan Andrew Jackson'un itirazi mektubu İstanbul'a ulaştı. 

Jackson, Sultan 2. Mahmud'a hitaben kaleme aldığı mektupta bir dizi iltifat sıraladıktan ve iyi dileklerini ilettikten sonra, "Anlaşmanın bütün maddelerini onayladım. Ancak sebebi maslahatgüzarımızca da açıklanacağı gibi metinde yer alan gizli maddeyi hariç tuttum. Zira bizim anayasamız, yasama meclisimizin bilgisi dışında gizli bir anlaşma maddesini kabul etmeye engeldir" diyordu. 

Bilinen o ki, iki ülke arasındaki ticaret hacmi bu anlaşmadan sonra hızla gelişip 1850'de 1 milyon altın dolar, 1870'te 4 milyon altın dolar, 1910'da 20 milyon altın dolar seviyesine yükseldi. Osmanlı yönetimi 'gizli maddenin imzasından Amerika'nın sarfınazar ettiğini' her zaman hatırladı. Nitekim yıllar sonra bir Amerikan harp gemisi İstanbul'a gelip Karadeniz'e çıkmak ve Hocabey'e gitmek (Odessa) istediğinde Reisülküttab kalemi sadarete, "Bu teşebbüse izin verilmesinin ardından gelecek yeni isteklere emsal olacağı ve buna gerek Rusya'nın gerekse İngiltere'nin rıza göstermeyeceği" gerekçesiyle ret cevabı verilmesi yönünde görüş bildirdi. Sadaret de bu mütalaaya "Rusya ve İngiltere'yle Osmanlı hükümeti arasında harp gemileri inşası ve teknik donanım temini konusunda anlaşma bulunduğunu, onların gemilerinin Osmanlı denizlerinde seyretmelerine bu nedenle izin verildiğini, ancak Amerika'yla aramızda böyle bir anlaşma olmadığı için geminin Marmara'dan Karadeniz'e geçişine izin verilemeyeceğini ekleyerek gemi kaptanına gönderdi.


Çerçeve
Büyük sancı: Tanıtım

Tanıtım bugün Türkiye'nin önde gelen çabalarından biri. Osmanlı da aynı sorunla boğuştu. Konuya en fazla önemi verenlerden biri 2. Abdülhamid oldu. 

Osmanlı'nın 'hasta adam' sayıldığı dönemde 2. Abdülhamid, fotoğrafçılığa meraklı Kurmay Albay Ali Rıza Bey'den bir seri albüm hazırlanmasını istedi. Dönemin ünlü fotoğrafçıları Abdullah Kardeşler ve Fobüs'le anlaşan Ali Rıza Bey, 1200 kadar büyük boy fotoğrafın yer aldığı 36 ciltlik görkemli bir albüm takımı hazırladı. Albüm, ABD ve Avrupa ülkelerinin yönetici ve siyasetçilerine dağıtıldı. 

Takımın Türkiye'de kopyası yok. Bir nüshası Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde. Deri cilt kapağında altın yaldızla ve kakmalı olarak 'EsSultan ibni'sSultani'sSultan ElGaazi Abdülhamid Hanı Sani Hazretleri'nin tarafı eşrefi mülükanelerinden, Memaliki Müctemai Amerika Kütüphanei Millisi'ne ihda buyurulmuştur. 1310' yazan albümlerin arka kapağında aynı ibarelerin İngilizcesi ve 1893 tarihi yazılı. Albümde, Galatasaray Lisesi, Topkapı Sarayı, Kuleli, selatin camiler, bu yapılardan bazılarının plan çizimleri ve büyük kentlerin manzaraları yer alıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder