17 Mart 2013 Pazar

Sultan Abdülmecid üzerinden Osmanlı’yı vurmak-Yavuz Bahadıroğlu


“Kılavuzu karga olanın…” diye başlayan bir atasözümüz var… Galizdir, ama açıklayıcıdır: Yansımalarını hayatın her alanında görebilirsiniz.
Meselâ şu son yılların modası Kanuni tartışmalarında ağzı olan konuşurken, herkes bir birinden bir şeyler nakledip duruyor.

Osmanlıca okuma-yazma bilmeyen, bu konuda “elif”“mertek” zanneden köşe yazarları, mangalda kül bırakmıyor! Etrafta yalan yanlış internet bilgileri uçuşuyor. “Kaynak” soruyorsunuz, lâtince birkaç karalamayla Lord Kinrossisimli bir İngiliz’den ve Osmanlı’yı kirletme amaçlı birkaç Fransız romanından söz ediyorlar.
Kala kalıyorsunuz… Yahu efendiler! Bunlar kaynak değil, iddia… Osmanlı bir arşiv devletidir. Bu kadar bol belge bırakmış başka devlet zor bulunur. O kadar ki, saray mutfağına giren bir bağ taze soğanın bile defterde kaydı var. Her dönemin “vak’anüvis”i yaşanan her olayı günü gününe, hatta saati saatine yazmıştır. Buna rağmen Osmanlı düşmanlarından ve abuk-sabuk romanlardan bilgi derlemek, ya zihniyet açısından onlarla bütünlük içinde olduklarını ya da“cehl-i mürekkep” içinde bulunduklarını düşündürüyor. “Kılavuzu Lord Kinross olanın” hali budur!
Bu adam Atatürk biyografisiyle meşhur: Yazdıkları ise bizim “Atatürkçü”yazarların övgülerini aratmayacak cinsten. Üstelik de bu eseri çok istediğinden değil, İngiltere hükümeti tarafından Atatürk hakkında bir biyografi yazmakla görevlendirildiğinden yazdı (1952). Meşhur Türk düşmanı İngiliz BaşbakanıChurchill’in eski karısıyla evli olduğunu da söylersem, sanırım tencere-kapak hikâyesi tam yerine oturmuş olur.
Bu ve benzeri saçmalıklardan beslenerek, roman yahut köşe yazısı yazanlar, Osmanlı padişahlarına “sarhoş” diyor, Fatih, Yavuz ve Kanuni dâhil, hemen hemen tüm padişahlara her gece “çilingir sofrası” kurdurup kafa çektiriyorlar.
Hani ya “belge?” diye sormayın sakın! “Kinross” diyorlar, “roman” diyorlar, geçiyorlar.
Milliyet’in köşe yazarı Mehmet Tezkan bile, Abdülmecid’i sarhoş ilân ederken, Cumhuriyet Gazetesi’nde yetişen gazeteci Hıfzı Topuz’u kaynak gösterdi…
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Naima, Vasıf, Nişancı (Karamani) Mehmed Paşa, Aşık Paşazade, Enveri, Mehmet Neşri, Sinan Çelebi, Ruhi Çelebi, Keşfi Mehmed Çelebi, Kemal Paşazade, Matrakçı Nasuh, Muhyiddin Cemali, Lütfi Paşa, Hoca Sadüddin, Gelibolulu Mustafa Ali, Koçi Bey, İbrahim Peçevi, Solakzade Mehmed Hemdemi, Müneccimbaşı, Fındıklılı Mehmed Ağa, Sadullah Enveri Efendi, Mehmed Edib Emin Efendi, Halil Nuri Efendi, Pertev Efendi, Amir Efendi, Mütercim Asım Efendi, Mehmed Ataullah Efendi, Mehmed Esad Efendi, Cevdet Paşa, Ahmed Lütfi Efendi, Muallim Naci ve son vak’anüvis Abdurrahman Şeref Bey gibi “bizden” külliyetli kaynaklara sahip bir milletin çocuklarını gazeteci taifesi ile yabancı yazarlara mahkûm etmek akıl kârı mı?
“Kaynağını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” hesabı!
Tezkan, bu çerçevede Sultan Abdülmecid’e veriştiriyor. Ne sarhoşluğunu bırakıyor, ne de çok çocuklu oluşunu…
Sultan Abdülmecid “Batılılaşma dönemi” padişahı olarak kendi devrinde de zaten pek sevilmezdi. İngiltere’den borç para alarak Batılı anlamda şatafatlı bir saray (Dolmabahçe Sarayı) yaptırması, sıradan vatandaşların bile bedduasını almasına sebep olmuştu. Verem olup genç yaşta ölmesini buna bağlayan tarihçiler az değil.  
Avrupa’da yayınlanan birçok mecmuaya abone olduğu, Batı musikisi ile yakından ilgilendiği, hatta piyano çaldığı biliniyor. Kısacası, bizim çoğu köşe yazarlarımızın bayıldığı türden, “Alafranga” yaşamaya meraklıydı. Bazı tarihçilerin “büyük sapma” olarak eleştirdiği Tanzimat, onun padişahlığı döneminde ilân edildi.
Anlaşılan o ki, Yıldırım’a, Fatih’e, Yavuz’a, Kanuni’ye “sarhoş” damgası vuranlar, tutturamayınca, Abdülmecid’e sarıldılar. Sultan Abdülmecid’i şimdiye kadar Osmanlı’ya kim “referans” gösterdi ki, onun üzerindenOsmanlı’yı vurmaya çalışıyorlar?
Hazır “içki” konusu açılmışken, meşhur “Çankaya sofraları”ndanı da konuşur musunuz?..
Yöneticilerin özel hayatına bu kadar meraklıysanız, “Lâtife Hanım’ın Anıları”nı da açar mısınız?..
Fikriye Hanım’ın ense köküne, kimin kurşun sıktığını da açıklar mısınız?
Abdülmecid’in kadınlarını ve çocuklarını saydığınız gibi (Mehmet Tezkan’ın 28 Kasım 2012 tarihli Milliyet’teki yazısı), Mustafa Kemal’inkileri de sayar mısınız?
Hadi bakalım, kolay gelsin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder