14 Nisan 2013 Pazar

Sadece aşkına boyun eğdi-Avni Özgürel

Şu sözler Tepedelenli Ali Paşa'nın Napolyon'un İtalya krallığına getirdiği kardeşi Jozef Bonapart'a yazdığı mektuptan: "İnsan kendi zaferiyle övünmeli ve kendisine güvenmeli.


Şu sözler Tepedelenli Ali Paşa'nın Napolyon'un İtalya krallığına getirdiği kardeşi Jozef Bonapart'a yazdığı mektuptan: "İnsan kendi zaferiyle övünmeli ve kendisine güvenmeli. Ben sizin gibi zaferlerinden kardeşlerine de pay çıkaran bir ağabeye sahip değilim." Fransa imparatorunun Osmanlı'ya karşı işbirliği yapmak istediği ve Güney Yunanistan'la birlikte Arnavutluk'un tamamını yönetimine bırakmayı vaat ettiği insandı Tepedelenli.

Kayseri'den Balkanlar'a göç etmiş bir ailenin çocuğuydu Ali Paşa. Gençliği çete savaşları ve baskınlar arasında geçti. önce Derbentler Başbuğu Kurt Ahmet Paşa'nın, sonra Delvine Mutasarrıfı Kaplan Paşa'nın hizmetine girdi. 1775'te hayatını değiştiren bir olay yaşadı. 


Gardiki Köyü'nde annesi birkaç erkeğin tecavüzüne uğradı ve öldürüldü. Kız kardeşiyle birlikte annesinin cesedi başında intikam yemini eden Paşa, alabildiğine kıyıcı, geçtiği her yerde kan izi bırakan bir insana dönüştü. Hedef aldığı ilk insan emrinde olduğu Kaplan Paşa'ydı. Kızıyla evlenmesine karşılık Paşa'ya işkence etmeden öldürme sözü verdiği ve taahüdünü yerine getirdiği söylenir. Acımasızlığı ve gözü karalığı sayesinde, Balkanlar'daki

asayişsizlikten şikâyetçi İstanbul tarafından önce Delvine Mutasarrıflığı'na ardından Yanya Mutasarrıflığı'na getirildi. Avusturya cephesindeki savaşlara katıldı, ancak esas ününü Pazvantoğlu isyanının bastırılmasında yaptı.

Tepedelenli Pazvantoğlu

Osmanlı tarihinde isyanı en zor bastırılan aile sayılabilir Pazvantoğulları. Vidin'de kargaşa çıkardığı için kazığa oturtularak idam edilen dedeyle başladı onların öyküsü. Ardından Vidin Valisi'nin sancaktarı olan Pazvantoğlu Ömer'in idamıyla gelişti. Ömer'in oğlu Osman, babası öldürüldüğünde delikanlıydı. 

Osman, ailesinin validen daha geniş bir alana hükmettiği, daha büyük bir askeri gücü elinde bulundurduğu için İstanbul'un hışmını çektiğini biliyordu. Önce Belgrad'a kaçtığı ve orada yeniçeri ocağına 'yamak' yazıldığı kesin. Rus Harbi bittiğinde Rumeli boşaltılınca bir dönem babasının hüküm sürdüğü Vidin Kalesi'ne döndü ve burada dağ eşkıyalarından oluşan çetesini kurdu. İmparatorluğun zaaf içinde olmasından istifade ederek kısa zamanda Balkanlar'ın fiili hâkimi oldu. Sancak beyleri, hatta vezirlere emir vermeye başladı. Gönderdiği hediye ve rüşvetlerle İstanbul'da sarayda taraftarlar edindi. Vidin, Niğbolu bölgesinde arazileri olan vezirler onun sözünden çıkmaz hale geldi. Neticede ip bir yerde koptu ve şeyhülislamdan, "Pazvantoğlu'nun katli vaciptir" fetvasını alan Topkapı harekete geçti. Kaptan-ı Derya Hasan Paşa'nın komutasında 100 bin kişilik ordu gönderildi Pazvantoğlu Osman'ın üzerine. Halk eşkıyayla hükümet ordusu arasına sıkıştı, ne yapacağını bilemez hale geldi. 

Bu noktada Tepedelenli Ali Paşa'nın olanca kıyıcılığı ile sahneye çıktığına şüphe yok. Pazvantoğlu'nu kan gölünde boğmaya kararlıydı. 

İbrenin aleyhine dönmekte olduğunun farkına varan Pazvantoğlu, Vidin Kalesi'ne sığındı, ama Napolyon'un Mısır'a saldırısı üzerine sulh yapılmasını isteyen İstanbul'un baskısıyla Tepedelenli onun ölene kadar Vidin muhafızı olarak kalede kalmasına razı oldu.

Bir yüzükten katliama

Kadın dedikodusuna meraklı ve muhafazakâr bir adam olan Tepedelenli'nin öfkesine kurban giden ilk kadın, oğlu Muhtar Paşa'nın sevgilisi Kira Frosini oldu. Muhtar Paşa'nın karısı Paşo Hanım onun gelmesiyle bütün itibarını kaybetmişti. Muhtar Paşa'ya istediği her şeyi yaptırmaya başlayan Frosini sarayın tek hâkimiydi adeta. Hizmetkârlar onun isteklerini yerine getirmeye öncelik veriyorlardı, en nadide hediyeler ona gidiyordu. 

Muhtar Paşa delikanlılığından beri parmağından çıkarmadığı çok değerli bir yüzüğü hediye etmişti Frosini'ye. Cerbezer kadın da bunu hemen paraya çevirmek istemiş ve el altından satması için onu bir kuyumcuya göndermişti. Yüzüğün sahibinin kim olduğunu bilmeyen kuyumcu böylesine değerli bir parçayı ancak saraydan birinin alabileceğini düşünerek taşı Muhtar Paşa'nın karısına gönderince eğlence son buldu. Yüzüğü tanıyan ve hemen alan Paşo Hanım, kocasının Edirne tarafında olmasını fırsat bilerek durumu kayınpederi Tepedelenli Ali Paşa'ya açtı. Gelinine intikamını almayı vaat eden Paşa, aralarında Frosini'nin de bulunduğu şehirde adı kötüye çıkmış ne kadar kadın varsa bir gece toplatıp başkanlığını kendisinin yaptığı bir mahkemede yargıladı ve hepsini ölüme mahkûm etti. 

Kadınlar çuvala koyulup ayaklarına taş bağlanarak göle atıldı. Bu olay sırasında Ali Paşa kendisini itidalli davranması için uyaran karısı Ümmü Gülsüm'ün de ölümüne sebep oldu. Uyarılmaya öfkelenen Paşa, piştovunu eline aldı ve gelişigüzel boşalttı. Korkudan bayılan genç kadın odasına kapandı, ertesi gün kendisinden özür dilemek için gelen Ali Paşa'ya kapıyı açmayıp onun kilitleri kırdığını görünce öldürmek için geldiği sanısına kapıldı ve korku yüzünden oracıkta can verdi. 

Tepedelenli sonra oğlunun yüzüğünü piyasaya süren kuyumcunun peşine düştü. Plişivça Köyü'nde yerleşik olduğunu öğrenip adamın evini bastı. Kuyumcunun ailesiyle birlikte öldürülmesini emretmiş, emri bizzat yerine getirmek için kendisi de avluya girmişti. 

Vasiliki'nin güzelliği

Kuyumcunun kızı Vasiliki, kendisini Ali Paşa'nın ayaklarına atarak annesiyle birlikte kardeşlerinin ve kendisinin canlarının bağışlanmasını istedi. Öylesine güzel bir genç kızdı ki ayaklarının dibinde yatan Ali Paşa'nın iradesi sarsıldı, emrini iptal etti. Vasiliki'yi sarayına götürdü. Sarayda ayrıcalıklı bir mevki edinmekte zorlanmayan Vasiliki, Paşa'nın izniyle dinini korudu. Vasiliki'yi kaybetmek korkusuyla Ali Paşa onunla nikâh kıydı. 

Pigot isimli bir Fransız subayının Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden aldığı ve ünlü Kazanova'ya sattığı, ondan Napolyon'un annesinin aldığı, ancak oğlunun Elbe'ye sürüldüğü dönemde onu kurtarmak için müzayedeyle sattığı 85 kıratlık Kaşıkçı Elması düğün hediyesi olarak Vasiliki'nin boynundaydı. 

Yanya şehrinin tarihinde görülmemiş şenliklerle kutlanan emsalsiz bir düğündü yapılan. Vasiliki her an yanı başındaydı Ali Paşa'nın. Yaşlı vezir Yanya Gölü'nde onunla birlikte sandal gezilerine çıkıyor, başını onun dizlerine dayayıp şarkılar söylüyordu. Yabancı ziyaretçilerin dahi gözleri kamaşıyordu Vasiliki'nin güzelliğinden. Eşiyle birlikte Paşa'yı ziyaret eden bir Fransız asilzadesi "Doğu onu gölgeleyecek güzelliği daha yaratmadı" diyor. 

...Ve son

Bu bağlılığı Tepedelenli'nin kazandığı gücü kırmak için fırsat kollayan İstanbul'un dikkatle izlediğine şüphe yok. Halet Efendi'nin teşvikiyle Sultan Mahmut, Tepedelenli'nin ortadan kaldırılması emrini verdi, Çerkez Hurşit Paşa'yı bu 'tehlikeli adamı ortadan kaldırmakla' görevlendirdi. Hurşit Paşa'nın tek kozuydu Tepedelenli'nin Vasiliki'ye düşkünlüğü. 

Önce halk arasında Paşa'nın karısının etkisiyle din değiştirdiği dedikodusu yayıldı, ardından Tepedelenli görüşme bahanesiyle Yanya Gölü'nün ortasındaki bir adada bulunan Pandaleymon Manastırı'na davet etti. Osmanlı serdarının davetine gitmemek isyandı. Ancak gitmenin ne sonuçlar doğurabileceğinin de farkındaydı Ali Paşa. Uzun uzun düşündükten sonra Vasiliki'yi de yanına alarak sandala bindi. Artık gözünde Vasiliki dışında hiçbir şeyin değeri olmadığını düşünüyordu.

'Vasiliki ellerine geçmesin'

Hayatının bağışlanmasına karşılık karısıyla birlikte bir çiftliğe yerleşme teklifiyle çıktı Hurşit Paşa'nın karşısına. Ama İstanbul onun her durumda öldürülmesi emrini vermişti ve Hurşit Paşa'nın bu karar üzerine pazarlık yapma yetkisi yoktu. Manastırın odalarında ölüm dirim mücadelesi başladı. Tepedelenli vuruldu. O anda yanındakilere son emrini verdi: "Vasiliki'yi vurun, ellerine sağ geçmesin." Ancak adamları Paşa ölünce derhal teslim oldu. 

Hurşit Paşa, Vasiliki'yi Tepedelenli'nin sakladığı hazinesini ortaya çıkarmak için günlerce sorguladı. Vasiliki konuşmadı, Hazine bulunamadı. Hurşit Paşa buna rağmen Vasiliki ve onun odasındaki kasada muhafaza ettiği kıymetli taşlarla İstanbul'a geldi. Kaşıkçı Elması bu sayede hazineye intikal etti. Vasiliki önce 75 kuruş maaşla Bursa'da mecburi ikamete tabi tutuldu, sonraki yıllarda affedilerek İstanbul'a gelmesine ve Fener'de yerleşmesine izin verildi. Vasiliki hayatının son yıllarını doğduğu topraklarda geçirdi. Bir rivayete göre Tırhala'ya yerleşti ve alkolle haşır neşir bir halde yaşadı; bir başka rivayete göre bir İtalyan asilzadesiyle evlenip yeni kocasıyla birlikte Tepedelenli'nin hazinelerini arayarak öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder