16 Nisan 2013 Salı

Alevi ve Sünni köylerine silah niye dağıtıldı? / MUSTAFA GÜRLEK


Alevi ve Sünni köylerine silah niye dağıtıldı?

15 Nisan 2013 / MUSTAFA GÜRLEK
1993 yılındaki Başbağlar katliamından sonra Alevi ve Sünni köylerine silah dağıtıldığı ortaya çıktı. Olayın tanığına göre, köylülere Tunceli otobüslerini silahla tarama teklifi yapıldı. Amaç, büyük bir Alevi-Sünni kavgası çıkarmaktı.

Sivas’ta 35 kişinin can verdiği 2 Temmuz 1993 tarihli Madımak olayından 3 gün sonra Erzincan Kemaliye’ye bağlı Başbağlar köyünde 33 vatandaş katledildi. Katliamı yapanlar, cesetlerin yanına “Sivas’ın intikamı alınmıştır” notu düşmüştü. Bu, saldırıyla bölgede Alevi-Sünni çatışması hedeflendiğinin açık bir göstergesiydi. 20 yıl sonra ortaya çıkan yeni bilgiler, Sivas ve Başbağlar’ın aynı derin güçler tarafından organize edildiğini gösteriyor.

Başbağlar katliamının iki tanığının anlattıkları, 1993’te Türkiye’yi karıştırmak için planlanan derin provokasyonun şifrelerini çözmeye yardımcı olacak nitelikte. Başbağlar’da canlı kurtulan Necati Aydınoğlu, katliam günü, öncesi ve sonrası hakkında çarpıcı bilgiler veriyor. Katliamdan hemen sonra köye karakol kurulmasına rağmen, yalnız yaşayan Aydınoğlu’na dönemin Erzincan Alay Komutanı Albay Kazım Baturalp önce 6, sonra 30 silah göndermiş.

Aynı zamanda aralarında katliama katılan kişilerin yaşadığı Tunceli’nin Alevi köylerine de silah dağıtılmış. Aydınoğlu, ilginç gelişmeyi şöyle anlatıyor: “Erzincan Jandarma Alay Komutanı Albay Baturalp 6 Kalaşnikof ve 900 mermi gönderdi. Daha sonra 30 silah ve mühimmat bir gece yarısı Başpınar Köyü Karakol Komutanı Nafiz Canboz ve Kemaliye Kaymakamı Atilla Şahin’in şoförü tarafından getirildi. Tek başıma kaldığım için bu kadar silahı ne yapacağımı sordum. ‘Güvenliğiniz için kullanırsınız’ dediler. O kadar silahı teslim alamayacağımı söyleyerek geri gönderdim.”

Katliamdan canlı kurtulan birkaç kişiden biri olan Aydınoğlu’nun anlattıkları bununla sınırlı değil. Mesela, olaydan üç gün önce yani Sivas katliamının yaşandığı gün üç teröristin köye geldiğini söylüyor. Ama ihtiyaç karşılamak için geldiğini söyleyen kişilerin daha sonra istihbaratçı olduğunu öğrenmiş. O gece hatırından çıkmamış: “Üç terörist birkaç eve uğrayarak ihtiyaçlarını aldı. Sonra sessizce ortadan kayboldular. Ertesi sabah kimse onlarla ilgili bir kelime etmedi. Başpınar Köyü Karakol Komutanı Canboz’a bu hadiseyi anlattığımda o gece gelen kişilerin devre arkadaşı olan istihbaratçılar olduğunu söylemişti. Bu bilgiden dönemin Erzincan DGM Başsavcısı’nın da haberi var.”

Teröristler asker yelekliydi
Aydınoğlu, katliam günü evde haber izlemektedir. Anlattığına göre, Gezer isimli kadın gelerek köyü teröristlerin sardığını söyler. Dışarı çıktığında üzerinde askerlerin kullandığı hücum yeleği olan 8 teröristi görür. Telefon etmek için Yukarı Umutlu köyüne hareket eder. Fakat yollar teröristlerce tutulmuş ve telefon telleri kesilmiştir. Aydınoğlu geri döndüğünde evlerden alevler yükselmektedir. Sonra köy meydanına gider ve o korkunç manzarayla karşılaşır.  
Dönemin Devlet Bakanı Türkan Akyol ve Erzincan Milletvekili Mustafa Kul, Alay Komutanı Kazım Baturalp’ın nezaretinde köyü ziyaret eder. Akyol, Aydınoğlu’na “Gelin affedin bunları (olaydan sonra gözaltına alınan köylüleri kastederek) siz ne de olsa kardeşsiniz!” der. O da onların kardeşleri olmadığını söyler. Araya giren Alay Komutanı Baturalp Akyol’a tepki gösterir. Akyol da “Siz devlet memurusunuz” diyerek konuşturmaz. Aydınoğlu, Baturalp’ın kendisine “Biz sizi bugüne kadar Hizbullahçı zannediyorduk, yanlış tanımışız.” dediğini ve buna çok şaşırdığını aktarıyor. Başbağlar köyünün Hizbullah örgütü ile irtibatlandırılmasına köylüler de anlam veremez. Hizbullah tarafından Batman’da 33 vatandaş için temsilî mezarlık yapıldığını televizyonlardan öğrendiklerini anlatan köylüler, nasıl bir hesabın içerisinde olduklarını bugün daha iyi anladıklarını ifade ediyor.
‘Tunceli otobüslerini tarayın’
Başbağlar katliamını yapan teröristler, yanlarında daha önce Başbağlar’da çalışmış, Tunceli köylerinde yaşayan Alevi vatandaşları da getirmişti. Katliam gününe kadar Sünni köylerin bağ ve bahçelerinde çalışan Alevi vatandaşlar, zorla getirilmiş ve olaya tanıklık ettirilmişti. Basit bir örgüt propagandasına alet edildiklerini düşünen köylüler, derin izler bırakan katliamın hem tanığı hem de sanığı olabileceklerini düşünememişti. Katliamdan sonra İstanbul’dan taziye ziyaretine gelen bazı grupların yaptığı teklifler ise derin provokasyonun işaretlerini gösteriyor. Köylüleri ziyaret eden kişiler, o gün katliamın sanığı olarak gösterilen Tuncelili Alevilerin otobüslerini taramayı ve İstanbul’daki düğünlerine bomba atmayı teklif ediyor. Fakat köylülerin sağduyulu yaklaşımı bu provokasyonu engelliyor.
O dönemde Kemaliye İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yapan emekli Binbaşı İzzet Ağdere, 20 yıl önceki katliama ilişkin ilginç detaylar anlatıyor. Ağdere, Kemaliye’deki görev süresinin üç yıl olduğunu ancak bir yıl uzattırdığını belirtiyor ve “Keşke uzattırmasaydım.” diyerek pişmanlığını dile getiriyor. Katliam günü saat 04.00 civarında Yukarı Mutlu Köyü Muhtarı’nın telefonuyla uyandığını belirten Ağdere, sonrasında yaşananları şöyle ifade ediyor: “Muhtar, Başbağlar köyünün yakıldığını, köylüleri kurşuna dizdiklerini ve birçok insanın öldüğünü söyledi. Bunun üzerine karakoldaki 4 araç ve kaymakamlıktan tahsis ettiğimiz araçlarla köye doğru yola çıktık. Muhtar vadide teröristlerin olabileceğini hatırlatarak dağdan gelmemizi söyledi. Yolumuz uzayacağı için tüm riski göze alarak vadiden gittik. Olay yerine vardığımızda saat 08.30 civarıydı. Alay Komutanı Kazım Baturalp bizden önce helikopterle köye gelmiş. Ben askerlerimle birlikte hemen teröristlerin peşine düştüm.”  
Necati Aydınoğlu-’nun “Katliamın ardından önce 6, sonra da 30 silah gönderdiler.” iddiasını değerlendiren Ağdere, dönemin Kemaliye Kaymakamı vasıtasıyla Başbağlar köyüne silah gönderildiğini; fakat miktarı hakkında bilgisi olmadığını söylüyor. Bu kadar silahın köyde tek başına yaşayan birine gönderilmesinin mantığa sığmadığını vurgulayan Ağdere, “Köylü bu kadar silahın turşusunu kuracak değil ya!” yorumunu yapıyor. Katliamdan önce köye geldiği iddia edilen terörist kılığındaki istihbaratçılarla ilgili ise bilgi sahibi olmadığını ileri sürüyor: “İstihbaratçılar beni sevmezdi. Çünkü ben onlara göre sakıncalı subaydım. Bana hiçbir zaman uğramazlardı ve ben de bu nedenle onların neler yaptığını bilmem.” Ağdere, Başbağlar davasının görüldüğü İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından Jandarma’da alınan ifadeleri kabul edilmeyerek beraat eden 18 sanık hakkında da ilginç bir iddiada bulunuyor: “O sanıkların ifade tutanaklarının altında imzam var. Fakat sorgulamayı ben yapmadım. Bana sadece imza attırdılar. Sanıkların sorgulaması alayda yapıldı.” Yapmadığı sorgulamaya neden imza attığı sorusu üzerine de “O zaman işler böyle yürütülüyordu. Şimdi de böyledir. ‘İmza atmıyorum’ diyemezdik. Ayrıca sorgulamayı yapanlar tutanakları yazan kişilerdir.” savunmasında bulunuyor. Katliamın Alevi-Sünni çatışması çıkarmak amacıyla düzenlendiğini belirten Ağdere, köylülerin sağduyulu yaklaşımının bunu önlediğini vurguluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder