30 Nisan 2013 Salı

Değişim-Deli gömleği-Eyalet-Büyük devlet-Türk çağı-Paranın peşindeErgün Diler


Değişim

Sokaktaki insanın kafası karışık. Bırakın kendi halinde yaşayan kalabalığı, muhalefet liderlerinin zihni bile çok net değil. Şablonlarla hareket etmekten ne değişimi görebiliyorlar ne de dünyanın Türkiye'ye vermek zorunda olduğu rolü okuyabiliyorlar...
Bu kısırlık sadece bilgi eksikliği ile açıklanamaz!
Türkiye gibi 100 yıldır kendi haline bırakılmayan bir ülkede yaşayan ve ülkenin kaderini belirleyenKAMPLARDAN söz edilmez!
Defalarca yazdım... Türkiye ya Avrupa ya da Amerika ile beraberdir!
Bizim demokrasi tarihimiz PİNPON maçıdır! Ya top Edirne'den geçerek Avrupa'ya gider ya da Atlantik'in diğer yanına...
Bu yeni de değildir!
Atatürk'le İnönü arasında yaşanan ve asla sözü edilmeyen ayrışma ve kapışma da budur!
Biz hep sonuçlarla ilgilendiğimiz için ne Cumhuriyet'i anlayabildik ne de nereye sürüklendiğimizi... Asıl tarihimiz yazılmayandı. Japonya'dan Avustralya'ya kadar önem taşıyan bütün ülkeler DEV GÜÇLER tarafından şekillendirilirken en çok darbeye uğrayan Türkiye nasıl olur da bunun dışında kalırdı?
Kalamazdı!
Ama gerçek söylenemeyecek kadar acı vericiydi!
Çünkü Türkiye'yi Türkler değil DIŞARIYA BAĞLI OLİGARŞİ yönetiyordu!
Siz bakmayın gazetelerin logolarında yazanlara!
Türkiye iki ucundan çekiştiriliyordu!
Ama daha ağır basan nedense İngiltere oluyordu! Amerika gelip Ankara'ya çökse de sonuçta buralara çok uzaktı! Bu nedenle Londra'nın kadife eldivenle attığı yumruklara maruz kalıyordu! Çünkü sermayenin kaynağı Avrupa'ydı! Bizdeki patronların yani ülkenin geleceğine kumaş biçen insanlar hep Avrupa ile yakın temasta oldu! Arada bilinmeyen muazzam bir iletişim ağı kuruldu! Siyaset, asker, MİT, spor dünyası, magazin, basın, Dışişleri yani aklınıza gelen hangi kurum varsa bu iki gücün etkisini taşıyordu!
Londra o kadar akıllı ve kuvvetliydi ki Amerika'nın içinde önemli bir kudrete sahip olan YAHUDİ PATRONLARI da yanına çekip kader birliği yapmıştı! İngiltere, Avrupa ve Amerikan BARONLARI aynı rotada gidiyordu! Bu gücün Türkiye'ye çok farklı bir bakışı vardı. 60 yıl içeride düşman aramamız, kendi insanlarımızı fişlememiz, halkı kategorilere ayırmamız, darbeler, cuntalar, öğrenci olayları, sağ-sol çatışması, ekonomik krizler, başımızı kaldırıp etrafa bakmamamız hep bu gücün isteğiyle oldu!
Sonuçta İngillizler için Türkler'in rejimi ya da laik olup olmadıklarının bir önemi yoktu!
Onlar için önemli olan "Ankara'nın Ortadoğu'ya İngiliz gözlüğüyle" bakmasıydı! Ama bu ittifakın önemli gücü Yahudi patronlar kesinlikle LAİKLİKTEN taviz vermiyordu! Onlar için, Ankara'da dine mesafeli bir yönetim İsrail'deki Yahudiler'in garantisiydi! Beyoğlu'nda kurulan İSRAİL için önemli olan Amerikan değil Türk yardımıydı! Ama Ankara bunu bilmezdi! Daha doğrusu iktidara gelmek için bu cephenin ONAYI gerekliydi! Öyle inanılırdı! Hatta bazı askerler bu ittifaka destek vererek yükselmeyi hedeflerdi!
Bu nedenle kimsenin sesi çıkmazdı!
Devleti emanet ettiğimiz insanlar "Amerika için İsrail canından daha değerli" yorumu yapardı! Ortadoğu'daki gelişmeleri ve dengeleri iyi okuyamadığı için de bu masal yıllarca sürüp giderdi! İsrail'i çok seven Amerika nasıl oluyor da Suudi Arabistan'a hem silah hem de onları kullanmak için asker veriyordu!
Başkalarının kafasındakini okuyamadığımız gibi kendi oyun planımızı da kuramadık!
Aslında eksiklik bizdeydi!
Bırakın oyun kurmayı "Yahu bu BATI 100 yıldır bizden ne istiyor?" sorusunu sormadık ve cevap aramadık! Her şeye "KADER" dedik! Önemimizi onlar biliyor ancak biz bunu fark edemiyorduk!
Mesela Turgut Özal ve Çiller, Amerika ile ilişkilere çok önem verirdi! Özal büyümeyi, genişlemeyi ve kalkınmayı önemserdi! Çiller ise günlük politikalarla yürümeyi...
Özal, PKK'nın bir şekilde bitmesi gerektiğini düşünüp AF'la yeni bir sayfa açıp Kürtler'i kucaklamayı düşünürdü!
Cumhuriyet tarihinde görülmediği kadar Kürtler'e yakın bir isimdi!
Oysa Çiller yani Amerikan vatandaşı olduğu bile söylenen BAŞBAKANIMIZ, Kürt sorunu ve PKK konusunda MHP'yi bile soluyordu! Kurduğu özel ekipler ile bölgeye iniyor, taş üstünde taş bırakmıyordu! Terörü bitirmek için Öcalan'ın kellesini almaya çalışıyordu!
İki isim, iki farklı yol!
Neden? Çünkü Ankara bir türlü oyunu göremiyordu!
Özal gibi planı anlayıp Türkiye lehine değiştirmeye kalkanlar bir bir ortadan kaldırılıyordu! Çünkü İKİ KANAT hep çatışma halindeydi! Özal'ın Türk-İslam birliği talepleri herkesi korkutuyordu! Özellikle ENERJİYE yürüyüşü Londra'yı çıldırtıyordu! Çiller ise YAHUDİ patronların egemen olduğu Clinton hareketi üzerinden Kürtler'i Londra'ya bırakmak için çalışıyordu!
Belki kendisi bile bunu bilmiyordu!
Muhtemelen itildiği kulvardan haberi yoktu!
Ama faili meçhuller yaşandıkça ve sivil halk acı çektikçe olay PKK'dan çok Türk-Kürt mücadelesine dönüyordu! Çünkü Yahudi baronlar ve Clinton, Kürt devleti kurarak bölgeyi yönetme sevdasındaydılar!
Biz bunları görmeyip depremden sonra ERKAN BEBEĞİN burnunu sıkan Clinton'u göklere çıkarırdık!
Belki Erkan bebek şimdi kocaman adam oldu, bilmiyorum... Ama ne ondan önce ne de ondan sonra kurulan tezgahı anladık!
Türk-Kürt karşı karşıya gelirken pusuyu görmedik!
Bölgeyi bilen İngilizler her şeyin içinde ve arkasındaydı!
Türkiye küçülüp, Avrupa Birliği'ne alınacak, onlar da ucuz enerji ile hormonlu hale gelecekti!
Plan buydu! İşte içeride yıllardır yaşadığımız darbe, çatışma, fişleme, kriz, PKK yani başımıza bela olan ne varsa bunun sonucu!
Hatırlayın; Milli Güvenlik Kurulu'nun her dediği kanundu! Teröre, ekonomiye, dış politikaya orası yön verirdi! Hatta Öcalan'a "Kaç, Türk askeri Kuzey Irak'a gelip seni alacak" diye haber de oradan uçuyordu! Muhtemelen orası da tek parça değildi!
Şimdi Türkiye'yi büyütecek bir AKIL oluştu! Bölgenin yol haritası ele geçirildi!
Bütün dengelerin ipi Ankara'ya bırakıldı.
Ama yine de buna tepki gösterenler var!
Benim anlayamadığım asıl bu!
Yoksa hala mı İKİ parçayız? "Hayır" diyebilen biri var mı?


NOT: Daha önce yazdım. İsrail'in kullanma süresi bitiyor! Yeni dönemde Arap-İsrail kapışması yok. Türkiye ne derse o olacak! Bu hem İngiltere'nin (İsrail'i kuran onlar çünkü) hem de Tel Aviv'in susması demek! Karın ağrısı bu nedenle çok fazla...

Deli gömleği

Bunu bilirdik. Ancak buna rağmen ülkeyi ayakta tutacak kararlar almayı, doğru reçete yazmayı beceremezdik!
Özellikle Türkiye'yi ekonomik operasyonlara açık hale getiren 1980 darbesinden sonra muhafazakar kesim toplumsal hayatta kendini iyice hissettirdi.
Muhafazakarlar, daha doğrusu başörtülü kızlar, kendini gösterdikçe rejimin savunma mekanizması devreye girdi! Resmi ideoloji, başörtülü kızları törpülemek, üniversitelerden uzak tutmak istiyordu. Üzerinde akıl yürütmediğimiz, sadece hatmettiğimiz ideoloji, kılık-kıyafete bakarak o insanın düşüncesinin zararlı olduğu fikrine varıyordu!
Ama o kızları okula almayan ünlü rektörlerimiz, onların nişanlısını, ağabeyini, eniştesini, dayısını, amcasını, komşusunun oğlunu içeri almakta bir sakınca görmüyordu! Düşünce önemliydi ama genç kızlarla aynı dünya görüşünü paylaşan ERKEKLERE kimse "DUR"demiyordu!
Demek ki sorun bir metrekarelik kumaştı!
Devletin kendini savunma refleksi akılcı değil komikti!
Sadece kendi vatandaşlarına karşı değil!
Her olaya ve her soruna böyle komik yaklaşırdık!
Londra'nın var ettiği ve sokağa döktüğü gençleri anlamaz, "Haydi Moskova'ya" derdik! "Kahrolsun Oligarşi!" diye yürüyen gençler de, devlet de arkadaki Londra bağlantılı OLİGARŞİYİ görmezdi!
Körlük bizde kalıcı olmuştu!
Hiçbir problemin arka planını göremiyorduk!
Hatırlayın bir grup VATANSEVER ellerine aldıkları silahlarla ne kadar Kürt işadamı varsa hepsini hedefe koydu! Türkiye dışında başka bir ülkeye hizmet eden bu grup "PKK'nın para kaynaklarını keseceğiz" mazeretiyle ne kadar para sahibi KÜRT varsa saldırdı! Behçet Cantürk ya da Ömer Lütfü Topal gibi isimler faturayı ödüyor ancak ne hikmetse PKK denilen yapının ekonomik hortumları kesilmiyordu!
Oysa yapılan operasyonlardan sonra örgütün dağdaki adamına verecek ekmek bile bulamaması gerekiyordu! Ama tam aksi oluyordu! Hem örgüt hem de verdiği tahribat büyüyordu!
Darbeler ve cuntalar dahil hiçbir olayı doğru okuyamıyorduk!
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir ADA'ya sıkışıp kalan İngiltere'nin, Amerika'ya olan hıncını görmüyorduk!
Dünya üzerindeki kavgayı ABD ile Rusya arasında sanıyorduk!
Washington'un, AB yolculuğunda Ankara'yı desteklediğini görüyor, bunun ne anlama geldiğini sorgulamıyorduk! Amerika, bir yandan rakip gördüğü Avrupa'yı içeriden Türkiye ile kontrol etmek istiyor, diğer yandan da resmi ideolojinin halkla çatışmasını körüklüyordu!
Sahip çıktığımız ideoloji İNGİLİZ patentli olduğu için kavganın kazananı olmayacak, iki taraf da acı çekecekti! 
Öyle de oluyordu!
Başörtülü bir anne oğlunun Harp Okulu'ndaki mezuniyetine gidemiyor, ancak şehit verdiği evladının cenazesine bütün ordu geliyordu! Kafanın içiyle değil tamamen dışıyla ilgiliydik!
Bunun sebebi de aklı, yani kafanın içini rafa kaldırmamızdı!
28 Şubat'ın etkili komutanlarından biri gazetelerin yazı işlerine ÖCALAN için kullanılacak HİTAP şekillerini listeleyip gönderirdi! Bataklıkla değil sivrisinekle mücadele ederdik! PKK elebaşı için onların onaylamadığı bir tanımlama kullanılırsa ülke bölünürdü çünkü!
Olaya bakışımız böyleydi! 
Öcalan deyince aklıma geldi...
Bundan birkaç ay önceydi.
Bir gazete Ankara'da görev yapan bir BÜYÜKELÇİ ile konuştu. Süreç bu kadar hızla gitmiyorken "Bu röportaj ne anlama geliyor?" diye düşünmüştüm...
İsterseniz birlikte tartışalım... Ama önce okuyalım... 

 Türk devletinin meselenin çözümü için kiminle muhatap olması gerektiği tartışılıyor. Karşıda BDP'den İmralı'ya Kandil'e uzanan çok parçalı bir yapı var. Hükümet ne yapmalı?
Son derece zor bir durum. Hükümetin terörist olmayan aktörler arasından doğru muhatabı bulması çok önemli. Bu kişiler sözüne güvenilir olmalı ve kendileri terörist olmasa da teröristlerin beklentilerini yansıtabilecek durumda olmalı. Hükümetin, tek bir siyasi partinin bütün Kürtleri temsil edeceği yaklaşımına ihtiyatlı davranacağını düşünüyorum. Ama teröristleri şiddete son vermeye ikna edecek birileri ile mutlaka oturup konuşmaları gerekiyor. Bir noktada seçilmiş milletvekilleri ve sivil toplum temsilcileriyle oturup konuşmaya başlamaları gerekecek.
Zor olduğunu biliyorum ama diyalog üzerine kurulu bir siyasi süreç olmak zorunda. 

 Eğer böyle bir süreçten geçebilirsek o zaman bu ülkenin başbakanı da Öcalan ile el sıkışır mı sizce?
Bilmiyorum. Ama istediğiniz şey artık kimse siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için silah kullanmasın.
Elbette uzlaşmak için zor kararlar alacaksınız. Zor olacak çünkü anlaşmanın bir parçası olarak şu an demir parmaklıklar arkasında olan bazı kimseler dışarı çıkacak. Ben isim veremem ama sonuçta uzlaşmanız gerekecek. 

 İsim veremem diyorsunuz ama 'demir parmaklıklar arkasındaki kişiler' derken başta Öcalan'ı kastettiğiniz aşikar. 
İngiltere'de televizyonda mükemmel bir dizi var; House of Cards. Başroldeki karakterin meşhur bir sözü var: 
Siz öyle diyebilirsiniz ama ben kesinlikle yorum yapamam.
Bunları kim söyledi?
Eşi Roshan'ın yokluğunda köpekleri Rafa ve Poppy ile birlikte vakit geçiren İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Reddaway!
OSLO'yu kendilerinin sızdırmadığını söyleyen Sayın Büyükelçi çözüm için "Öcalan'ı kullanmayın!" diyor! Tabii bunu dolaylı olarak anlatıyor! "Öcalan dışarı çıkar" diyerek de sürecin önünü çok ustaca bir yöntemle kesmeye çalışıyor! Hiç hissettirmeden! Taa birkaç ay önceden! 
İşte adamlar her işini böyle ustalıkla yapıyor!
Akılla yürüyor! Ama biz?
Bakın son yıllarda DEVLET daha önce hayal bile edilemeyen işlere imza attı... TRT 6, TRT AVAZ, TRT TÜRK gibi bölgedeki insanları kucaklamaya yönelik bir yayın başlatıldı... 
Onlarca ülkedeki milyonlarca insan kapsama alanına alındı! Bu bile Ankara'nın YÜRÜYÜŞÜNÜ gösteren basit bir işaretti!
Ama anlayan yoktu! 
İngilizler, Öcalan'la görüşülürse bu işin biteceğini görüyor ancak içeride bazı arkadaşlar "ülke bölünecek" çığlığı atıyordu!
Amerika'nın bir bölümünü yanına çeken Londra, Pentagon'un uzun süre Ortadoğu'da kalamayacağını hesap ediyordu! 
Bu planı sadece Türkler'in kendi yürüyüşü bozardı! 
Türkler dönmezse, bölge yine onların olacaktı!
İşte Yeni Türkiye dediğimiz şey tam da bu!
Onların biçtiği elbiseyi yırtıp kendi kostümünü giymesi ve bölgeye inmesi!
Ergenekon ve Balyoz, bu kostüme itiraz edenlerin bir süre dinlendirilmesinden başka bir şey değil!
Devlet yabancı modacı istemiyor!
Anlayın artık!

Eyalet

Artık Salı günleri grup toplantılarını dinlemek benim için vazgeçilmez oldu. Belki Cumhuriyet'in ilanından sonra en büyük MAKAS DEĞİŞİKLİĞİ yaşanırken liderlerin olaya nasıl baktığını merak ediyordum. Dün yine televizyonun başına geçmeye hazırlanırken çok önemli bir dostum aradı. Fikirlerine önem verirdim. Çok konuşan ve ortaya çıkan biri değildi. Sesinden sıkıntılı olduğunu hissettim. "Biraz dikkatli olmak gerekir" diye konuşunca şaşırdım. 
"Ne dikkati ?" diye sorunca doğrudan konuya girdi...
Tanzimat yenilik hareketiydi. Bu hareketin sonuçlarından biri de 1864 ve 1871'de çıkan "Vilayet Nizamnamesi"ydi... Bundan önce belli bölgeyi kapsayan EYALETLER vardı. Mesela Ege bölgesi eyaleti ve İzmir Sancağı... 
Asıl yönetim merkezi İzmir'di, yani sancaktı! Birden fazlaSANCAK bir araya gelerek eyaleti oluşturuyordu. Eyaletin başında BEYLERBEYİ bulunurdu. Daha sonra vezirler de oldu. Yetkileri genişti.
Nizamname sonrası eyaletlerin yüzölçümleri küçülerekVİLAYET oldu. Sancak ise LİVA adını aldı. Sancak yöneticisi Sancakbeyi iken mutasarrıf oldu. 
 Vali ve kaymakam gibi mi?
Aynen öyle... Hiyerarşi böyle kuruldu.
Sancak kazalara, kazalar da köylere ayrıldı.
Tıpkı illerin ilçelere, ilçelerin köylere ayrılması gibi. Bu merkezi sistemin kurulmasıydı! 
 Neden peki?
Oraya geleceğim. Temel neden modernleşme gibi görünse de arka planda OSMANLI'nın kendini koruma refleksi vardı. 1789 Fransız Burjuva Devrimi'nden sonra ortaya çıkan ulus devlet ve milliyetçilik rüzgarı en çokOSMANLI sınırları içinde etkili oldu... Krallara ve padişahlara karşı hareket eden BURJUVA, mallarını satmak için milli pazarlar arıyordu. 
 Temel neden ekonomik yani!
Evet! Ama metod ilginçti! Çünkü burjuva MASON LOCALARINDA örgütleniyordu.
Bu nedenle OSMANLI'da baş gösteren bütün ayrılıkçı akımlar MASON LOCALARINDAN çıktı! 
Eyalet sisteminde ayrılıkçı hareketler rahatlıkla örgütleniyordu.
Padişahın atadığı beylerbeyi, sancakbeyinin amiri değildi. Bu nedenle zayıf ve işbirlikçi bir sancakbeyi çok rahatlıkla ayaklanabiliyordu!
İsyan çıkarabiliyordu! Bu nedenle Tanzimat Vilayet Nizamnamesi'ni getirdi! Merkezi otorite bu nedenle ülkeye geldi. Siyasal'ın yani MÜLKİYE'nin kurulma nedeni de budur!
Devlet her noktayı kontrol etmek istemiştir! 
 Ama ayrıcalıklı yerler de vardı değil mi?
Evet! Osmanlı çok akıllıydı. Çıkarına göre kalıp değiştirirdi! Etnik ya da dini hassasiyet nedeniyle bazı yerlere dokunmamıştı.
Bunlara "Eyâlat-ı Mümtâze" yani ayrıcalıklı eyaletler denirdi. Lübnan, Tunus, Halep böyleydi. Osmanlı bu yerlere özel önem verirdi! 
 Dönelim vilayet meselesine!
19. yüzyılda Avrupa modelini kuran Metternich'ti. İngiltere'nin liberalizmine ve onların desteklediği ayrılıkçı hareketlere karşıydı. Bu nedenle Avrupa'da Osmanlı'yı destekleyen tek kişiydi! Cağaloğlu'nda yanan İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü binasını hatırlıyor musun? 
 Evet! Hatırlıyorum... 
İşte o bina "Sadık Rifat Paşa Konağı'dır. Teşbihte hata olmaz derler! 12 Eylül darbesinde Haydar Saltık'ın "kurmay aklı" ve rolü neyse, Tanzimat'ta da devrin Viyana Büyükelçisi Sadık Rıfat Paşa'nın ağırlığı odur.
Günümüz Avrupa'sından önceki Avrupa düzenine "Metternich Sistemi" denirdi. Sadık Rifat Paşa, Viyana'dayken Avusturyalı Diplomat Metternich'in evine teklifsiz girecek kadar samimiydi! Metternich de sırf reformları desteklemek için İstanbul'a özel gönderdiği bir diplomatından günü gününe rapor alırdı.
Osmanlı'yı sevdiğinden değil elbette, ayrılıkçı akımlara "dur" diyebilmek için... 
 Metternich aslında İngilizler'e karşıydı! Onların planını bozmak için uğraşıyordu!
Elbette! Fransa'dan yayılan rüzgarı en iyi İngilizler kullanmıştı çünkü! 
 Tamam ama onlar da imparatorluktu! Osmanlı etkileniyordu da onlara nasıl bir tesiri olmuyordu?
Doğru ve güzel bir soru... Ancak cevap sorunun içinde.. 
 Nasıl yani?
Osmanlı üç kıtada hüküm sürüyordu.
Mısır'dan başlayan sınırlar hiç kesintiye uğramadan Avrupa'nın göbeğine kadar geliyordu. Ama BRTİNYA ise dünyanın muhtelif yerlerinde vardı!
Avustralya'dan Atlas Okyanusu'na kadar birbirinden kopuk parçalar üzerinde yükseliyordu! Milliyetçilik rüzgarıMASON LOCALARINDAN yayılıp Osmanlı'yı titretirken onların bundan etkilenme şansı yoktu!
Fiziken mümkün değildi! İşte adamlar bu kartı bu nedenle oyuna sürüp yıkımı hazırladı! 
 Gelelim asıl meseleye! Neden bunları söyleme gereği hissettin?
Dünkü yazında Amerika'nın bir kanadının Türkiye'yi Avrupa Birliği konusunda desteklediğini yazdın. 
 Evet! Öyle çünkü!
Doğru, bir şey söylemiyorum. Ama aynı o Amerika, Avrupa'yı bölmek için bize verdiği desteği el altından Kürtler'e vermeye kalkmasın! Sadece buna dikkat çekmek ve uyanık olmak zorunda olduğumuzu söylemeye çalışıyorum... 
 Haklısın! 
Çünkü bölgede temel güç biziz! Ama oyunu iyi okuyup kumandaya sahip olmamız şart. Son tahlilde devletler arası ilişkilerde ÇIKAR önemlidir! Sık sık yazdığın gibi bilgi ve arşiv İngiltere'de.
Amerika gittiği yere akılla değil silahla gidiyor. Bir İngiltere değil yani... Masada kazanmalıyız. Bölgeyi yönetmeye talibiz. Bu nedenle kuracağımız yeni sistem çok önemli. Ders çıkaracak kadar tarihi birikimimiz var. Kimseye ihtiyacımız yok... 
 Birlik ve beraberlik var mı?
CHP ve MHP'yi kastediyorsan yok!
Olmasını da bekleme zaten... Süreç sağlıklı yürürse iki lider de olmaz! Bunu kendileri de biliyor. Doğrusu Devlet Bey'in Büyük Türkiye'yi desteklemesi gerektiğini düşünüyordum ama olmadı! Hem onlar hem Avrupalı güçler rahatsız!

* * *
KIYAFET OPERASYONU 
Geçtiğimiz günlerde Türk Hava Yolları'nın Dilek Hanif'e ısmarladığı yeni kıyafetlerden birkaçı basına sızdı! İki kare fotoğraf gazetede yayınlanınca "Böyle kıyafet mi olur!" diyenler ortalığı tozu dumana kattı. Geçenlerde bir davette karşılaştığım dostum o olayı şöyle anlattı:
Yükselen Türkiye'yi havada durdurmak için modacının ve THY yönetiminin haberi olmadan bazı fotoğraflar basına verildi! Üzerinde çalışılan en az 50 örnek vardı. Ne hikmetse 3-4'ü gazetecilerin eline geçti. Amaç kıyafetlerle THY'yi zor duruma düşürüp "Türkiye, Malezya oldu" dedirtmekti! İşin arkasında yabancı bir istihbarat örgütü var! 
"Ortalama maaşın 12 bin lira olduğu THY neden grevlerle yıpratılmaya çalışıyor?" sorusuna cevap bulmadan gerçek anlaşılmaz!
Sizce dostum haksız mı?

Büyük devlet

CHP içinde CIA ajanı çatlağı, Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt, Ergenekon'da "gizli tanık" iddiası, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin üçüncü kez Türkiye'ye gelişi, Özel Paşa'nın önce Arabistan'a gidip orada 6 gün kalması, ardından Birleşik Arap Emirlikleri'ni ziyaret etmesi, İsrail'in özür dilemesi, MHP'nin sert diliyle Türklüğü "Misak-ı Milli" içine hapsetmesi, Kılıçdaroğlu'nun açmazı, Maliki'nin rahatsızlığı, Barzani'nin petrol boru hattı için açık çek vermesi, T.C. tartışması, Dicle Üniversitesi'nde öğrencilerin çatışması gibi onlarca konuyu tartışıyoruz.
Yakın tarihte görüldüğü gibi herkes ait olduğu kamptan sesleniyor. Hal böyle olunca AKIL devre dışı kalıyor ve gerçek mücadelenin kimle kim arasında olduğunu anlayamıyoruz...
Gelin biraz geriye gidelim... 
Paradan kopmadan ilerleyelim...
Cumhurbaşkanı Sezer, anayasa kitapçığı fırlattı, ülke türbülansa girdi. Piyasalar çöktü, halk sokağa döküldü... Kimse önünü göremiyor, atacağı adımı kestiremiyordu.
Kurtuluşun Amerika'dan gelecek olan Kemal Derviş'teolduğu söylendi. Kemal Bey James Bond edasıyla indi. Koalisyon hükümetinin üzerinde adeta gizli BAŞBAKANgibiydi. Kimseyi dinlemiyor, kimseye nerede olduğu bilgisini vermiyordu.
28 Şubat devam ediyor, BANKALAR onun imzasıyla bir bir batıyordu.
Kriter neydi, kimse bilmiyordu! 
Ama batışlar sürüyordu! 150 milyar dolara yakın para buhar oluyordu! Her zaman olduğu gibi millet bu yükü de sırtlanıyordu!
Kemal Bey, Amerika içine çökmüş YAHUDİ patronların hakim olduğu alanlarda öne çıkan bir isimdi. TıpkıDominique Strauss Kahn gibi...
Kemal Bey'in son operasyonu Türkiye'ye oldu! Derviş, arkasındaki güç ve Türkiye'nin zenginleri arasında sadece onların bildiği ve kullandığı özel bir HAT vardı... Amerika'nın ULUSAL kısmı kendi içinde PARADAN PARA kazanan sınıfı sıkıştırınca, ilk düşen kurum IMF oldu! Para vererek ülkelerin kanını emen ve geleceğini belirleyen yapı artıkBARONLARA ait değildi. Bu nedenle Kahn gitti, yerine gelmesi düşünülen Derviş de bir "evli kadın dedikodusu"çıkarılarak durduruldu!
Parayı takip edenler, geç de olsa Ortadoğu'nun değişeceğini buradan hemen anladı!
Sembol olarak Derviş'in durdurulması içerideki zenginlerin istedikleri gibi at oynatamayacaklarının göstergesiydi! Hatta zamanla paranın el değiştirmesi anlamına geliyordu. Yakın tarihimizde yapılan bütün darbe ve muhtıraların arkasında İSTANBUL SERMAYESİ vardı. Bu sır değildi! Ancak çare yoktu! Koalisyonlar, ekonomik krizler, devalüasyonlar hep bu çevrenin talebiyle gerçekleşiyordu! Para onlarda olduğu için de ANKARA çaresizce kaderine razı oluyordu!
BARONLARIN Amerika'dan Londra'ya göçmesinden sonra görülecek bir hesap daha vardı. Ortadoğu'dan çıkan paranın bunların kontrolünde olmaması gerekiyordu! Hayati önem taşıyan petrol ve gaz gibi "olmazsa olmaz"temel girdilerin satışından oluşan KAR bunların bankalarına akıyordu!
Baronlar da bu parayla istedikleri iktidarı yerle bir ediyordu!
Türkiye bunların tatbikat alanıydı! 
Arşivlerimiz bunlarla doluydu! Anlayacağınız bu adamlar Ortadoğu'daki birçok ülkeyi ve rejimi ellerinde tutuyor, yani para konuşuyordu!
ULUSAL Amerika'nın bunlara bölgede askerle "dur" deme şansı yoktu! Müslüman coğrafyasında kan döküp elde edecekleri bir şey yoktu! Kaldı ki DÜŞMANLARI Londra'da oturuyordu!
Silah konuştuğunda olan bölgenin insanına olacaktı! Çözüm onlar için zordu! 
Kurtuluş için tek yol vardı!
Türkiye büyür ve bölgeyi yönetirse onlar rahat edecek, BARONLAR yıkılacak, Ankara uçacaktı! Tarihin getirdiği virajbuydu!
Bu zorunluluk ilk önce LONDRA tarafından okundu ve algılandı! Akıl onlardaydı çünkü! Bu nedenle 2003'ten beriDARBE planları yapıldı! İktidar daha yerine oturmadan "Şeriat ve irtica" çığlıkları atılmaya başlandı! Zaten belliMEDYA bunun için vardı! Türkiye ve Türk insanı kimsenin umurunda değildi! "Laikliği koruyacağız" diyerek ülkenin kısır bir kavga içinde kalmasını istiyorlardı. Oyun bilinen, fakat her defasında da tuzağa düşülen cinstendi! Asker maalesef buna her defasında kanıyordu! PARA da İstanbul sermayesinde olduğu için iktidarların gitmesi çok zor olmuyordu!
İçerideki bu hassas denge "Ulusal Amerika'yı" elini taşın altına sokmaya itti! Baronlara giden ARAP PARALARININ bir kısmı Türkiye'ye akmaya başladı! Bu para volümünü arttırdıkça DARBE olasılığı ortadan kalktı! Para geliyor, Ortadoğu gözünü Türkiye'ye çeviriyor ama birileri yine rahatsız oluyordu! Londra tedirgin iken onların burada Boğaz kıyısında sefa sürmesi mümkün değildi. ONE MINUTE çıkışına bir de bu açıdan bakmak gerekir! Arap-İsrail çekişiyor ama Petrodolarlar Yahudiler'in bankalarına akıyordu!
İşte bu terslik Davos'ta tamamen son buldu!
Neyse...
Büyük plana göre Türkiye bütün bölgeyi koruyup, yönetecekti! Ancak resmi ideoloji buna izin vermiyordu! Bu akımın baş oyuncusu Deniz Baykal KASETLE gidiyor, yerine resmi ideolojiye ait ne varsa YOK SAYAN Kemal Kılıçdaroğlu geliyordu! Kemal Bey'in gelişi ve "CIA ajanı" diye suçlanan insanlara kapıyı açması KÜRTLER'i büyük plandaki rolünden çevirmek içindi! Yani Kürtler'i Ankara'nın eline bırakmamak içindi!
Şu an net olarak CHP'nin "BARIŞ" sürecinde nerede olduğunu bilen var mı?
Yok? Zaten parti bu nedenle iki parça! Neye karşı çıktıkları ve neyi destekledikleri belli değil!
Tıpkı MHP gibi...
Devlet Bey de Ankara'nın koştuğu menzili görebilmiş değil. Eğer dünya size Ortadoğu'yu yönetme şansı veriyorsa bunun karşısına aklı devre dışı bırakan bir TÜRKLÜK anlayışı ile çıkamazsınız! Bölge dediğiniz şey, onlarca SOYve DİN barındıran bir alan! Nasıl CHP'nin sahip çıktığı resmi ideoloji ile buralara seyahat mümkün değilse katı birTÜRKLÜK ile de buralara gidemezdiniz!
Zaten 16 BÜYÜK TÜRK devletine baktığınız zaman Karahanlılar'ı, Uygurlar'ı, Gazneliler'i, Selçuklular'ı, Harzemşahlar'ı, Osmanlılar'ı, Hazarlar'ı ve Hunlar'ı görürsünüz! TÜRK sözcüğünün geçtiği tek DEVLET GÖKTÜRKLER'di...
Dönelim başa...
Yaşar Büyükanıt gizli tanık mı, değil mi bilemem! Ama bildiğim, ordunun BÜYÜK TÜRKİYE yolunda koştuğu... 
Zaten ÖZEL PAŞA'nın Körfez'e gitme nedeni de BÜYÜK TÜRKİYE'den rahatsız olanları durdurmak gerektiğinde ihtiyaç olan kooardinasyonu sağlamaktı!
Para da işin içinde tabii! 
Çünkü bölgede söz söylemek için iki şeye ihtiyaç var. Güçlü ordu ve güçlü ekonomi... 
Türkiye bunların dışında büyük akıl, birikim ve cesarete de sahip... 
Zaten dünyanın kanını emenlere karşı başka türlü bölgeyi elinizde tutamazsınız!
Sözün özü şu: 
Türkler yine büyük devlet kuruyor!
Akıllılar ihya, aptallar bertaraf olur!

Büyük devlet

PKK kendini gösterdiğinde Ankara ne yapacağını uzun süre bilemedi. Teşhis koyamadığı için yazdığı reçete hastalığı ortadan kaldırmadı, hatta büyüttü! PKK ve Öcalan bölgeye yerleşmiş AĞALIK sistemine saldırdıkça o zamanki devlet ne yapacağını şaşırdı. Dağları askerle doldurup binlerce Mehmetçiği sınır boylarına dizmek çözüm için yeterli olmadı.
Alınan önlemler yetersiz görülmüş olacak ki PKK'nın savaş ilan ettiği ağalara "Korkmayın biz yanınızdayız"denildi.
Haliyle gereği hemen yapıldı. PKK dağda silahla gezerken, devlet kendi eliyle binlerce insana silah verip"Kendinizi savunmak en doğal hakkınız! Artık adınız da zaten korucu!" dedi...
Bu devletin bölgeyi terk ettiğinin resmiydi!
Çünkü ya PKK ya da elinde silahla bekleyen AĞALIKkazanacaktı! Her ihtimalde DEVLET ortada olmayacaktı!
Daha önce defalarca yazdığım gibi AĞALAR Ankara üzerinden Avrupa ile sıkı bir ilişki kuruyordu!
PKK azdıkça korucular öne çıkıyordu!
Bu dağdaki tabloydu!
Bir de şehirlerdeki durum vardı!
PKK ile şehirlerde savaşan başka bir güç oluşmuştu!
Temelinde inanç yatan!Bu oluşum koruculardan daha acımasız ve daha katıydı!
Yöre halkına iyi davranıp, devletin kapılarını sonuna kadar açtığı için Gaffar Okkan'ı da ortadan kaldıran bu örgütHİZBULLAH'tı...Başka cinayetler de vardı!
Ama hepsinde amaç, barışı bölgeden uzak tutmaktı!
Başında eski bir PAŞA'nın olduğu iddia edilen Hizbullah, korucuların ŞEHİR versiyonuydu!
O paşa şimdi tutuklu da olsa onun yol verdiği örgüt tekrar uyanmışa benziyor!Dicle Üniversitesi'ndeki olaylara bakınca barışı istemeyen Avrupalı güçlerin Hizbullah üzerinden operasyon yaptığını düşündüm. Birkaç gün içinde geçer sandım! 
Ama çatışma hali geçmediği gibi diğer üniversitelere de sıçradı!Gençliğin tepkisi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ndeki olaylarda TEST EDİLMİŞTİ!Sol'u ve dinci grupları kullanmada üstün bir beceri gösteren İngiliz istihbaratı, şimdi de BARIŞIN geldiği Diyarbakır'ı kaşımaya başladı! Diğer kentlerdeki tartışma da Türk Bayrağı ve T.C. üzerinden olacak!
Anlayacağınız her bölge, kendi hassasiyetlerine göre kaşınacak, tahrik edilecek!
Hedef süreci durdurup Türkler'in yeni ve büyük bir devlet kurmalarının önüne geçmek!
Ama Ankara bunların hepsini biliyor!
Bugün değil geçmişten beri...
Dün bir gazete görünce hatırladım. Sık sık söylediğim gibi DEVLET hükümetiyle, ordusuyla, MİT'iyle değişiyor!BÜYÜK OLMAYA kendini hazırlıyor... Ve bunun da işaretlerini veriyor.
29 Ekim 2005'te Genelkurmay Başkanı olan Hilmi Özkök Paşa, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın brövesini değiştirdi. Üzerinde Atatürk'ün Kocatepe'deki resminin yer aldığı bröve gitmiş, yerine Türk milletinin emrinde olduğunu gösteren bordo zemin üzerine ay-yıldız, gücü simgeleyen kılıç, çelik başlık ve meşe yaprağı çelenk kullanılmıştı. Atatürk, yeni brövede sadece "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" sözüyle simgelenmişti...
Tıpkı geçtiğimiz günlerde Batman Cumhuriyet Meydanı'nda olduğu gibi...
Hilmi Paşa'nın Kara Kuvvetleri Komutanı'yken hazırlattığı iddia edilen BRÖVE ilk kez Yaşar Büyükanıt'ın üzerinde görüldü. Tesadüf bu ya yanında da İNGİLİZ PAŞA vardı! Bu da Ankara'nın TEST yöntemiydi!
Dikkat edin, daha ERGENEKON ve BALYOZ soruşturmaları başlamamıştı!
Ama temeli atılan yeni devlet kendini hissettirmişti!
Neyse...
Bu ortaya çıkınca Hilmi Paşa'ya tepki yağdı... 
Beklenen buydu zaten. Alınması gereken mesaj alınmıştı. Genelkurmay, kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada, "Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın değiştirilen birlik sembolü yeniden incelenecek.
Halkın gönüllü katkılarını ve hassasiyetini dikkate alarak yeni bir çalışma yapılacak" dedi...
Gelen tepkilere "daha sade, daha çağdaş bir tarz" savunması yapılsa da amaç dışarıya "ARTIK ATATÜRK'ÜN KURDUĞU SINIRLAR İÇİNDE KALAMAYIZ" mesajı vermekti!
Tabii bunu, 2005'te kimse böyle anlamıyordu!
Halk, devletin Atatürk'ten vazgeçtiğini düşünüyordu. Oysa Mustafa Kemal'in de isteği olan Musul-Kerkükyolculuğu başlamıştı bile... 
Bunu görmek çok kolay değildi!
Zaten başta "Muhafazakar" bir yönetim vardı; onlar mı ülkeyi büyütecekti! O zaman bunu söyleseniz kimse inanmazdı! Hala da inanmayan çok!
Ama Ankara'daki AKIL böyle bir şeydi!
Başbakanıyla, Genelkurmay Başkanıyla, MİT Müsteşarıyla bir bütün!
Bu tabloyu uzun zamandır göremeyenler, bu nedenle şaşkın!
Genelkurmay, kendi gibi düşünmeyen arkadaşlarının "büyük yürüyüşün" önüne geçmesine izin vermiyordu! Türk tarihini 1923'le sınırlamayıp, Mete Han'ın M.Ö. 209 yılında kurduğu ilk organize orduya kadar genişletiyordu! 
Bu özellikle Amerika'daki Yahudi Baronlar ile İngiltere'nin kabusu demekti!
Onlara göre Türkler, atalarının yazdığı eserleri okuyamayan, onların dilini konuşamayan, tarihi ve diniyle irtibat kuramayan bir milletti! Haklılardı! Yıllarca içeride yeşerttikleri SERMAYE ve bürokratlarla bunu sağlamışlardı!
Ama her şeyin sonu vardı! Kurdukları sistemde, tezgah da yıkılacaktı. Türkler'in bir kalıba sığmayacağını anlayacaklardı.
İşte bu devlet ve millet şimdi "Misak-ı Milli bize yetmez" diye haykırıyordu...
Bu nedenle eski alışkanlıkları devreye giriyor ve gençleri kışkırtıyorlardı!
İşin ilginci Hizbullah da PKK da, sol da onlarındı...
Hatta bazı "milliyetçiyim" diyenler de...
Senaryo, figüranlar, ışık, sahne hepsi onların!
Ama unuttukları bir şey var!
Yeni Türkiye seyirci olmayacak!Kurulan 16 Türk devleti de kuruldukları yerlerin dışına taştı!
Şimdi sıra 1923'te kurulan Cumhuriyet'te...
Prangalar kırıldı!
Türkiye büyüyecek! Belki çok soylu ve dinli devlet olacağı için ismi başka bir şey olacak!
Belki de rahmetli Özal'ın dediği gibi ANADOLU CUMHURİYETİ olacak.
Bilmiyorum. Bildiğim TÜRK ÇAĞININ başladığı!
Dediğim gibi, 2005'te bröve değişikliği denemesi ile aslında "yurtta sulh" tamam ancak "cihanda sulh"a kefil değiliz dendi!
Güçlü hükümet, güçlü Merkez Bankası, güçlü ordu, güçlü tarih... 
Bunlar sınırların değişeceğinin habercisi...
Patriotlar neden gelmişti sahi? Üzgünüm...


Paranın peşinde

1950'lerden sonra Türkiye'nin tarihine baktığınızda cunta, ihtilal, finansal darbe, muhtıra görürsünüz.
Sebep hep aynıdır. Ya Cumhuriyet ya da laiklik büyük tehlike altındadır!
Sık sık yazmaya çalıştığım gibi yaşanılan bütün türbülanslarda İngiliz-Amerikan çekişmesi vardır. Kimin kime gücü yeterse onun dediği olmuştur...
Mesela 1980 darbesini Kenan Paşa bile neden yaptığını bilmezken, "Bizim çocuklar başardı" diye sevinen irade ile 28 Şubat'ta eline ORAK tutuşturulan ve ülkenin biçilmesine izin veren irade aynıdır...
Zaman zaman operasyonlarında IMF'yi kullanan, zaman zaman da doğrudan darbeyi tercih eden perdenin arkasındaki güç, o güçtür!
Amerika içine yerleşen ve el altından Londra ile iş tutan bu derin yapının arkasında önemli YAHUDİ patronlar vardı. Bu insanlar için ülkeler gerektiğinde iflas ettirilecek, gerektiğinde ise bölünüp parçalanacak oluşumlardı...
1980'de dış borcu yok denecek kadar az olan Türkiye, 12 Eylül'le "açık pazar" oldu ve borca battı! 28 Şubat'ta ise bankalar üzerinden yapılan kusursuz operasyonla milletin parası dışarı çıkartılıp sonra AYNI CEBEindirildi...
28 Şubat'ta en çok para kaybedenlerin başında muhafazakar kesim geliyordu...
Çünkü bu yapı en çok MİLLİ ve İSLAMİ bir Türkiye'den korkardı...
Bu nedenle içeride yarattığı MEDYA ile korku salar, devletin ayağına görünmez prangalar vururdu! Türkler'in parayla temasını ne yapar eder, önlerdi!
Biz darbeleri araştırırken nedense PARA işine hiç girmeyiz. Banka hesaplarını değil de tank izlerini takip ederiz!
Darbeleri Araştırma Komisyonu bizim gruba uğradığında benim de görüşlerimi sordular. Ben kısa bir cevap verdim: 28 Şubat'tan sonra servetlerine servet katanlar belli. Bunların üzerine gidilmezse işlem yarım kalır...
3 komutanı suçlu bulup içeri almak, bataklığı bırakıp sivrisinekle uğraşmak gibidir... İnsanın attığı her adımın arkasında ticari bir faaliyet yatar.
Komşuluk da, öğrencilik de, kız alıp verme de son tahlilde ticari düşünceye kapı aralar. Herkes kazanmak ister. Öğrenci yüksek not aldığında, genç kız da iyi işi olan biriyle hayatını birleştirdiğinde mutludur!
Bunu görmeyip sadece rütbelilerle uğraşıldığında, yani parayı ıskaladığımızda sonuç çok verimli olmaz...
Neyse...
Sanırım 2012'nin Haziran'ıydı...Eski bir bakanla telefonda sohbete dalmıştık... Paranın izini kaybettiğimiz için başımıza gelenleri bir bir anlatıyordu... "Kemal Derviş diye biri çıkıp ABD'den geldi. Yanında da bir bayan vardı. 'Eşi miydi, değil miydi?'bilmiyorum. O dönem çok konuşuluyordu. Ancak Derviş söz vermesine rağmen bir türlü evlilik cüzdanını göstermiyordu!
Çünkü özel görevle gelmişti.
Ekonomiyi düze çıkaracaktı. Oysa o geldikten birkaç gün sonra beni davet ettiler. Gidip ne yapılması gerektiğini anlattım. Yapılanlar benim öngördüklerimdi. Hiçbir şey yapmadığı halde kahraman oldu.
Hem, bir bürokrat ya da asker yabancı biriyle evlendiğinde bütün gözler ona çevrilirdi. İşini bırakmak zorunda kalanlar da olurdu. Ama Kemal Bey çok rahattı!
Buna bakan yoktu!
Düne kadar üçü beşi hesap eden IMF, 40 milyar dolar verdi! Ben üç kuruş almak icin kapıda beklerken o paralar neden ve nasıl verildi?
O para iki devlet bankasının kasasına konulup piyasayı canlandıracağına BATIK BANKALARA dağıtıldı. Batacağı kesin olan bankalara ama 3 ama 5 neyse verildi.
Bunları kim dağıttı? Neden dağıttı?
Kriter neydi? Bilen yok!
Ben 1989'da göreve geldiğimde Cumhurbaşkanı da olsa Başbakan da olsa kim ne isterse istesin DOSYAYAkoyuyordum. Bu geleneği ben başlattım.
40 milyar dolar gitti! Hazine'de bunların belgesi vardır. Olmalı!.. Araştırılsın. Her şey ortaya çıkar!"
Bu sözleri Güneş Taner söylemişti...
Doğrudan söylemese de Kemal Derviş kadar CATHERINE Derviş'e de dikkat çekiyordu! Belli ki Polonyalı Yahudi bir ailenin kızı olan Catherine Derviş, kızlık soy ismiyle STACHNIAK, özel bir kişiydi!
CIA'nin önemli adamlarını bulundurduğu KONGRE KÜTÜPHANESİ'nde boşuna görev yapmıyordu! En ilginci Türkiye'ye üç aylık vizelerle girip çıkıyordu! Yani onca para getirmesine ve Kemal Bey'le evli olmasına rağmen eş kontenjanından faydalanmıyordu!
İlginç değil mi?
Zaten Kemal Bey de 12 gün ortadan kayboluyor, rahmetli Ecevit bile Başbakan olarak nerede olduğunu bilmiyordu!
Türkiye ya darbelerle ya ekonomik türbülanslarla hep onların istediği çizgide kaldı. PKK da aynı yapının bir başka ürünüydü. Amaç Ankara'nın başını kaldırıp etrafıyla ilgilenmesini önlemekti! Dediğim gibi planın arkasında Yahudi baronlar ve bunlarla aynı ipte yürüyen Londra vardı! IMF de bu yapının legal tabelasıydı! Hatırlayın düne kadar ortalık "IMF gelmezse batarız" diyenlerden geçilmiyordu! Zaten IMF geldiğinde Türkiye kaybediyor ancak içerideki patronlar hep kazanıyordu!
Koalisyonlar bunun için vardı! Tek parça olmayan ve kolay yönetilen yapı en ideal olanıydı!
İşin el ilginç tarafı neydi biliyor musunuz?
Ekonomik krizle koalisyon hükümeti giderken gelecek olan AK Parti onlar için en idealiydi! Tabii bunun böyle olmadığını anladıklarında iş işten geçmişti!
Erdoğan ipleri tamamen ele alınca Derviş operasyonuyla götürülen paraların peşine düştü!
Adamlar şaşırmasın da ne yapsın?
Hem Türkiye, hem Ortadoğu ellerinden gitti! Bir de Ankara'nın büyütüp yetiştirdiği İsrail ölümü bekleyen umutsuz bir hastaya dönüştü!
Bir bünye bu kadar şok kaldırmaz ki!
Ankara da bazen çok acımasız oluyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder