5 Mart 2013 Salı

Benedictus XVI'nın istifası-Deniz Ülke Arıboğan


Papa Benedictus XVI'nın istifası kanımca dünya tarihinin en önemli olaylarından birisi.
İstifa, 1415 yılında Gregory XII'nin istifasından bu yana kilise tarihinde hiç yaşanmamış bir durum ve gerekçe olarak sunulan neden de pek akla yakın gelmiyor. Papa yaşlı ve yorgun olduğunu, görevini yeterince iyi yapamayacağını düşündüğünü söyleyerek görevden ayrılmak istediğini beyan ediyor. 

Doğrudur, kendisi oldukça yaşlı bir papa, ancak papalık makamının ömür boyu sürdüğü düşünüldüğünde, çoğu papanın aynı yaşlılık ve hastalık durumundan mustarip olduğunu tahmin etmek zor değil. Nitekim 20. yüzyılın en önemli kimliklerinden birisi olan selefi Papa Jean Paul II'nin yıllarca kanserle mücadele ettiği, 2001 yılından itibaren Parkinson hastası olduğu ve ömrünün son yıllarını konuşmakta, duymakta ve yürümekte zorluk çekerek geçirdiği biliniyor. 1878 yılında papalık makamına seçilen Leon XIII'nin 94, 1670 yılında papa olan ClementX'in 87, 1691 yılında seçilen Papa Innocent XII'nin ise 86 yaşına kadar bu makamda kaldıklarını belirtelim. 
Papalık makamı zaten çok genç yaşlarda gelinebilecek bir pozisyon değil. Katolik Kilisesi'nin yüzlerce yıllık tarihi boyunca ortalama makama seçilme yaşı 65 civarında. İnsan ömrünün bu zaman zarfında ne kadar uzadığı, sağlık ve yaşam koşullarının nasıl evrildiği düşünülürse, papalık makamına seçilenlerin görev süreleri boyunca sağlık konusunda şikayetlerinin olması son derece normal. Bu bakımdan istifa gerekçesinin sağlık veya yaşlılık olduğunu sanmıyorum. Nitekim 2 gündür dünya çapında üretilen istifa teorilerinin pek azının bu gerekçeye itibar ettiği gözlenebilir.

YALNIZ VE ÇARESİZ
Bazı yorumlara göre papa yalnız ve çaresiz olduğunu düşündüğünden, daha fazla bu duruma tahammül edememiş. Bu ruh halini de yakınlarına açıklamış. Etrafının dostlarla çevrili olmadığından, kimseye güvenemediğinden şikayetçiymiş. Tarih boyunca nice entrikaya, komploya, suikastlara, çatışmalara ev sahibi olmuş Vatikan açısından bu çok doğal bir durum. Her papa aynı ağırlıkta ve etkinlikte olmadığı gibi, çevresi de güvenilir kardinallerden oluşmuyor. Yalnızca teolojik değil aynı zamanda birbirinden farklı politik iklimlerin de temsilcisi olan kardinallerin, her konuda birlikte davranması mümkün olamıyor. Nitekim derin Vatikan söylemi de buradan geliyor.  
Üstelik müstafi Papa'nın, yani Kardinal Ratzinger'”n en büyük rakibi herhangi bir kardinal de değil, gelmiş geçmiş en güçlü papalardan birisi olan selefi Jean Paul II. Ölümünden sonra aziz mertebesine yükseltilen Jean Paul II'nin Vatikan tarihine çok derin bir imza attığı tartışılmaz. 1978'de göreve geldikten sonra 231 kardinali bizzat seçen ve Vatikan kardinalleri üzerinde büyük bir etkisi olduğu bilinen Jean Paul'un kilise içerisinde devrim niteliğinde yapısal reformlara gitmesi de onun gücünü gösteren bir veri. En azından 80 yaşına gelenlerin papa tayin edilmesinin önünü kapatması bile çok önemli bir adım. Kilisede gençleşme ve modernleşmeden yana bir tavrı olduğu herkesçe bilinen bir durum. Siyasi kimliğinin gücü ise komünizmin çöküşünde oynadığı rolden, Latin Amerika'ya, İsrail Filistin meselesinde Müslümanlara el uzatmaya kadar varıyor.
Buna karşın Benedictus XVI oldukça muhafazakar ve öteki dinlere karşı mesafeli bir entelektüel olarak tanınıyor. Göreve gelir gelmez ayağına giydiği Prada marka kırmızı ayakkabıları, Gucci gözlüklerinin dışında herhangi bir akılda kalıcı tavrı da olmadı. Buna karşın istifa etmek suretiyle kanımca bir devrim yaptı ve adı Hıristiyanlık tarihine çıkmaz harflerle kazındı. Onu istifa eden papa olarak hatırlayacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder