Bu yazıya değişik bir başlık atmak mümkün ancak “hareket ordusunu harekete geçiren güç petrol” başlığını zaten yıllar önce Erdal Şimşek kardeşim atmıştı! Her neyse, Abdülhamid Han eğer 1890 yılında bir irade-i seniye çıkarmasa, petrol bulunan Musul ve Kerkük bölgesini “Memalik-i Şahane” yani padişah mülkü ilan etmese çok büyük bir ihtimalle tahttan indirilmez, Selanik’e sürülmez, bütün kişisel malvarlığı Mahmud Şevket Paşa’nın “emir/ricasıyla”elinden alınıp orduya devredilmezdi. Petrolün dünya siyasetinde oynayacağı önemli rolü anlayan ve bu silahı Osmanlı’nın elinde, ne pahasına olursa olsun tutmak isteyen dönemin tek devlet adamı Abdülhamid Han’dır, buna itiraz etmekse cahillikten öte hiçbir anlam taşımaz!
Abdülhamid Han, tahta geçer geçmez, İngilizler Adana-Mersin demiryolu imtiyazını aldılar. İngilizlerin, daha tahta oturduğu gün başlattıkları akıllara ziyan, soluk aldırmayan baskıları sonucu imtiyazı vermek zorunda kalan padişah, durumu dengelemek amacıyla Almanlara Bağdat demiryolu imtiyazını veriverdi. Ancak, petrolcüleri de çok öfkelendirdi. Önce Musul ve Kerkük’ü padişah mülkü ilan etmiş ardından Almanları da bölgeye sokarak İngilizlerin karşısına dikmişti. Petrolcüler padişahla satranç oynamaya karar verdiler ve ilk hamle olarak Bosna Hersek’ten Yemen’e kadar, Osmanlı toprakları üzerinde milliyetçilik kavgalarını başlattılar. Bu arada gözden kaçırılmaması gereken, devlete karşı silahlı eyleme soyunanların Türk olmasıdır. “Jön Türkler Balkanlar, Arap Yarımadası ve Anadolu’daki ayrılıkçı hareketin hem öncüleri hem de sür-git teşvikçileriydi ve bunu kendi devletlerine karşı yapıyorlardı!”
Jön Türkler üzerinden silahlı başkaldırıları tezgahlarken İngilizler, diplomasiyi de unutmadılar tabi ve Royal Dutch-Shell Şirketi’nin yirmi dört ayar adamı Sir Philip Currie’yi elçi olarak yolladılar İstanbul’a. Hamle sırası Almanlardaydı; Kayzer’in has adamı Von Wagenheim Alman Elçisi olarak teşrif etti aynı günlerde. Sir Philip daha Kraliçe’nin mektubunu doğru dürüst padişaha sunmadan, petrol imtiyazlarını dile getirdi. Abdülhamid Han itimatnamesini aldı İngiliz elçisinin, hoşbeşten sonra, petrol imtiyazlarından söz etmeksizin adama kapıyı gösterdi. Bunun üzerine İngilizler sudan bir bahaneyle Akabe Körfezine çıkarma yaptı. Padişah o saat Hicaz demiryolu işini de Almanlara verdi! Buyrun işte; hamleye karşı hamle! İşi kapan Almanlar donanmalarını Akabe Körfezine yolladı! İngilizler o saat işgali kaldırdı tabi. Abdülhamid Han, İngilizlerin Akabe’den çekilmelerini yeterli görmeyerek, Mısır konusunda taraf olmayacaklarına dair ellerinde yazılı bir belge de aldı. Bu arada Almanlar, oyuna geldiklerini, geç de olsa anlamışlardı. Öngörülen sürede Abdülhamid Han’ın verdiği, “zamanında işi bitirme koşuluna bağlı” Hicaz demiryolunu tamamlamaları mümkün değildi. Nitekim zamanında gerekli finansman ve teknik donanımı sağlayamayınca, padişah imtiyazı geri alıverdi!
Almanlar oyuna geldiklerini anlayınca var güçleriyle Abdülhamid Han’ın üstüne gittiler, Musul petrol havzası için imtiyaz diye tutturdular. Padişah hiç oralı olmadı. Bunun üzerine Almanlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni bağırlarına bastılar. Cemiyet artık Babıali’yi değil Berlin’i dinlemeye başlamıştı. İngilizler de boş durmuyordu tabi. Onlar da İttihatçılara yaklaşmaya çalıştılar. Ve 30 yıl süreyle topraklarındaki petrolden bir damlasını dahi kaptırmayan Abdülhamid Han’ı, Hareket Ordusunu İstanbul’a sokarak tahtından indirttiler. Cemiyet, Abdülhamid Han tahttan indirilir indirilmez ilk korkunç hatasını yaparak, padişahın Musul-Kerkük toprakları üzerinde çıkardığı irade-i seniyesini iptal etti ve bu yöre topraklarını Ticaret ve Ziraat Nezaretine devretti. Bu karar üzerine 45 bin kişilik bir İngiliz ordusu General Towsend komutasında Irak’a hareket etti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı; Ali İhsan (Sabis) Paşa komutasında Osmanlı ordusu, Kut ul Ammare’de işgal ordusunu esir aldı! Tabi bu arada Bayan Gertrude Bell, Lawrece gibi casuslar, İngiliz altınlarıyla kışkırtılan Arap şeyhleri, Gülbenkyan faslı başlamıştı ki, Abdülhamid Han satranç masasından zorla kaldırılmasaydı bunların topuyla başa çıkabilirdi; çıkamasa da petrollerin bir bölümü en azından devletin elinde kalırdı. Bizmark boşuna dememiş, “dünyadaki siyasi dehanın yüzde 90’ı Abdülhamid’de yüzde 5’i bende geriye kalanı da diğer devlet adamlarında” diye!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder