21 Ocak 2013 Pazartesi

Bir provokasyonun hatırlattıkları…Taha Kılınç


ABD'de çekilen ve Hz. Peygamber'i en ağır ifadelerle aşağılayan bir film, Amerika'nın Libya Büyükelçisi Christopher Stevens'ın hayatına mal oldu. Filmi protesto etmek için Libya'nın Bingazi kentinde bulunan ABD Konsolosluğu'nu basan öfkeli kalabalıkların saldırısı sonucu, Stevens çıkan yangının dumanından zehirlenerek hayatını kaybetti. 

Her şeyden önce, İslâm ve insanlık adına şu belirtilmeli: 

Tepkiye neden olan film ne kadar ahlâk ve ölçü dışı olursa olsun, bir diplomatın sırf söz konusu film kendi ülkesinde çekildiği için öldürülmesi savunulamaz. ABD'ye kategorik olarak karşı çıkanlar, Stevens'ın ölümüne mutlaka seviniyor. Ancak lütfen sevinçlerini ifade ederken, bu eylemi İslâm'ın temel ilkelerinden herhangi birini dillerine dolayarak savunmasınlar. Çünkü İslâm'ın Peygamberi'ni koruma adına, İslâm'ın prensiplerinin ayaklar altına alınmasına çanak tutmuş olurlar. Her şeyi unutacak kadar gözleri karardıysa, hiç olmazsa "Hiç kimse, başkasının günahından sorumlu tutulamaz" ilkesini hatırlasınlar. 

Olayların gelişiminden, Büyükelçi Stevens'ın ölümüyle sonuçlanan sürecin tümüyle planlanmış olduğu anlaşılıyor. Normalde başkent Trablus'ta bulunması gereken Stevens'ın, saldırı günü Bingazi'de bulunduğu biliniyor olmalı. Dahası, başkentten yardım için gelen destek ekiplerinin de ayrıca saldırıya uğraması, havaalanından itibaren ABD'lilerin ciddi şekilde takip edildiklerini ortaya koyuyor. Saldırının 11 Eylül'ün yıldönümünde yaşanması da, her şeyden öte, 'sembolik' bir değer taşıyor. 

Filmin yapımcılarının kim olduğu henüz belli değil. İlk haberlerin aksine yapımcılar İsrailli değil, ABD'li ve Mısırlı olabilir. Nitekim bunlardan biri olan, ABD'de yaşayan Mısırlı Kıpti işadamı Moris Sâdık, Reuters'a konuşarak, filmin Mısır'da Kıpti Hıristiyanların uğradığı ayrımcılığa dikkat çekme amacı taşıdığını açıkladı. 

Haberler teyit edilir de, gerçekten filmin "ABD-Mısır ortak yapımı" olduğu ortaya çıkarsa, o zaman bunun sahneye çıkmakta olan yeni Mısır'a yönelik direkt bir komplo olduğunu kabul etmemiz gerekecektir. 

Müslüman-Hıristiyan çatışmasının en hareketli fay hatlarından biri olan Mısır, böylesine ciddi bir gerilimi kaldıramaz çünkü. 

Dahası, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, "aşırı uçları törpüleme" adına ülkesindeki dindar kesimler arasında bir cadı avı başlatmak durumunda kalabilir. Sina'da geçtiğimiz ay çıkan çatışmalar sonucunda, nasıl ki Mısır ordusu Gazze'nin hayat damarları konumundaki tünelleri kimsenin gözünün yaşına bakmadan bombaladıysa, yine Mursi'nin emriyle Mısır'da "İslâmcı avı" başlayabilir. Bunun da toplumsal anlamda nasıl bir gerilim doğuracağı tahmin edilebilir. 

Kısacası, film meselesinin her yönüyle ciddi bir provokasyon olduğuna şüphe yok. Şimdilik görünen en net şey, Büyükelçi Stevens'ın, hiçbir dahlinin bulunmadığı bir sürecin kurbanı olduğu gerçeği. 

Olayın Müslümanların duygu dünyası ve tepkileri açısından da yorumlanması gerekiyor hiç kuşkusuz: 

İnandıkları değerlere hakaret edildiğinde ayaklanmak, öfkelerini haykırmak, faillerin cezalandırılması için kamuoyu oluşturmak, elbette Müslümanların hakları. Müslümanlar, saygı ve sevgilerinden ötürü suretini bile çizmedikleri bir peygamberin, hayatının en mahrem noktalarına varıncaya kadar -hem de hakaret ve küfürlerle- resmedilmesi karşısında tabii ki tepki göstereceklerdir. Şu durumda hiç kimse "Bunca öfkeye ne gerek vardı?" diyemez. 

Ama üzerinde konuşulması gereken, bu tepkinin niteliği, ölçüleri ve boyutlarıdır. Örneğin ABD Büyükelçisi'nin çıkan olaylarda ölmesi, haklıyken haksız duruma düşülecek bir manzara arz ediyor. (Belki de işlerin bu noktaya kadar ilerlemesi isteniyordu.) 

Müslüman kanaat önderlerinin, toplumların öfke dozlarının ayarlanması noktasında yapmaları gerekenler var. Şu aşamada bunu hatırlatmak 'naiflik' olarak görülebilir, ancak benzer hakaretler ve saldırılar bundan sonra da gerçekleşecektir. Müslümanlar, kendi kutsallarına her hakaret edildiğinde en yakınlarındaki 'yabancı'ya böyle saldıracaklarsa, İslâm dünyası olarak daha çok provokasyona hedef olacağız demektir. Bir ahmaklığa başka bir ahmaklıkla cevap vermek, ancak yeni ahmaklıklara kapı açar. 

Müslüman kanaat önderlerinin ve ilim adamlarının yapmaları gereken çok önemli bir şey daha var: 'İslâmi' kaynaklarda yer alan ve İslâm karşıtlarına bol bol malzeme sunan birtakım saçmalıkları, kitlelere 'din' olarak yutturmaktan artık vazgeçmek. Bugün Müslümanları öfkelendiren birçok kitap, bizzat 'İslâmi' kaynaklarda yer alan rivayetler kullanılarak kaleme alınıyor. O rivayetleri 'kaynak'larda okurken gözyaşlarıyla vecde gelen Müslüman kitleler, aynı şeylerin Müslüman olmayan birinin dilinde dolaştığını görünce, öfkeyle sokaklara dökülüyor. Bu da cehaletin baş tacı edildiği modern zamanlara özgü bir tutarsızlık olsa gerek… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder