23 Ocak 2013 Çarşamba

Müslüman dünyaya ne lazım?-Mustafa Akyol


Geçen hafta “Arap Devrimleri” konulu bir konferans için Riyad’a gittim. Konferans kaliteli, organizasyonu yapan Abdulrahman El-Sudairy Vakfı da çok başarılıydı. Ancak yine de Suudi başkenti bana epey dair olumsuz bir tablo çizdi. Her şey havaalanında başladı aslında. Pasaport kontrolünden geçmem neredeyse iki saati buldu. Sebep ise, sadece yolcu kalabalığı değil, sistemin fecaati idi. Pasaportları kontrol etmekle görevli polisler sıraları ikide bir durduruyor, dakikalarca bekletiyor, o esnada da etrafta gezinip birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Her aşamada çileden çıkarıcı bir ağırlık, ciddiyetsizlik ve vurdumduymazlık çarpıyordu insanın yüzüne. Benimle sıra bekleyen Türk yolculardan biri, “burası hep böyle Mustafa bey” dedi. “Yola çıkarken mantığınızı geride bırakmanız lazım.” Benzer yorumları bizzat Suudi entelektüellerinden de duydum. ABD’de eğitim gören genç bir doçent, “bizim ülkede hiçbir şey pek mantıklı değildir” dedi.

Öz mü, durum mu? Bunlar, elbette, yüzeysel izlenimlerden ibaret. Ancak Suudi Arabistan başta olmak üzere, Arap dünyasının çoğunda istatistiksel verilerle de sabit olan bir sorun var: İnsani sermaye zayıflığı. Bir başka deyişle bu dünyadan çok az yetenekli insan ve kaliteli ürün çıkıyor. Bilim, teknoloji, sosyal bilimler, sanat, kültür gibi alanlarda çok az katkısı var günümüz Araplarının dünyaya. Eğer petrol bir kenara konursa, 22 Arap ülkesinin toplam üretimi İspanya’nınkinden az. (Başarılı Arap bireyler ise ancak Batı’da yetişiyor.) Bu tabloya bakıp ırkçılık ve hatta İslam karşıtlığı yapanlar olmuştur ve olmaktadır. Oysa Müslüman Arapların bundan bin yıl önce dünyanın en görkemli medeniyetinin öncüleri oluşu, sorunun Arabî veya İslamî özde değil, tarihsel bir durumda yattığını gösterir. Bu tarihsel durumu sadece Batı sömürgeciliği ve İsrail saldırganlığı ile açıklamak ise yeterli olmaz. Aynı sömürge tecrübesinden geçen ama bugün çok daha iyi durumda coğrafyalar vardır çünkü.

Öte yandan, problemin Müslümanların birleşmesiyle çözüleceğini ummak da yanıltıcıdır. Müslüman dünyadaki çatışmaların çözülmesi, gerilimlerin düşürülmesi elbette elzemdir; ama bu sayede daha üretken, yaratıcı, vizyoner bir kültür gelişmesinin hiçbir garantisi yoktur. Nedir peki mesele? Meritokrasi Bence mesele, büyük anti-emperyalizm projelerinde, kitlesel kurtuluş reçetelerinde değil, insan kalitesini yükseltmekte yatar. Bu konu açılınca da akla evvela hep eğitim gelir. Öyle ki artık bir espriye dönüşmüştür eğitim şart kalıbı. Oysa ki eğitimden bile daha hayati bir şey lazımdır bize: Meritokrasi. Yani, insanları çaba ve yeteneklerine göre değerlendirip ödüllendiren adil rekabet sistemi. Arap dünyasında ve hatta bizde meritokrasi zayıftır, çünkü insanlar, vasıflarına göre değil, kimden olduklarına göre değer bulurlar. Yükselmenin yolu, bireysel başarılara imza atmak değil, doğru aşiretten olmak, doğru şahsiyetleri övmek, doğru torpile sahip olmaktır. Böyle olunca da kimse zahmet edip çalışmaz. Kimse eski köye yeni adet getirmez. İcad çıkarmaz. Bizim daha da gidecek çok yolumuz var. Araplar ise daha yolun başındalar. Ve umarım çok gecikmezler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder