19 Nisan 2013 Cuma

Türk isminin menşei-Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci

Hun İmparatorluğu halkı arasında, Türk adında bir boy vardı. Daha sonra bu boy, Göktürk Devleti’ni kurmuştu. 

Çin ve Roma tarihlerinde, Türkler bu isimle anılır. M.Ö. III. asırda yaşayan Hun İmparatorluğu halkı arasında, Türk adında bir boy vardı. Bu boy, iktidarı ele geçirip Göktürk Devleti’ni kurunca, aynı dili konuşan bütün topluluklara Türk adı verilmiş; Arap, Fars ve Bizanslılarca da böyle anılmıştır. Nitekim Moğollar da, kavmi arasında en güçlü ve kalabalık bir topluluk iken, iktidarı ele geçirmesi sebebiyle bütün bir ırka adını vermiştir. Franklar, Almanlar, Ruslar, İtalikler, Angllar için de böyle söylenebilir. 


Türk kelimesinin aslı türemek fiilinden gelir. Bu fiilden, türemiş, yaratılmış, sayıca çok, soylu mânâsına türük ve nihâyet hece düşmesiyle türk kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu’da bir kısım göçebeler de yürümek fiilinden yürük adını almışlardır. Muhtemelen Türkler, aynı dili konuşup aynı soydan geldiklerini göstermek için, kendilerinden bahsederken millet karşılığı olarak türük kelimesini kullanmış; sonra bu bir kavim adı hâline gelmiştir. Göktürk, gökten türemiş demektir. Burada hânedanın mukaddes vasfı vurgulanmıştır. Gök ve mavi renk, eski Türklerde dinî bir semboldü. 

Türk kelimesi, sonradan Uygurlarda, kuvvetli ve olgun mânâsını kazanmıştır. Bir rivayette Türk, miğfer demektir. Eteklerinde yaşadığı dağ, miğfer şeklinde olduğu için, bu boya Türk ismi verilmiştir. Bir başka rivâyete göre, Araplar, İskender-i Zülkarneyn’in Yecüc ve Mecüc için yaptığı seddin önünde kalan millete, beri yanda kalmış, terk edilmiş (terîk) mânâsına Türk demişlerdir. Bir başka Arap rivayetinde de Yafes’in oğlunun yerleştiği bölge ıssız olduğu için terîk denmiştir. Çoğulu etrak’tır. 

Türk, Farsça, beyaz demektir. Farslar, Türklerle ilk karşılaştıklarında, bölge halkı gibi esmer veya sarı olmadıkları için bu ismi vermiştir. İran mitolojisine göre İrec ile Turec adlı iki kardeşten İranlılar ve Türkler türemiştir. İranlılar, Türklerden ilk Müslüman olanlara da “Türk’e benzer” mânâsına, Türk-mend (Türkmen) demişlerdir. Başka bir rivâyette Türkmen, Türk-i İman kelimesinden gelir ve Müslüman Türkleri ifade eder. Nitekim Türkmen, Müslüman Oğuzlara verilen isimdir. Avrupalılar, Osmanlılara, hatta Müslümanlara Türk demişlerdir. 

Bazı İslâm ve Osmanlı tarihçileri, Türklerin, Nuh peygamberin oğullarından Yafes’in Türk (Tevrat’taki söylenişe göre Togharma) adlı oğlunun (Tevrat’a göre torununun) neslinden geldiğini söyler. Beyaz ve sarı ırk Yafes’in başka çocuklarından türemiştir. Nuh Peygamberin oğullarından Sam, Arap ve Yahudîlerin; Ham da Hindli ve Zencilerin atasıdır. Türklerin, Hazret-i İbrahim’in Kantûra adlı hanımından olan oğlu Togarma’nın soyundan geldiğine dair bir Tevrat rivâyeti daha vardır. Bu sebeple Türkler, bazı Sâmî kaynaklarında Benî Kantûra (Kanturaoğulları) diye anılır. 

Etrak-ı bîidrak 

Türk kelimesinin bir de sosyolojik mânâsı vardır. Türkler, Müslüman olduktan sonra, Sâmânoğulları zamanında, Müslüman olmayan ırkdaşları ile İslâm kültürü zayıf göçebe ve köylüler hakkında Türk tabirini kullanmıştır. Yörükler, yerleşik hayata geçmiş; memurluk, ziraat ve esnaflıkla uğraşan, koyun beslemeyip yaylaya gitmeyen ırkdaşlarına Türk demiştir. Nitekim Anadolu’nun çok yerinde bu tabir, sipahi sınıfına girmeyen sıradan köylüler için kullanılmıştır. Etrâk-ı bî-idrak sözü de “anlayışsız köylüler” demek oluyor. Fatih Kanunnâmesi’nde der ki: “Eğer biregü (birisi) hamr (şarap) içse, Türk veya şehirli olsa, kâdı ta’zîr ura (cezalandırsın)”. Bu inceliği bilmeyenler, yanlış değerlendirmelere kapılmıştır. Başta Selçuklular ve Osmanlılar olmak üzere, bütün Türk devletleri ırkçılıktan uzak bir biçimde milletleri ile iftihar etmiş; hepsi de Türk kültürüne unutulmaz hizmetlerde bulunmuşlardır. 

Hadislerde Türkler 

Türk kelimesi Hazret-i Peygamber’in birkaç hadîsinde de geçer: Size ilişmedikleri müddetçe Türklere ilişmeyin. Zira ümmetimin mülkünü onların elinden ilk kapacak olan Beni Kantûra’dır [Ebû Dâvud, Taberânî]; Siz Türklerle dövüşmedikçe kıyamet kopmaz. Onlar çekirge gibi küçük gözlü, basık burunlu, kırmızı meşin gibi suratlı, aynı zamanda keçe ayakkabılıdır [Buhârî, Müslim]; Türkler dünya ehlinin hepsine hâkim olurlar [Deylemî]; Âhir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip Dicle Nehri kenarına inerler. Basra halkından bir fırka bunlarla harb eder ve şehid olur [Ebû Dâvud]; Benim Türk adında bir ordum vardır. Onunla haddi aşanlara haddini bildiririm [Divanu Lügatit-Türk]; Hıfzın onda dokuzu Türklerdedir [Hatîb]. 

Mamafih hadîslerde tasvir edilen Türk imajının pek de müsbet bir yönü yoktur. Ancak burada geçen Türk tabirinin, gerek ırk hususiyetleri ve gerekse tarihî gerçekler bakımından Moğolları tarif ettiği de şüphesizdir. Nitekim hadîs metinlerinin gelişinden bu anlaşılıyor. Kumral, buğday beniz, açık göz, orta boy gibi genetik hususiyetler taşıyan Türklerin, Moğollarla ortak hiç noktaları bulunmamaktadır. Türkler, Orta Asya’da yerleşen eski bir Âri ırkıdır. Hadîs âlimleri bu hadîslerde geçen Türkler ifadesini, Küffâr-ı Çin olarak tefsir etmiştir. Hadîslerde Türklerden hiç de iyi bahsedilmiyor. O zamanlar Türk kelimesinin, Moğol ve Çinliler için kullanıldığı âşikârdır. Muhtemelen Türkler de yakın bir coğrafyada yaşadığı ve ekseriya hükûmetler Türklerin elinde olduğu için, bu kavimlere Türk denmiştir. Hadîslerde zikredilmek veya zikredilmemek Türklerin İslâmiyete hizmet şerefini eksiltmez. İstanbul’un fethine dair hadîs yeter de artar bile! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder