Kendinize hiç sordunuz mu:
Yıllarca iktidardayız, ama acaba hayalimizdeki Türkiye’yi kurabildik mi?..
Evet, Türkiye ekonomik olarak gelişiyor… Milli gelir artıyor… Dindarı, dinsizi bundan nasibini alıyor, zenginleşiyoruz… Ama dostlarım, kültürel zemin kayıyor, “dindarlar” salt siyaset ve “ticaret” konuşuyor…
Başbakan ölesiye çalışıp Türkiye’yi ekonomik olarak geliştirirken, “dindar mütefekkir”ler kültürel bir altyapı oluşturmalıydı…
O zeminde, geleceğin Türkiye’sini her alanda ve her anlamda taşıyacak fikir/kültür adamları yetiştirilmeliydi.
Oysa popüler kültüre eklemlendik, savrulup gidiyoruz!
Dindarlar tarafından “hizmet” mülâhazasıyla kurulan televizyonlar, gazeteler, radyolar günlük siyaset sarmalında tükeniyor. Özellikle televizyonlarımızı magazin programları götürüyor.
Bizim de tutkumuz futbol (spor değil, dindarlar spor yapmayı sevmez) ve giyim-kuşam: Yani moda…
Güzellik merkezleri, zayıflama kürleri, manikür-pedikür (dindar erkeklerin de bu işe fena dadandığını duydum), marka sohbetleri, araba modelleri…
Kısacası dostlarım, dinsiz ne konuşuyorsa, dindar onu konuşuyor. Laik nasıl yaşıyorsa, dindar öyle yaşıyor…
Yani, “ehl-i dünya”nın dünyasını dolduran ıvır-zıvır bizim de dünyamızı doldurmuş durumda: Tefekküre, tezekküre, şefkate, infaka dünyamızda yer kalmadı!
“Sonradan görmelik” de cabası: Sonradan görme “görgüsüz”lerin kurduğu sitelerde “üstü kaval altı şişane” tanımlamasına uygun kıyafetleriyle “bizimkiler” zenginlik kusuyor!
Eskiden “himmetimiz milletimiz”di! Himmetimiz milletimiz olduğu için de her birimiz tek başımıza bir millettik! Sonra himmetimizi ve gayretimizi kendimize yönelttik. Dünyevi ihtiraslarımızda ahretimizi tüketiyoruz!
Eskiden fikir, kültür, medeniyet, sanat, estetik, kitap konuşurduk. Artık bunların semtine uğrayan yok. Açıkça söylemek gerekirse, “dindar iktidar” dindarlara çok pahalıya patladı! Dâvâmızı kemiriyoruz!
Asıl “imtihan”ımız “iktidarımız”la başladı: Bu dindarın servetle, şöhretle, güçle, iktidarla imtihanıdır!
Bir bakıma “ateşle imtihan!”
Daha öncesinde “baskıyla imtihan” edildik. Kıyafetimiz horlandı, inancımız aşağılandı, kutsallarımız hırpalandı; “mürteci” damgasıyla damgalandık, selamı bile fısıltıya gömerek verdik yıllarca, yıllarca itilip kakıldık, “tu kaka” muamelesi gördük!
Sabrımızla aştık o devirleri, sebatımızla geçtik o Sırat Köprüleri’ni, başarıyla verdik “sabır” imtihanımızı… Bu yüzünden mükâfatlandırılıp bu günlere eriştirildik!
Asıl korkma zamanı şimdi: Şımarmaktan, gururlanmaktan, “Biz neymişiz be abi” havasına kapılmaktan ve bir zamanlar bize yapılanları başkalarına yapmaktan korkmalıyız!..
“Artık güç bende, intikam saati geldi!..” sendromu içinde, vaktiyle bize gadir edenlere gadretmekten korkmalıyız!..
“İktidar bizde” kabarmasıyla sağa-sola çatmaktan korkmalıyız!
Kısacası dostlarım, bu kez servetle, şöhretle, güçle, iktidarla sınandığımızı unutup, sınavı kaybetmekten, bir “eksen kayması”na uğramaktan korkmalıyız!
Bu eksen kaymasında Türkiye’yi yönetenlerin suçu-günahı yok; suç ve günah bizim: Yani kültür ve fikir adamlarının!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder