Müfettişi tanımayan öğretmen, “şair burada şunu demek istedi, şair şurada bunu demek istedi” diyerek dersi sürdürürken, şiirin şairi, ‘Vallahi öyle demek istemedi, lakin anlattıklarınız cuk diye oturuyor” der.
Gazze’ye yardım götüren talihliler, belki hiç de böyle bir sonuç murat etmediler fakat gelişmeler bambaşka bir boyut kazandı.
‘Palmer Raporu’ sonrasındaki gelişmelere bakıldığında, sadece Türkiye ile İsrail arasında çetin bir mücadelenin olduğu zannedilebilir. Oysa kavga çok daha derin.
Cumhurbaşkanı Gül, ‘Arap Baharı tüm dünyadaki değişimin habercisi’ diyor. Çok doğru. Zahirde iki ülke arasında gibi gözüken mücadelenin gerisinde, Yahudilerin kendi aralarında ciddi bir çatışmaya giriştiklerini de görmek gerekiyor.
Basit olandan başlarsak, Kahire 18 milyonluk bir şehir. Bu şehirde 1 milyon kişi toplanınca, Arap Baharı Mısır’da hayat bulmaya başlıyorsa, 7 milyonluk İsrail’de 1 milyon kişinin toplanmasını nasıl okumak gerek?
Yahudileri; ateist, Siyonist ve dindar olmak üzere üç sınıfa ayırmak gerekir. Bunların en zengin ve en etkin olanları, Alman asıllılar. En ünlüleri ise Rothschildler ve Rockefellerler…
Siyonist cepheyi temsil eden bu iki hanedanlıktan Rothschildler; İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya ile New York’u üst olarak seçerken, Rockefeller ise genel olarak New York’u ana üs olarak seçmiş.
Nicholas Hugger’in ‘The Secret Amerikan Dream’ adlı eserinde, Rockefeller’in Türk [Sefarad Yahudilerinden olabilir] olduğundan da söz ediyor. Asıl soyadı ‘Roggenfelder’ olan aile, ABD’de soyadını değiştirip, Rockefeller yapmış. ABD’nin bağımsızlık savaşında paralı asker olan büyük dede, savaştan firar edip, New Jersey’e yerleşerek tefeciliğe başlar.
* * *
Yahudilerin güçlü olan diğer kolu ise ateist olanları... Siyonist ideolojiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan hatta İsrail’in varlığından rahatsız olan ve her geçen gün daha da güçlenen bu Yahudi grubu, İsrail ve Siyonizm’i kendileri için tehdit unsuru olarak görmekteler.
Önemli bir bölümü California veya New York gibi şehirlerde yaşayan bu Yahudiler de, diğerleri gibi dünyanın dört bir yanında varlık göstermekteler. Her iki grupta, Amerika’da olduğu üzere, İstanbul’da da medya ve ticaret alanında oldukça aktifler.
Yine iki grup arasındaki çetin mücadele, hem Türkiye’de, hem de Amerika’da tahminlerin ötesinde bir boyutta sürüyor. Son günlerde tekrar gündeme gelen Malki ve Garih cinayetleri de, iki taraf arasındaki mücadelenin sonuçlarından…
Amerika’daki Siyonist lobinin yanı sıra, İsrail karşıtı Yahudi lobisinin de çok güçlendiğini ve Filistin’in tanınması için mücadele ettiklerini ve de İsrail’e karşı Türkiye’yi desteklediklerini unutmamalı.
Yine son günlerde Türkiye’de bazı Yahudi çevrelerin hükümeti destekleyen açıklamaları ile CHP liderinin İsrail yanlısını çıkışını da bu mücadele kapsamında okumak gerek.
Obama’nın Filistin’i tanıma sözünü tutmasını isteyen bu çevrelerin güçlenmesi, Siyonist grupların temsilcisi olan Hilary Clinton’u telaşlandırmış ve sözcüsüne, alelacele Filistin’i tanımayacaklarını söyletmiştir. Oysa ABD, oyunu [kuvvetle muhtemel] Filistin’in bağımsızlığından yana kullanacak.
Siz bir mazluma yardım için iyi niyetle yola çıkarsanız, Allah size yardım eder. Eski defterler açılır, yarım bırakılmış hesaplar görülmeye başlar.
* * *
‘Soy kırıma uğradık ey halkım!’
Siyonizm varlığını büyük oranda holokost propagandasına borçlu. İsrailoğulları binlerce yıl önce, başlayan serüvenleri sonrasında, dünyayı yurt edindiler.
Kimilerine göre gittikleri her yerde hor görüldüler. Oysa [Almanya’daki Yahudileri İsrail’e gönderme projesinin bir parçası olan gariban Yahudilere yönelik katliamdır] bu, holokost düşüncesini güçlendirmek için kendi uydurdukları bir masal.
Şimdi, her peygambere zulmeden, asan, kesen bir kavmin çocuklarının ‘ne suçu var’ denilebilir. Elbette bugünkülerin ne suçu olabilir? Fakat geçmişe ait masallara inanıp, hayatını o hikâyelere göre dizayn edenler, geçmiş mirasın iyilik ve kötülüğünü de üstlenmiş sayılmazlar mı?
Mesela biz, Hz Muaviye’nin iktidar hırsı yüzünden hatalar yaptığını kabul eder ve bu davranışı tasvip etmeyiz. Oğlu Yezit için ‘Müslüman’ bile demeyiz. Oysa içimizden birileri, inandırıldıkları masallar yüzünden Müslüman kardeşlerini itham ederler, hatta Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Allah Resulü’nün sevgili eşi muhterem validemiz Hz Âişe r.a.’ya, aşağılık iftira ve küfürlerini hâlâ sürdürürler.
Geçenlerde timeturk’e gelmiş, ama yayınlanmamış bazı yorumları okuyunca, nevrim döndü. Efendimiz’in eşleri annemiz hakkında o kadar aşağılık ifadeler yazmış ki, sanki ben yazmışım gibi utandım ve ağladım.
Şöyle diyor bir başka yorumcu: “Peygamberimiz, (Hz) Ebubekir (r.a.)’ın kızını çok sevdiği için Allah (c.c.)’a yalvardı, O (c.c.) da, O’nun hatırına onu affetti” diyor. Hiç kuşkusuz ki, bunları yazan biri, kendini “Müslüman” sanan bir budala! Sanki, Allah’ın yanındaydı. Oysa bu pespaye düşüncenin mensupları, “inandık” dedikleri Allah’a, güvenmediklerinin bile farkında değiller. Allah c.c. ıslah etsin.
Konumuz bu değil, ama bu tür inanışlar hep vardır ve olacaktır da.
İsrailoğulları gittikleri her memlekette huzur içinde barındılar. Onlar ev sahibinin tavuğuna ‘kış’ diyinceye kadar kimse onlara, ‘gözünün üstünde kaşın var’ demedi. Bir tek istisna hariç ki, oda İspanya Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışında kilisenin hışmına uğramaları. Burada katliamı yapan kilise, İsrailoğullarına terk şartı getirirken, Müslümanlara karşı ‘soykırım’yapmıştı.
İspanya'dan kaçıp Osmanlıya sığınan (1492) Sefarad [İbranice’de İspanya demektir] Yahudilerinin torunları, gelişlerinim 500. yılı için "500. Yıl Vakfı" adıyla bir örgüt kurdular.
Cemaatin yayın organı Şalom’da, 22 Mayıs 1991’de yer alan konuşmasında Jak Kamhi şunları söylüyor: "500. Yıl Vakfı projesini ortaya koyan hahambaşılık. Bu işin de esas patronu hahambaşı ve hahambaşılık...”
1989 yılında kurulan bu vakfın kurucuları arasında; Altemur Kılıç, Sakıp Sabancı, Nezih Demirkent, Yavuz Donat, Zehra Halefoğlu, Bülent Akarcalı gibi İsrailoğullarından olmayan kimseler hatta bazı emekli askerler de vardı.
Peki, bugün Müslümanlar benzer bir vakıf kursa, aynı kişiler bu vakıfta kurucu olurlar mı?
Osmanlı Edirne’yi ele geçirip başkent yaptığında, Baş haham İshak Sarfati, Avrupa'daki yaşayan Yahudileri "haçın gölgesinden, hilalin gölgesine sığınmaya" buyurun diye çağırır.
Bugünse Avrupalı Siyonistler, dün kendilerini kıtır kıtır kesen Hıristiyanlardan Müslümanlara karşı yardım istiyor. Neden? Katlettikleri 9 Türkiyelinin ve soykırıma tabi tutukları Filistinlilerin ahından korktukları için.
Sarfati’nin torunları bu iyiliğin karşılığı olarak, kendisine hayat hakkı tanıyan Müslümanları tek düşman olarak görmüş, Jön Türkleri organize edip, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdurmuş ve bunları finanse ederek Osmanlıyı parçalamış, sonra da Filistin’i işgal etmiş… Filistin’e uyguladığı soykırımın üstünü örtmek için, utanmadan Osmanlı tebaasını, antisemitist/Yahudi düşmanı olarak göstermiştir. Son olarak da 9 Türk’ü katlederek, arsızlıkta sınır tanımadığını göstermiştir.
Emmanuel Karasso, gerçek adı Mois Kohen olan Tekin Alp, Türkiye’yi temsilen İnönü’yle birlikte Lozan görüşmelerine katılan hahambaşı Hayim Nahum ve bugünlere gelen süreçte, Nahum’un miras bıraktığı büyük bir ticari grupla, ellerini Türkiye’nin üzerinden hiç çekmediler.
Bugün yaşanan Türk ve Kürt milliyetçiliğinde, siyasi sorunlarda, yüz binlerce Müslüman’ın soykırıma tabi tutulmasında da imzaları olduğunu bilmeyen yoktur.
Ama güneş artık bir bağ doğuyor ve artık onlar iç iktidar mücadelesiyle mazlumların baharına yardım ediyorlar.
Siyonizm için şimdi hesap ve fatura ödeme günü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder