11 Şubat 2013 Pazartesi

A­ta­türk de mi A­ta­türk düş­ma­nı­dır?Yavuz Bülent Bakiler

De­ğer­li ta­rih­çi­miz Yıl­maz Öz­tu­na, ge­çen cu­mar­te­si soh­be­tin­de yaz­dı: “Mus­ta­fa Ke­mal Pa­şa, Vah­ded­din’in ha­yır du­ası­nı ala­rak Sam­sun’a çık­tı...” Öz­tu­na, dos­doğ­ru ya­zan ta­rih­çi­le­ri­miz­den­dir. 
Öz­tu­na’nın açık­la­ma­sın­dan son­ra, sev­gi­li Ra­him Er kar­de­şim de, ken­di kö­şe­sin­de he­pi­mi­ze bir so­ru yö­nelt­ti. “Ne­cip Fa­zıl’ın su­çu ney­di?. Çün­kü Ne­cip Fa­zıl 35 yıl ka­dar ön­ce, Sul­tan Vah­ded­din üze­ri­ne bir ki­tap yaz­mış, ora­da, ay­nen Yıl­maz Öz­tu­na’nın tes­pi­tiy­le de­miş­ti ki: “Mus­ta­fa Ke­mal, Sam­sun’a Vah­ded­din’in iz­niy­le çık­tı!” 
Ha­tır­lı­yo­rum: Bir­ta­kım çev­re­ler­de, âde­ta, kü­çük kı­ya­met kop­muş­tu. Sav­cı­la­rı­mız, ha­kim­le­ri­miz, bi­lir­ki­şi­le­ri­miz... yel-ye­pe­lek işe ko­yul­muş­lar­dı. So­nun­da, Ne­cip Fa­zıl, Ata­türk’ün aziz ha­tı­ra­sı­na neş­ren ha­ka­ret­ten bir bu­çuk yıl hap­se mah­kûm edil­miş­ti. Olur muy­du? Ne­cip Fa­zıl, na­sıl böy­le bir id­di­ada bu­lu­nur­du. Ata­türk gi­bi bir bü­yük va­tan­per­ver, Vah­ded­din gi­bi bir va­tan ha­ini­nin iz­niy­le-em­riy­le Ana­do­lu’ya çı­kar mıy­dı? Ger­çek­ten de, Prof. Dr. Ay­han Son­gar’ın, Ne­cip Fa­zıl’ın sağ­lı­ğıy­la il­gi­li ra­po­ru ol­ma­say­dı, Ne­cip Fa­zıl, öm­rü­nün son ay­la­rı­nı ha­pis­ha­ne­ler­de ge­çi­re­cek zin­dan­da öle­cek­ti.
Pe­ki bu ne­den böy­le? Ne­cip Fa­zıl’ın su­çu var mıy­dı? El­bet­te yok­tu. Suç bi­zim eği­tim sis­te­mi­miz­de­dir. Res­mî ta­rih an­la­yı­şı­mız­da­dır. Şim­di bir ha­di­se­yi, bü­tün can­lı­lı­ğıy­la ha­tır­lı­yo­rum: Si­vas’ta, Zi­ya Gö­kalp İl­ko­ku­lu­nun son sı­nı­fın­da öğ­ret­me­ni­miz de­miş­ti ki: “Ço­cuk­lar, ha­in Vah­ded­din, va­ta­nı­mı­zı üç çu­val al­tı­na, İn­gi­liz­le­re sat­mak is­ti­yor­du. Fa­kat Ata­türk bu­na ra­zı ol­ma­dı. Bir sa­bah, pu­su­la­sı bi­le ol­ma­yan bir ge­mi­ye giz­li­ce bi­ne­rek Sam­sun’a çık­tı. Bi­zi hem o ha­in pa­di­şah­tan, hem de düş­man­la­rı­mız­dan kur­tar­dı.” 
İnan­ma­ya­cak­sı­nız ama ger­çek: Ben li­se sı­ra­la­rı­na ka­dar hep bu saf­sa­ta­la­rı du­ya­rak ve on­la­ra ina­na­rak oku­dum. Ra­hat­lık­la di­ye­bi­li­rim ki, Ne­cip Fa­zıl’ı mah­kum eden sav­cı­lar, ha­kim­ler, bi­lir­ki­şi­ler, hep o “Ha­in Vah­ded­din” kıs­ka­cın­da kal­dık­la­rı için, oku­ma­dık­la­rı, bil­me­dik­le­ri, öğ­ren­mek is­te­me­dik­le­ri için yüz ka­ra­sı bir ka­rar­la cü­ce­le­şip kal­mış­lar­dı. 2008 yı­lın­da bi­le, ko­ca ko­ca bir­ta­kım adam­lar, hâ­lâ sa­nı­yor ve ina­nı­yor­lar ki, Ata­türk’ün kah­ra­man­lı­ğı ve va­tan­se­ver­li­ği Vah­ded­din’in kor­kak­lı­ğı ve va­tan ha­in­li­ğiy­le oran­tı­lı­dır. Yan­lış­tır! Yan­lış­tır! Yan­lış­tır! Ata­türk’ün hiç kim­se­nin kor­kak­lı­ğı­na ve ha­in­li­ği­ne zer­re mis­kal ih­ti­ya­cı yok­tur. Çün­kü o, nok­san­sız bir va­tan­se­ver ve kah­ra­man­dır. 
Aca­ba bu ko­nu­da, Ata­türk ne söy­le­miş­tir? Onun ne­ler söy­le­di­ği­ni Fa­lih Rıf­kı Atay’ın ÇAN­KA­YA isim­li ki­ta­bı­nın 174-175. say­fa­la­rın­dan ay­nen ala­rak dik­ka­ti­ni­ze su­nu­yo­rum. Ata­türk F.R. Atay’a di­yor ki: “Yıl­dız Sa­ra­yı’nın ufak bir sa­lo­nun­da, Vah­ded­din’le, âde­ta diz di­ze de­ne­cek ka­dar ya­kın otur­duk. Sa­ğın­da, dir­se­ği­ni da­ya­mış ol­du­ğu bir ma­sa ve üs­tün­de bir ki­tap var. Sa­lo­nun Bo­ğa­zi­çi’ne doğ­ru açı­lan pen­ce­re­sin­de gör­dü­ğü­müz man­za­ra şu: Bir­bi­ri­ne pa­ra­lel hat­lar üze­rin­de, düş­man zırh­lı­la­rı. Bor­da­la­rın­da­ki top­lar, san­ki Yıl­dız Sa­ra­yı’na doğ­rul­muş. Man­za­ra­yı gör­mek için, otur­du­ğu­muz yer­ler­den, baş­la­rı­mı­zı sa­ğa-so­la çe­vir­mek kâ­fi idi. Vah­ded­din hiç unut­ma­ya­ca­ğım şu söz­ler­le ko­nuş­ma­ya baş­la­dı: “Pa­şa! Pa­şa! Şim­di­ye ka­dar, dev­le­te çok hiz­met et­tin. Bun­la­rın hep­si, ar­tık bu ki­ta­ba gir­miş­tir. (Eli­ni de­min bah­set­ti­ğim ki­ta­bın üs­tü­ne bas­tı ve ilâ­ve et­ti): Ta­ri­he geç­miş­tir. O za­man, bu­nun bir ta­rih ki­ta­bı ol­du­ğu­nu an­la­dım. Dik­kat­le ve sü­kun­la din­li­yor­dum. “Bun­la­rı unu­tun!” de­di. “Asıl şim­di ya­pa­ca­ğın hiz­met hep­sin­den mü­him ola­bi­lir. Pa­şa! Pa­şa! Dev­le­ti kur­ta­ra­bi­lir­sin!” 
Me­rak bu­yur­ma­yın efen­di­miz de­dim. Nok­ta-i na­zar-ı şa­ha­ne­ni­zi an­la­dım. Ba­na emir bu­yur­duk­la­rı­nı­zı bir an unut­ma­ya­ca­ğım.” “Mu­vaf­fak ol!” hi­tab-ı şa­ha­ne­si­ne maz­har ol­duk­tan son­ra, hu­zu­run­dan çık­tım. Na­ci Pa­şa, pa­di­şa­hın ya­ve­ri, fa­kat be­nim ho­cam, der­hal be­nim­le bu­luş­tu. Elin­de ufak, mu­ha­fa­za için­de bir şey tu­tu­yor­du. 
“Zat-ı şa­ha­ne­nin ufak bir ha­tı­ra­sı” de­di. Ka­pa­ğı­nın üze­ri­ne, Vah­ded­din’in ini­si­yal­le­ri iş­le­miş bir sa­at­ti. “Pe­ki te­şek­kür ede­rim de­dim.” 
Şim­di sor­mak sı­ra­sı ben­de­dir. “Mus­ta­fa Ke­mal, Vah­ded­din’in iz­niy­le ve dua­sıy­la Sam­sun’a çık­tı” de­mek Ata­türk düş­man­lı­ğı ise Ata­türk’ün Fa­lih Rıf­kı’ya an­lat­tık­la­rı ne­dir? 
Aca­ba Ata­türk de mi Ata­türk düş­ma­nı­dır? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder