9 Mart 2013 Cumartesi

İki akademisyenin müthiş keşfi: Mimar Sinan’ın portresini buldular-Murat Bardakçı

ÖNCE, bu yazıdaki bilgilerin bana ait olmadığını, iki akademisyenin geçen Ağustos ayında yayınladıkları bir bilimsel makaleden aldığımı söyleyeyim... Bu çok önemli makale, Türk Tarih Kurumu’nun çıkarttığı “Belleten” isimli akademik derginin son yayısında yeraldı... Yeditepe Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Mehmet Arman Güran ile Ayşe Zekiye Abalı’nın ortaklaşa kaleme aldıkları makalede, Kanunî Sultan Süleyman zamanında İstanbul’a gelen Avrupalı bir ressamın 1559’da yaptığı İstanbul çiziminde görülen yaşlı adamın Mimar Sinan olduğu söyleniyor. Makalede, portredeki bir sembolün Sinan’ın bizzat inşa ettiği türbesinde de aynen bulunduğu ifade ediliyor ve başka kanıtlara da dayanılarak, sözkonusu çizimin Mimar Sinan’ın sağlığında yapılmış tek portresi olduğu anlatılıyor.

ESRARENGİZ ERKEK

Sözkonusu portre 16. asırda yaşayan ve İstanbul’a da gelen Danimarkalı ressam Melchior Lorck’un 1559’da yaptığı İstanbul Panoraması’nda yeralıyor. Ressam, orijinali şimdi Hollanda’da, Leiden Üniversitesi Kitaplığı’nda muhafaza edilen panoramanın bir yerinde Sinan’ın yanısıra bizzat kendisine de yer veriyor. Eserinde şehri çizerken görünen ressamın yanında yaşlı bir Osmanlı erkeği bulunuyor ve bu erkek, ressama içerisinde bir sıvının bulunduğu belli olan bir tas uzatıyor.

MÜCEVHER YERİNE PERGEL

Yaşlı erkeğin başında, o zamanın devlet büyüklerinin sardıkları şekilde yani normalden büyük boyda bir sarık var ve sarığın üzerine başka sarıklarda rastlanmayan birşeyin takılı olduğu farkediliyor. Bu nesnenin ilk bakışta zamanın modasına uyularak kullanılan bir mücevher olduğu zannediliyorsa da, makaleyi kaleme alan Güran ve Abalı, objenin büyütüldüğü takdirde bir mimar pergeli olduğunun anlaşıldığını yazıyorlar. Mesele, işte burada başlıyor: Sarığında pergel taşıyan bu yaşlı Osmanlı kimdi ve İstanbul’a Avusturya Elçisi’nin heyeti ile beraber gelen ressam Melchior Lorck’un çizdiği panoramada ne arıyordu?

PERGELE ÖVGÜ

Mehmet Arman Güran ile Ayşe Zekiye Abalı, ressamın panoramanın üzerindeki “Resmimi yaparken Osmanlı seçkinlerinden olan bu kişi bana nezaret etti, onun yardım ve desteğini gördüm” şeklindeki notundan ve sarıktaki pergelden hareket ederek, bu kişinin Mimar Sinan olduğu sonucuna varıyorlar. Bu sonuca varmalarını sağlayan kanıtlardan bazıları ise, şöyle: I Mimar Sinan’ın bugün elimizde tek bir minyatürü bulunuyor. İrlanda’da Ceaster Beatty Kütüphanesi’nde muhafaza edilen Seyyid Lokman’ın “Tarih-i Sultan Süleyman” isimli eserinde yeralan ve Kanunî’nin vefatından sonra mezarının kazılması ânını gösteren minyatürde, elinde mimarî bir âlet tutan ve işçileri kontrol eden Sinan da resmediliyor. Minyatürdeki Sinan, Lorck’un panoramasındaki yaşlı adamla büyük benzerlik gösteriyor. I Sinan kendi sözlerinden meydana gelen “Tezkiretü’lBünyân” ve “Tezkiretü’lEbniye” isimli eserlerin girişi “Cânın ve gönlün halvet sarayı olan Hazreti Âdem’in vücudunu pergelsiz ve cedvelsiz binâ eden Allah’a hamdediyorum” cümlesi ile başlıyor. Mimar, eserde daha sonra pergelden sık sık bahsediyor, kendisinin de “pergel gibi hareket ettiğini” anlatırken “Bir ayağım temel ilkelerde sabit durdu, diğer ayağımı da başka diyarları gözlemlemek için kullandım” diyor. I Mimar Sinan, sağlığında yaptığı kendi türbesini de bir pergel şeklinde inşa ediyor. Konağı Süleymaniye Camii’nin külliyesine komşu olan arazide bulunan Sinan, burada daha sonra inşa ettiği türbesinde pergel şeklini kullanıyor. Gezildiği sırada görülmeyen, ancak yukarıdan bakıldığı zaman farkedilen pergel şekli, 1938 ile 1962 seneleri arasında Sinan’ın eserlerinin rölevelerini çıkartan mimar Ali Saim Ülgen’in hazırladığı çizimde de açıkça farkediliyor.

KAFATASINI BULMAK LÂZIM

Yeditepe Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Mehmet Arman Güran ile Ayşe Zekiye Abalı’nın bu son derece ilgi çekici makalelerinden sonra yapılması gereken bir şey daha var: Sinan’ın mezarı, 1930’lu senelerde açtırılmış ve kafatası “ölçümü” için Ankara’ya gönderilmişti. Kafatası mutlaka duruyordur ve çok büyük ihtimalle müzelerin depolarından birindedir... Bulunup “etlendirme” denen teknoloji ile “suret” haline getirilse ve Melchior Lorck’un tablosundaki Sinan ile mukayesesi yapılsa acaba netice ne olur?

Kanunî’yi 15 Şubat 1559’da bizzat görüp resmini çizdi

ALMAN ve Danimarka melezi bir ailenin çocuğu olan Melchior Lorck, 1520’li yıllarda şimdi Almanya’nın sınırları içerisinde bulunan Frelsburg şehrinde dünyaya geldi. Danimarka Kralı Üçüncü Christian, 1549’da, dönüşünde saray ressamlığı yapması şartıyla Lorck’a Avrupa’nın başka memleketlerinde dört yıllık bir resim bursu verdi. Lorck önce Güney Almanya’nın Nürnberg kentine yerleşti, kendisinden bir kuşak önceki büyük sanatçılardan Albrech Dürer’in daha sonra gravüre dönüştürülen portresini yaptı, Almanya’dan Hollanda’ya ve oradan da İtalya’ya giderek 1554’e kadar sanat çevrelerinde faaliyet gösterdi. Burs süresini tamamlamasından sonra Danimarka Kralı’nın yanına dönmek yerine aldığı iş tekliflerini değerlendirdi ve bir müddet Alman beyliklerinde çalıştı. Augsburg’un bakır, altın ve gümüş madenlerini işleten Fugger ailesi tarafından işe alındı ve böylelikle Avusturya’nın başında bulunan Habsburg hanedanı ile yakın ilişkiler kurdu.

Daha sonra Kutsal Roma İmparatoru Birinci Ferdinand’ın hizmetine giren Lorck, imparator tarafından İstanbul’a gönderilen elçilik heyetinde ressam olarak görev aldı. Flemenk asıllı büyükelçi Augier Giselin de Busbecq ile beraber 20 Ocak 1554 günü Osmanlı başkentine ayak basan Lorck burada üç buçuk sene kaldı ve İstanbul’un yanısıra kısa aralıklarla Anadolu şehirlerini de gezme imkânını buldu.

ASKERLERİ BİLE ÇİZDİ

Lorck, Kanunî Sultan Süleyman dönemini herşeyiyle yansıtan eserlerini bu dönemde hazırlamaya başladı. Şehrin panoramik görüntülerini, İstanbul’un eski ve yeni yapılarını, değişik milletlere mensup imparatorluk teb’asını resmetti. Avrupa’ya dönüşünden önce Osmanlı ordusunun çıktığı seferlere de katıldı, çok sayıda asker portresi çizdi ve nâdir bir eser daha verdi, 15 Şubat 1559 günü görerek Kanunî Sultan Süleyman’ın da bir boy resmini çizdi. Melchior Lorck, en önemli eseri olan İstanbul panoramasını 1559’da hazırladı. 11,5 metreye 45 santim ebadında ve 21 ayrı kâğıttan meydana gelen panoramada İstanbul’un Sarayburnu’ndan Eyüp’e kadar olan görüntüsünü Haliç tarafından resmetmişti. Ön plânda Galata surları ile Kasımpaşa’daki Tersane’ye, arka tarafta da suriçi İstanbul’una, kara surlarına ve Eyüp’e yer veriyor; şehrin fetihten sonra inşa edilmiş önemli binalarının yanısıra Bizans döneminden kalma yapıları ve evleri de ayrıntılı biçimde gösteriyordu. Panorama en az dört yerden bakılarak çizilmiş, eskizler sonradan birleştirilmişti ve Mimar Sinan’a ait olduğu tahmin edilen çizim de bu panoramada yeralıyordu. Lorck, 1559’un sonbaharında Viyana’ya döndü ve toplam 128 adet tahta baskıda yeralan çizimlerini bir eser hâline getirdi. Eserini yayınlamak istediyse de parasızlıktan dolayı yapamadı ve kitabı ölümünden sonra 1626’da Hamburg’da yayımlandı.

Daha sonraları 1641’de ve 1646’da yeni baskıları yapılan bu yayının şimdi sadece birkaç nüshası bulunuyor ve nüshalardan biri Topkapı Sarayı Kitaplığı’nda, diğerleri de Avrupa’nın değişik kütüphanelerinde muhafaza ediliyor. Sanatçı 1580’de vatanı olan Danimarka’ya döndü ve ülkenin yeni kralı İkinci Frederik tarafından saray ressamı yapıldı ama iki sene sonra “yaşlandığı” gerekçesiyle işine son verildi. Son yılları hakkında elde bir bilgi bulunmayan Lorck’un 1583’te veya 1586’da öldüğü tahmin ediliyor (Erol Makzume’nin “Habertürk Tarih”te yayınlanan “Merchior Lorck” isimli araştırmasından).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder