31 Ocak 2013 Perşembe

Boyu kısa diye bürokraside yükselemedi-Erhan Afyoncu


Sadrazam Koca Ragıb Paşa, hem yetenekli hem de yakın bir arkadaşının oğlu olan Abdürrezzak Bâhir Efendi'ye, boyu kısa diye görev vermemişti.
Siyasette şimdi de boy tartışılıyor. İnsanların fiziki özellikleri takdir-i İlahi olduğu için bu konunun gündeme getirilmesine karşıyız. Ancak herkes böyle düşünmediği için insanların boyu ve makamları tarih boyunca hep tartışıldı. Osmanlı tarihinin en büyük sadrazamlarından Koca Ragıb Paşa hem yetenekli hem de yakın bir arkadaşının oğlu olmasına rağmen Abdürrezzak Bâhir Efendi'ye, boyu kısa diye görev vermemişti.

MEVKİ VE MAKAM İÇİN BOY, POS LAZIM
Osmanlı döneminde memuriyetlere tayin edilecek şahıslarda aranan özellikler, dürüst ve güvenilir olmaları, sır saklamaları, yazışma usulleri ve kanunları bilmeleriydi. Ayrıca devlet adamlarının kendi adamlarını himayeleri de yükselmede önemli rol oynuyordu. Ancak 18. Yüzyıl'ın ikinci yarısında hem kabiliyetli hem de sadrazamın yakını olmasına rağmen Abdürrezak Bâhir Efendi'nin yükselmesi hiç aklına gelmeyecek bir engele takılmıştı.
Abdürrezak Bâhir Efendi. 1730'da İstanbul'da doğmuştu. Babası Tavukçu Hacı Mustafa Efendi, Osmanlı İmparatorluğu'nda elçilik ve reisülküttaplık, yani dışişleri bakanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş bir bürokrattı. Abdürrezzak Bâhir Efendi, dönemin en önemli bürolarından olan sadaret mektupçuluğunda yıllarca memur olarak çalıştı. 1752'de hacegânlığa, yani bürokratlığa yükseldi. Çeşitli bürokratlıklarda görev yaptı. 1757-1763 yılları arasında sadrazamlık yapan Koca Ragıb Mehmed Paşa döneminin ilk yıllarında bazı küçük bürokratlıklarda bulundu.
Oldukça kabiliyetli, bilgili, ayrıca babasından dolayı da sadrazamla yakınlığı olduğu için üst düzey memuriyetlere tayin edilmesi bekleniyordu. Ancak Abdürrezzak Efendi'nin yükselmesi ilginç bir engele takıldı. Dönemin vakanüvisi, yani resmi tarihçisi Ahmed Vâsıf Efendi, eserinde Abdürrezzak Bâhir Efendi'nin bürokraside yükselememesinin ilginç hikâyesini anlatır:
Üçüncü Selim'in babası Üçüncü Mustafa, Osmanlı tahtındaydı. Sadrazamın kethüdası, yani başbakanlık müsteşarı Kâşif Mehmed Efendi bir gün Koca Ragıb Paşa'ya: "Abdürrezzak Bâhir Efendi, liyakatli biridir. Babası da dostunuzdu. Kendisini tezkirecilikle taltif buyursanız, kadirşinaslık ve hukuka riayet etmiş olursunuz" dedi. Sadrazamın kethüdasına cevabı oldukça ilginçti: "Gerçekten babasıyla dostluğumuz vardı. Abdürrezzak Efendi'nin de liyakatli olduğu malumumdur. Ancak insana mevki ve makam için boy, pos lazımdır. Öyle bodur ve kısa boylu çelebiyi, heybet isteyen göreve getirirsek, Divân-ı Hümayu'na gelenlere maskara oluruz".
RAGIB PAŞA ÖLDÜ BAHİR EFENDİ YÜKSELDİ
Osmanlı İmparatorluğu'nda görünüş son derece önemliydi. Devlet adamlarının ve memurların giydiği kıyafetler, daha heybetli görünmelerini sağlardı. Ayrıca tezkirecilik, reisülküttaplık, yani dışişleri bakanlığına giden yolda önemli bir memuriyetti. Abdürrezzak Bâhir Efendi, boyunun kısalığı yüzünden tezkireci yapılmamıştı. Koca Ragıb Paşa döneminde başka bir memuriyete de tayin edilmedi. Abdürrezzak Bâhir Efendi ancak paşanın 1763'teki ölümünden sonra devlet kademelerinde yükselebildi. 1765'ten itibaren birçok bürokratlıklarda görev yaptıktan sonra, 1772'de reisülküttap oldu. 1778'de ikinci kez reisülküttaplık yaptıktan sonra 1779'da vezirlikle Aydın valiliğine tayin edildi. Daha sonra Urfa valiliği yaptı. 1780'de vefat etti. Devrin kaynakları akıllı, güzel huylu, yazısı düzgün ve kısa boylu olduğunu söylerler.
AİLE MESLEĞİ
Osmanlı bürokrasisinde görev yapan memurlara kâtip denirdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında medrese eğitimi görüp, kadı veya müderris kadrosu bulamamış kişiler kâtip olarak çalışırlardı. Ancak 16. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren Osmanlı bürokrasisi kendi elemanlarını yetiştirmeye başladı. Devlet daireleri, aynı zamanda kendi memurunu yetiştiren birer mektep durumuna geldi.
Memurluk Osmanlı döneminde genellikle bir aile mesleğiydi. Memurların çocukları, babaları ile birlikte küçük yaşlardan itibaren bürolara devam ederek, bürokratik usullere aşinalık kazanırlardı. Sekiz-on yaşlarında, yetenekli çocuklar dairelere şakird, yani çırak olarak alınarak, dairede kıdemli kâtiplerinden birinin veya büro amirinin yanına verilerek yazışma usullerini, yazı çeşitlerini ve hesap, kitap öğrenirlerdi.
Memur adayları yetiştikten sonra kadro temin edemezlerse kadrosuz olarak çalışırlardı. Babalarının ölmesi veya emekliye ayrılması durumunda, aynı kadroya tayin edilirlerdi. Bir kâtibin üç dört oğlu bile babasının bürosunda görev yapabilirdi. Memurluk bazı ailelerde asırlarca babadan oğla devam etti. Osmanlı bürokrasisinde görev yapan memur ve bürokratların çoğunluğu Türk'tü. Devşirmeler daha ziyade saray teşkilatında yer alırlarken, bürokrasi de Türkler'in hâkimiyeti vardı.
Büro amirlerine hacegân, yani hocalar denirdi. Memuriyete yeni girenlere bir nevi "hocalık" yapmaları dolayısıyla büro amirlerine hace denilmişti. Haceler, usta olmanın yanı sıra kendisine itaat edilmesi gereken kişilerdi. Meslekte ilerlemenin ve mesleki bilgiyi kısa yoldan elde etmenin yolu hocanın yanında yetişmekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder