1 Kasım 2012 Perşembe

Trabzon ve Türkler (1352-1402)-Elizabeth A. Zachariadou


Trabzon ve Türkler (1352-1402)
Trebizond and The Turks (1352-1402)
Yazan: Elizabeth A. Zachariadou *
Çeviren: Murat KEÇİŞ **


Haçlılar tarafından İstanbul’un ele geçirilmesinden önce, Trabzon ve
çevresi hâlihazırda bağımsız bir devletti.1 İlk dönemlerinde Trabzon
İmparatorluğu, Karadeniz’e hâkim olma ve Batıya doğru genişleme gayretinde
kararlı görünüyordu. Trabzon bu planından, İznik İmparatorluğu’nun etkili bir
şekilde hâkimiyet kurması ve Selçuklu saltanatı yüzünden oldukça erken bir
dönemde vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bilindiği üzere, İstanbul’un Latinler
tarafından işgal edilmesiyle, Küçük Asya’da Selçuklu birliğinin yeniden
kurulması aynı döneme rast gelmektedir. Selçukluların Karadeniz’e hâkim olma
kararlılıkları, Sinop limanını fethetmeleri ve Kırım’a sefer düzenlemeye hevesli
olmalarında gözlemleniyordu.2 İki devlet arasındaki düşmanlık 1223’de
Trabzon’a karşı Selçukluların başarısız bir sefer düzenlemesiyle sonuçlandı.3


Ancak, bu olaya rağmen, Selçuklular Karadeniz politikasında genelde
başarılıydılar ve bu dönemin büyük bir kısmında Trabzon görünüşte
Selçuklulara tabi idi.4

Trabzon İmparatorluğu ve Selçuklu Saltanatı arasındaki kısmen barış
içerisindeki bir arada yaşama, 1243 yılında Küçük Asya’yı istila eden Moğollar
tarafından bozuldu. Bölgedeki bütün devletlerle aynı kaderi paylaşan Trabzon,
Moğollara tabi oldu.5 Fakat Trabzon, bu yeni durumdan istifade etmiştir.
Moğollar, Tebriz’i Asya’nın politik ve siyasi merkezi yaptılar. Bu yeni durum
Trabzon’un ekonomik gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Bölgede artan
zenginliğin sebepleri burada tekrara gerek kalmayacak şekilde çok iyi
bilinmektedir. Trabzonlular yaklaşık olarak on üç yıldır bölge için önemli olan
Sinop limanının kontrolünü ellerinde tutmayı başarmışlardır.6
Moğol Barışı (Pax Mongolica) iki faktör yüzünden Anadolu’da uzun süre
devam etmedi:

a. Türkmen uc beyliklerinin ortaya çıkışı
b. Son dönemlerdeki Anadolu Moğol komutanlarının isyanları.
Bu konuda bazı açıklamalar yararlı olabilir.

a) Moğol istilası çok sayıda Türkmen kabilelerinin Küçük Asya’ya göç
etmesine sebep oldu. Türkmenler genelde eski Selçuklu Devleti ile Hıristiyan
toprakları arasındaki sınır bölgelerine yerleştiler. Çok iyi bilindiği gibi, İlhanlılar
huzursuzluklara yol açan Türkmenleri kontrol altına alabilmek için büyük gayret
sarf ettiler ve Türkmenlere karşı birçok sefer düzenlemeye mecbur kaldılar.
Ancak, Moğolların bölgede güçlü olmasına ve kararlı bir şekilde Türkmenleri
hâkimiyetlerine almak istemelerine rağmen, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve
XIV. yüzyılın başlarında Türkmenler, Hıristiyan devletlere karşı gazi emirlikleri
ve beylikler kurmayı başarmışlardır.7



b) Anadolu’daki Moğol askeri valileri bağımsızlık eğilimleri –bir tür ayrılıkgöstermeye
başlamıştı. Büyük ya da küçük birçok isyan girişiminden sonra
Anadolu’daki son İlhanlı kumandanı Eratna 1341’de bağımsızlığını ilan etti.

Eratna’nın hâkimiyet sahası güneyde Niğde ve Aksaray’dan, doğuda Koloneia
(Şarki Karahisar, bugünkü Şebinkarahisar) ve Erzincan’a ve Pontus bölgesinde*
Samsun’a kadar uzanıyordu. Eratna Bey Sivas’ta veyahut Kayseri’de ikamet
ediyordu.8 Pontus bölgesindeki hâkimiyeti sebebiyle Eratna Bey, 1334 tarihli

Venedik resmi belgesinde “Bütün Karadeniz Türkiye’sinin hâkimi” olarak
zikredilmektedir.9

Eratna Bey, 1352 yılında öldü ve oğlu Mehmed Bey döneminde bu
Anadolu devletinin birliği zayıflamaya başladı. Mehmed Bey, muhtemelen
hâkimiyeti altındaki bölgelerin yönetimini verdiği, güvendiği kişiler tarafından
suikast neticesinde 1365 yılında öldürüldü.10 Onun ölümü, Orta Anadolu’nun
siyasi birliğinin sona ermesi anlamına geliyordu. Birkaç mahalli lider bağımsız
oldu. Böylece XIV. yüzyılın ikinci yarısında İslamî Anadolu’nun tümü bağımsız
küçük beyliklerden meydana gelen bir mozayik teşkil ediyordu; bu beyliklerden
bazıları, sınır bölgelerinde Hıristiyanlara karşı savaşmak üzere Türkmenler
tarafından kurulan gazi beylikleriydi. Diğer beylikler ise, Anadolu’daki İlhanlı
Devletinin çözülmesinden faydalanan askeri valilerin ayrılıkçı talepleriyle
kurulmuştu.

Yeni bağımsız beylerin birbirleriyle olan ilişkileri dostane değildi. Gerçekte
bu dönemde ülkenin bütün tarihi her biri diğerinin aleyhine genişlemeye çalışan,
bunu da aynı zamanda yapan beylerin arasındaki bir dizi savaştan ibaretti. Buna
ilâveten Eratna’nın oğlunun öldürüldüğü dönemde Sivas kadısı Burhaneddin
Ahmed, Orta Anadolu’yu hâkimiyeti altına alarak birliği sağlamak ve Eratna
Devleti’ni tekrar kuvvetlendirmek amacıyla ortaya çıktı. Burhaneddin’in bu
niyeti, bir dizi savaşa yol açtı. Yerel beylerin bazıları Kadı Burhaneddin tarafında
yer alırken, diğerleri şiddetli bir şekilde ona karşı mücadeleye girdi. Tam bu
bölgede bulunan Trabzon, mücadelelerin bütün sonuçlarına katlanmak
zorundaydı.11

Bu sebeple XIII. yüzyılın sonlarında ve XIV. yüzyıl boyunca Trabzon’un
komşularıyla olan ilişkilerini tartışmak için aşağıda belirtilen üç noktayı göz
önüne almak gerekir:

1. Sınır bölgelerinde Türkmen Beyliklerinin kurulması.
2. Orta Anadolu’da İlhanlılar’ın çöküşünün hemen hemen bütün büyük
şehirlerin bağımsızlığı ile sonuçlanması.


3. Bütün bunlardan sonra, Sivas’ta Burhaneddin’in ortaya çıkışıyla, buranın
Orta Anadolu’nun siyasî merkez olarak kalması.
XIV. yüzyılda Trabzon-Türk ilişkilerini çalışmak için iki ana kaynağa
sahibiz:

a) Panaretos Kroniği: Bu kronik sadece Trabzon İmparatorluğu ya da
Trabzon İmparatorluk ailesi ile ilgili meydana gelen olayları kısaca verir; Küçük
Asya’nın geri kalan kısmında meydana gelen olayları ihmal eder.

b) İbn Ardaşir’in Bezm u Rezm adlı çalışması: Kadı Burhaneddin’in himayesi
altında olan İbn Ardaşir, Sivas siyasetinden kaynaklanan olaylarla bizzat ilgili
olduğu için Orta Anadolu hakkında kıymetli bilgiler verir.12 Bu yüzden bizim iki
ana kaynağımız bir noktaya kadar birbirini tamamlamaktadır.

XIV. yüzyılın ortalarına kadar, Trabzon imparatorları Türk ordusundan
gelen her türlü silahlı tehdide karşı durmayı başarmış gözükmektedir. Fakat, aynı
yüzyılın ikinci yarısında, aile ittifaklarına dayanan yeni bir politika başlattıkları
görülmektedir. Bu konuda Trabzon imparatorları yerleşmiş Bizans geleneğini13
takip etmişlerdir: Trabzonlular imparator soyundan gelen prensesleri Türklere
verirken, İstanbul’daki imparatorlara -VI. John Kantakouzenos dışında-14 gayrı
meşru kızlarını veriyorlardı. Tahminen İstanbul’lu imparatorlar gayri meşru
kızlarını Doğululara lâyık görüyorlardı. Bu ayırımı açıklamak için, belki de
Bizanslıların, Trabzonluları barbarlar olarak düşündüklerini akılda tutmakta
fayda vardır. Pachymeres, Trabzon İmparatorunu “barbar” olarak15
nitelemektedir. Bu terim küçük düşürücü anlamda kullanılmaktadır. Bir başka
örnekte Pachymeres, Gabras ailesinden biri olan16 İstanbul patriği III.
Germanos’dan (1265-1266) bahsederken, patriğin düşmanlarının onu bir Türk
takma adıyla adlandırdıklarını ve Patriğin Türklerle aynı yerden (doğuyu
kasdediyor) geldiğini söylediğini işaret etmektedir. Pachymeres’in
terminolojisinde patrik Trabzonlu bir Laz olduğu için Türkler, bütün bunları
yapmıştı.17 Pachymeres’ten başka Gregoras da, Trabzon tarihi ile ilgili bazı

olaylardan bahsederken diğer milletlerin yer aldığı olaylar hakkında yazacağına
işaret ederek Trabzonluları takdim etmektedir: έν άλλοις ’έθνεσι.18 Bilindiği üzere
Bizanslılar έθνος (etnos) terimini barbar olarak gördükleri insanları belirtmek
için kullanırdı. Son olarak, Bizans imparatoru III. Andronikos’un gayri meşru
kızını Trabzon İmparatoru Basil’e eş olarak göndermesi kayda değerdir.19 Bu
durum, doğulu bir yöneticiye karşı tipik bir Bizans davranışıdır.

Şimdi de Trabzonlu prenseslerin Türkmenlerle gerçekleştirdikleri evlilikleri
ve neticede yapılan ittifakları inceleyelim.

İlk düğün 1352 yılında gerçekleşti. İmparatorun kızı, Turali Beyin oğlu
Kutlu Bey ile evlendi. Kutlu Bey, Panaretos’ta “Amitiotai”ın emiri olarak
nitelendirilmiştir.20 Böylece, imparator eniştesi Türkler’in Beyi idi. Bu Türkler,
ya kendi başlarına, ya da diğer Türklerle beraber XIV. yüzyılın kırklı yıllarında
Trabzon’a sürekli olarak saldırmaktaydılar.

Daha kesin bir şekilde, Amitiotai 1340’dan itibaren Trabzon topraklarına
saldırmaya başladı. Dört yıl içerisinde dört akın gerçekleştirdiler (1340-1343).21
Bu akınların biri, Türkler Trabzon’a kadar geldikleri için, özellikle tehlikeli
olmuştur.22 1348’de Amitiotai Trabzon’a karşı büyük bir harekata katıldı:

Erzincan emiri Ahi Ayna Bey23 ve Bayburt valisi rikabdar Mehmed Bey,24
Çepni25 ve Amitiotai’nin yardımıyla Trabzon’a saldırdılar. Bütün bu üzücü

olaylardan sonra imparator barışı sağlamak için kendi kızkardeşini Türk beyinin
oğluyla evlendirdi.

Bu Amitiotai’ler kimlerdir? İki doğu kaynağı olan İbn Ardaşir ve Ebu Bekir
Tıhrani’nin (Akkoyunluların resmi tarihçisi26) çalışmalarında Panaretos’un ima
ettiği Amitiotailerin Akkoyunlu Kabile Federasyonu olduğu açıklanmaktadır.
Fakat halen bir problem daha vardır: Amitiotai açıkça orijini gösteren bir
sıfattır. Şayet sıfatın sonundaki çekimi kaldırırsak (-ώτηες) geriye kalan kök
kelimeyi (Αμιτ-) Müslümanların Diyarbakır (Diyar-ı Bekr) olarak adlandırdıkları
Amid şehri şeklinde düşünmek gerekir. Fakat bilindiği üzere, Akkoyunlular
Diyarbekir şehrine çok daha sonraları hâkim olmuşlardır; bu sebepten ötürü
Panaretos’da yer alan Amitiotai terimi, bir tarih hatası bir karışıklık olarak
görülmektedir.27

Ancak belki de bu konuya yeni bir açıklama getirilebilir. Amid şehri
Panaretos’un metninde kesinlikle açılanmamıştır. Diğer taraftan, 1336’da yazılan
bir Trabzon Yıldız Falında coğrafî bir terim olan ό Αμήτιν belli bir şehri değil
bir ülkeyi göstermek için kullanılmıştır. Çünkü Mısır ve Kürdistan ile aynı
bağlamda bahsedilmiştir.28 Bu yüzden XIV. yüzyılda Trabzonluların Amitiotai
adını Αμήτιν ülkesinde yaşayanlar veya buralı olanlar için kullandıklarını tahmin
edebiliriz. Αμήτιν Moğol yönetiminde ayrı bir şehir olarak bilinen Diyarbakır
bölgesi olmalıdır.29

Bu sonuç, Ak-Koyunlu tarihinin bilinen tarihi çerçevesine uymaktadır.
Tarihinin ilk yıllarında Ak-Koyunlular’ın Diyarbakır bölgesinde kurulmuş
olduğu kaydedilmiştir.30 Benim görüşüme göre, Panaretos’un Amitiotai terimi,

Ak-Koyunluların kökenleri ile ilgili sahip oldukları gelenekten ileri gelmektedir.
Bu dönemde bütün Türkmenler gibi, Ak-Κoyunlular da sınır bölgelerine doğru
hareket ettiler ve böylece Pontus [Karadeniz] bölgesine yaklaştılar.31 XIV.
yüzyılın 40’lı yıllarında, Bayburt ve Erzincan bölgesine yerleştiler.32

Ak-Koyunlular’ın 1340’da Trabzon’a niçin saldırdıkları açık değildir. Daha
sonraki geleneğe göre Ak-Koyunlular, Trabzonlular tarafından öldürülen
Duharlu kabile şefinin intikamını almak için Trabzon topraklarına saldırdı. Bu
Duharlu kabilesi Bayburt ve Erzurum civarında yaşıyordu.33 Daha sonra onlar,
Trabzon’a karşı iki önemli kervansaray şehrinin emirleri ile ittifak
gerçekleştirdiler. İbn Ardaşir’e göre onlar yetenekli askerlerdi ve kendilerinden
yardım isteyen beyliğe askeri kuvvet sunmaya hazırdılar. Öyle görünüyor ki,
Trabzon İmparatoru, Türkmenleri Bayburt ve Erzincan beylerinden ayırmak ve
onları kendi müttefiki olarak kazanmak istiyordu.34 Bu sebepten ötürü Trabzon
imparatoru, bir aile ittifakı yaparak ilerleme sağladı. Böylece uzun süre devam
ettireceği politikasını uygulamaya geçirdi. Bizim de göreceğimiz gibi Trabzon,
Ak-Koyunlular ile aile ittifakı yapmaktan çok yararlandılar ve takip eden yıllarda
Türkmen beyleri ile iyi ilişkiler geliştirmeye devam ettiler. Ak-Koyunlu kabile
önderlerinin Trabzonlu prenseslerle iki tane daha evlilik yapmalarıyla bu ilişkileri
kuvvetlendirdiler.35

İkinci evlilik 1358’de gerçekleşti. Panaretos’a göre, imparatorun diğer
kızkardeşi, Bayram’ın (Payramis) oğlu Hacı emir (Hatzimiris) ile evlendi; Hacı
Emir’in Chalybia’da bir kalesi vardı ve Chalybia emiriydi.36 Chalybia’nın yeri tam
olarak bilinmemektedir; Panaretos, Kerasunt’dan (Giresun) buraya
ulaşılabileceğini ima eder. İmparatorun yeni eniştesi olan İbrahim Hacı Emir ile
birlikte oğlu Süleyman, İbn Ardaşir’in eserinde geçmektedir. Buna ilaveten,
Caçamir ya da Caçamia’dan (açıkça Hacı Emir) Clavijo da bahsetmektedir. Bu
üç kaynağın yardımıyla Hacı Emiroğulları’nın topraklarını tespit edebiliriz.
Trabzonlu prenslerle evlenen aile hakkında da fikir oluşturabiliriz.


Panaretos’a göre Chalybia, Türkler tarafından 1280 ile 1297 arasındaki bir
dönemde alınmıştır. Daha sonra, Türkler bütün ülkeyi tahriple sonuçlanan geniş
ölçekli bir akın gerçekleştirdiler.37 Panaretos, Türklerin Chalybia’yı kimlerden
aldığını tam olarak açıklamaz. Ancak, büyük bir ihtimalle Türkler’in Chaybia’yı
Trabzonlulardan aldıkları Panaretos’un ifadelerinden anlaşılır. Kronolojik
dönemleme çok önemlidir; sınır bölgelerinde Moğol baskısı sonucunda bir araya
toplanan Türkmenler tarafından kurulan birçok beyliğin yükseliş yıllarıyla
Chalybia’nın ele geçirilme tarihi uyuşmaktadır. Birkaç yıl sonra Chalybia’daki
Türkler kıyı bölgesini işgal ederek Kerasunt’u (Giresun) kuşattılar. 1301’de
İmparator Türklere karşı –karadan ve denizden- başarılı bir sefer gerçekleştirdi
ve muhtemelen emirleri olan Koustouganes’i tutsak aldı.38 Onun adı görünüşe
göre Küçdoğan idi. 1313’de Bayram, Trabzonlulara karşı, tamamen açık
olmamakla beraber, bir destanın kahramanı olarak sahnede görünür.39
Küçdoğan ve Bayram arasında bağlantı kurulamaz.40 Her halükârda İbrahim
Hacı Emir’in babası Bayram, Hacı Emiroğulları olarak bilinen kısa ömürlü
küçük hanedanının kurucusu olarak düşünülebilir. Birkaç yıl sonra 1332’de,
Bayram, Trabzon’a karşı büyük bir ordunun başında harekete geçtiyse de geri
dönmek zorunda kaldı.41 Bayram’ın ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir.
1357’de oğlu İbrahim Hacı Emir, Trabzon şehrinin yakın çevresindeki
topraklara karşı yıkıcı bir akın gerçekleştirdi.42

Bundan sonra imparator barış ilişkileri kurmaya karar verdi ve imparator
kendi kızını eş olarak İbrahim Hacı Emir’e verdi. İmparatorun yeni damadı
Kutlu Bey gibi, önemli bir boy beyi idi. O, imparatorluğu tehdit eden gazi
beyliğin emiriydi; fakat problem evlilik ittifakı yoluyla çözüldü.

Bu beyliğin batı sınırları ile ilgili olarak, gelecekte Trabzon prenseslerinden
birinin kocası olacak Niksar Beyi Taceddin Çelebi’nin toprakları ile sınır teşkil
ediyordu. Bu gerçek, hem Panaretos’ta hem de İbn Ardaşir’de kaydedilmiştir.
Her iki yazar da, Niksar Beyi’nin Hacıemiroğulları’nın aleyhine genişlemek
istediğini ve bu sebepten Taceddin Çelebi onların topraklarına karşı harekete

geçtiğini belirtir.43 İbn Ardaşir bir detayı ilave eder: Hacı Emiroğulları’nın
yanında bu savaşta araya giren Sivas Sultanı Burhaneddin, Taceddin’e ait olan
İskefser Kalesi’ni aldı ve bu kaleyi Süleyman Hacı Emiroğlu’na verdi.44
Niksar’ın güneydoğusunda yer alan bu kale iki Müslüman Beyinin sınırında
bulunmaktaydı.

Bu sebeple Gölköy civarındaki bölge, İbrahim Hacı Emir’in beyliğinin yeri
olarak belirlenebilir.45 Daha sonra, 1396/97’de, İbrahim’in oğlu ve halefi
Süleyman, Kerasunt (Giresun) limanını ele geçirdi.46

Birkaç yıl sonra Semarkant’a seyahati sırasında Clavijo, Ünye-Giresun
arasında ve Timur’a yıllık vergi veren iki küçük kıyı yerleşiminin beği47 Hacı
Emir’den bahseder ki bu büyük bir ihtimalle Süleyman Hacı Emiroğlu’dur.48
Clavijo, Kerasunt Beyi’nin kim olduğunu belirtmez, fakat Trabzon topraklarının
Tripolis’de49 başladığını iddia etmesi sebebiyle Kerasunt’un bu tarihte
Süleyman’a ait olması muhtemel gözükmektedir.

Üçüncü düğün 1379’da gerçekleşti ve bu düğünde damat olan Taceddin,50

o ana kadar en iyisiydi. Taceddin Müslüman bir çelebi:51 Melik Danişmend’in
türbesinin bulunduğu en kutlu sayılan Müslüman Niksar (Neokaisarea) şehrinin
beyi; İskefser ve Sanusa52 gibi küçük fakat önemli kalelerin beyi; Aynı zamanda
İris nehrinin (Yeşilırmak) kenarında Amasya ve Niksar arasında yer alan verimli
Phanaroia53 ovasının hâkimiydi. Strabon tarafından Pontus’un54 en verimli
bölgesi olarak tanımlanan bu ova Erzincan ve Amasya’yı55 kara yoluyla birbirine
bağlıyordu. Bu yüzden bölge stratejik açıdan önemli idi.

Panaretos’un, Taceddin’in bu önemli bölgelerde hakimiyet kurmasını ihmal
etmesi ilginçtir. Panaretos Trabzon İmparatorluk ailesinin diğer Müslüman
akrabalarından onu Çelebi diye adlandırarak ayırır; fakat, Taceddin’i sadece
Limnia56’dan bir emir olarak tanımlar.

Aslında Limnia, Büyük Komnenoslar’a aitti57 ve Trabzon
İmparatorluğu’nun toprakları ve Taceddin Bey’in toprakları arasındaki sınır
bölgesinde bulunuyordu. Henüz başlangıçta Taceddin 1362’de Trabzon ile
evlilik ittifakına girdiğinde “bazı insanlar imparatora karşı neredeyse
ayaklanmışlardı”.58 Evlilik, uzun süren tartışmalar ve bu arada elçilerin gidip
gelmesi sonucunda, ancak 1379 Ağustosu’nda gerçekleşti.

Trabzon’un tavrını açıklamak için, Taceddin’in kısa bir öyküsünü
anlatmaya çalışacağım. Taceddin, büyük bir ihtimalle halefti ve belki de Niksar
şehrinde zarar görmüş mezarı bulunan Emir Doğanşah’ın oğluydu. Bu mezar
1346/47 veya 1348/49 tarihini taşımaktadır.59

Doğanşah, el-Ömeri’de, Doğancık olarak ve Trabzon’un batısına kadar
olan beyliğin yöneticisi ve de isyankar Moğol Anadolu Valisi Demirtaş

tarafından zulmedilen bir çok Türkmen beyinden biri olarak geçer.60
Doğancık/Doğanşah kimliğini tanımlamak mümkün olmakla beraber kesin
değildir. Her neyse Doğanşah’ın kendisinin Demirtaş’ın halefi emir Eratna
tarafından cezalandırdığı şeklinde kaydedilmiştir.61 Sonuçta Taceddin’in
Niksar’da bir selefi vardı. Bu belki de Moğol idarecilerle düşmanca ilişkileri olan
kendi öz babasıydı. Bu Taceddin için doğru görünmektedir. Taceddin sürekli
Sivas’ın bir düşmanı ve Amasya emirinin müttefiki olmakla tasvir ediliyordu.

Amasya emiri XIV. yüzyılın ikinci yarısı boyunca, özellikle İlhanlı Devleti’nin
çökmesinden sonra, Sivas yönetiminin adı kötü bir muhalifiydi.62 Şöyle tasavvur
edilebilir; Taceddin, 1362’de damat adayı olarak ilk kez ortaya çıktığında, ki bu
dönemde merkezi yönetimin gücü zayıflamıştı ve Amasya ile Sivas arasındaki
gerginlik muhtemelen henüz başlamıştı, Trabzonlular, kendilerini doğrudan
Sivas’a muhalif tarafa koyacak bir aileyle ittifak yapmaktan açıkça kaçınmayı
tercih etmişlerdir. Durum böyledir, çünkü Taceddin, Eretna tarafından
cezalandırılan bir beyin halefiydi. Dahası, 1362’de sınır bölgesi Limnia’da
Taceddin tarafında, ve belki Oinaion (Ünye)’da63 Trabzon kontrolü altındaydı
ve tehlike arz edecek bir durum gözükmüyordu. Bu sebepten dolayı
imparatorluk ailesinden bir kızı Taceddin’e vermek için ortada belirgin bir sebep
de yoktu. Son olarak, daha sonraki dönemlerin tarihinin gösterdiği gibi,
Taceddin ile, imparatorluk ailesi içine evlilik yoluyla henüz dahil olmuş olan
komşusu Hacı Emir’in64 araları dostane değildi. Trabzonlular, belki de Taceddin
ile ittifak yapmalarının yeni ittifak yaptıkları Hacı Emir ile henüz kurdukları
dostluğu bozacaklarını düşünmüşlerdi.

Fakat, 1362 ve 1379 arasında durum büyük ölçüde değişti. Burhaneddin
Sivas’ta durumunu güçlendirdi ve sürekli olarak Orta Anadolu’nun birliğini
kendi yönetimi altına almak için savaşıyordu. 1368’den itibaren Trabzon,
Eretna’nın oğlu döneminde ortaya çıkmış olan Emir Kılıç Arslan65 tarafından
tehdit ediliyordu. Kılıç Arslan, Kelkit Çay’ında Şark-i Karahisar ve Niksar
arasında önemli bir kale olan Koyulhisar’da hâkimiyet tesis etti. Sonra Kılıç
Arslan Şarki Karahisar’ın beyi oldu.66 Bu zaman zarfında Trabzonlular ve
Türkler arasında Chaldia ve Cheriana67 bölgelerinde birçok çatışmalar meydana

geldi. Ayrıca Kılıç Arslan’ın Sivas yönetimi ve Burhaneddin ile uzun bir süreden
beri işbirliği yaptığı bilinmektedir. Kılıç Arslan’ın 1381’de Burhaneddin
tarafından öldürüldüğü doğrudur.68 Fakat, üzücü bu son olay haricinde iki bey,
bir çok defa aynı safta müttefik olarak savaşmıştı.69

Taceddin düğününden yalnızca birkaç ay önce, 1379 ilkbaharında, yıllık
vergiyi ödemeyi reddetmesi ve bağımsızlığını ilan etmesi sebebiyle Sivas halkı,
Niksar’a karşı sefere çıktılar. Sefer başarısız oldu ve Sivas ordusu Taceddin’in
topraklarını yağmalayarak geri çekildi.70 Bu sebeple düğünün yapıldığı 1379
yılında, Trabzon ve Niksar ortak bir düşmana sahipti: Sivas. Dahası, Taceddin
kendi bağımsızlığını korumaya muktedir olduğunu ispat etti.

Sivas tarafı Trabzon ve Niksar arasında evlilik ittifakından hoşnut
olmadıklarını açıkça gösterdiler. Panaretos, imparator ve kızı, gelecekte damadı
olacak olan kişiye katılmak üzere Kerasunt’a vardığında, başkentten bir mesaj
geldiğini kaydeder: Kılıç Arslan, Trabzon’a karşı sefere çıkmak üzereydi.
İmparator Kerasunt’da gelini bıraktı ve devlet erkânıyla birlikte Trabzon’a geri
döndü. Kaleyi tahkim etti ve ülkeyi savaşa hazır hale getirdi. Daha sonra
Kerasunt’a geri döndü ve kızını düğünün yapılacağı Ünye’ye götürdü.71
Panaretos, kimden aldığını belirtmeden imparatorun Limnia’yı ele geçirdiğini
kaydeder.72 Limnia belki de, Trabzon İmparatorunun üzerine baskı kurabilmek
için Taceddin tarafından geçici olarak işgal edilmişti.

Dördüncü düğün XIV. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşti: Bir Trabzon
Prensesi –büyük ihtimalle III. Alexios’un bir kızı- Erzincan, Bayburt ve diğer
önemli şehirlerin hakimi olan Mutahharten ile evlendirildi. Bu evlilik,
Mutahharten’in henüz öldüğü 1404 yılında Erzincan’ı ziyaret eden seyyah
Clavijo tarafından kaydedilmiştir.73 Düğün büyük ihtimalle Mutahharten’in
Erzincan Beyi olduğu 1379 yılından sonra yapıldı. Evlilik ittifakı Büyük
Komnenoslar için kesinlikle çok faydalı olmuştur. Trabzon İmparatorluğu ve
Bayburt-Erzincan gibi iki kervan şehrinin beyi arasındaki ilişkiler bu düğünle
tekrar gözden geçirilmiştir.

Bizim de belirttiğimiz gibi, iki şehrin emirleri 1348’de Trabzon’a
saldırmıştı. Bu olay imparatorun kızkardeşi Akkoyunlu Kutlu Bey ile
evlenmesine ve Kutlu Bey’in de Trabzon tarafında yeraldığı görüşünü ifade
ettim. Takip eden yıllarda Panaretos, Bayburt ve Erzincan emirleri ile ilgili
olayları kaydetmez. Ancak, durum 1360 ve 1361’de değişir. Trabzon’a önce

Bayburtlu Hoca Latif ve daha sonra Erzincanlı Ayna Bey saldırdı. Hoca Latif
1361 yılında Trabzonlular tarafından öldürüldü.74 Ayna Bey ise, bir yıl sonra
öldü.75 Emirin genç oğlu Pir Hüseyin babasının ölümünden hemen sonra tarih
sahnesinde göründü. İç savaştan sonra, Pir Hüseyin Erzincan’ın hakimi oldu ve
birkaç ay içerisinde Bayburt’u ele geçirdi. Pir Hüseyin’in Bayburt’ta kimlere karşı
savaştığı ve bu çok önemli kervan şehrini ele geçirmeyi başarırken ona kimlerin
yardım ettiği bilinmemektedir.76 Sadece bir gerçek kesindir: Onun yaklaşık 16
yıllık yönetimi boyunca, hâkimiyeti altındaki topraklar ve Trabzon
İmparatorluğu arasında herhangi bir düşmanlık kaydedilmemiştir.

Pir Hüseyin 1378/79’da öldü ve Sivas’lı Burhaneddin ile -Trabzon’un
düşmanı olarak bahsedilen Kılıç Arslan- Erzincan’ı ele geçirmek için hemen
harekete geçtiler; fakat halkın bir kısmı Sivas yönetiminden hoşnut olmasına
rağmen bu sefer başarısızlıkla sonuçlandı.77 Trabzon imparatorluk ailesine evlilik
yoluyla dahil olan diğerlerinin yanısıra Akkoyunlu Kutlu Bey’in78 desteğiyle
şehrin hakimi olmayı başaran Mutahharten, yeni bir lider olarak tarih sahnesinde
gözüktü.

Eğer Akkoyunluların uzun süreden beri Trabzon ile müttefik olduğunu,

yeni emir Mutahharten’in, Trabzon’un düşmanı Kılıç Arslan’a karşı başarılı bir
şekilde engel olduğunu ve sonunda imparatorun bir kızıyla evlendiğini
gözönüne alırsak şu sonucu çıkarabiliriz: 1378/79’da Trabzonlular ittifakları
yoluyla, Erzincan’da kendileriyle işbirliği yapan bir emirliğin kurulmasına katkıda
bulunmuştur. Pir Hüseyin’in 1362’de Bayburt ve Erzincan’da başarılı olmasının
Trabzon’un yardımı ile gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği merak konusudur.
Pir Hüseyin Trabzon’a düşman değildi.

Sonuçta, 1379’da Trabzon’un evlilik yoluyla ittifak politikasının, çok
başarılı olduğu görülmektedir. İki komşu Türk beyliği, evlilik yoluyla akraba
oldukları imparatorluk ailesinin yönetimi altındaydı. Bu beylikler, Trabzon
yönetimi altındaki bütün Karadeniz kıyıları boyunca uzanan Limnia’ya kadar
ulaşan, Trabzon İmparatorluğu’nun güneybatı sınırlarında bulunuyordu.
Böylece Sivas’a düşman bir Pontus hattı kuruldu. Diğer taraftan, Sivas yönetimi
Erzincan’ı ele geçirmede başarısız oldu: Mutahharten, Ak-koyunlular’ın
yardımıyla şehre yerleşti. Mutahharten Burhaneddin’e kesinlikle düşmandı ve
sonunda bir Trabzon prensesiyle evlendi. Niksar’ın karayoluyla Erzincan ile
olan bağlantısı olduğunu hatırlatmak faydalı olacaktır.79 İmparatorluğa
muhtemel bir tehlike Koyulhisar ve daha sonra Şarki Karahisar’da faaliyette
olan Kılıç Arslan’dan gelebilirdi.

Yine de, başarı kısa süreli oldu. Burhaneddin Sivas’ta 1381 yılında80
sultanlığını ilan etti ve kendi gücünü sağlamlaştırdı ; Tokat’ı aldı ve Niksar’a
saldırdı.81 Hacı Emiroğulları ve Taceddin arasında savaş patlak verdi ve bu
savaşta Taceddin öldürüldü (24 Ekim 1386).82 Bunun üzerine, onun halefleri ve
Süleyman Hacıemiroğlu,83 Burhaneddin’in hakimiyetini tanımak zorunda
kaldılar.84 1389’da Kutlu Bey’in ölümünden sonra85 Mutahharten ve Ak-koyunlu

arasında anlaşmazlık çıktı. Ak-koyunlu bu anlaşmazlık yüzünden bir süreliğine
Burhaneddin’in hizmetine girdi.86 Bütün bu olayların Trabzon İmparatorluğu
için ciddi sorunlar doğurduğuna hiç şüphe yoktur. Fakat maalesef bu döneme
ilişkin teferruatlı Trabzon kaynağı mevcut değildir.

Her durumda, ciddi sonuçlara yolaçan olaylar meydana geldi: 1391’de
Osmanlılar Pontus bölgesine doğru ilerliyorlardı87 ve daha sonra Timur’un
Anadolu seferi meydana gelecekti.88 Küçük Asya’daki bütün küçük beylikler
gibi, Trabzon da Timur’un tarafında yer aldı. Trabzon, donanmasını Timur’un
yönetimine verdi ve Timur’a tabi oldu.89 Trabzon, Uzun Hasan’ın yanında yer
alarak sonuna kadar Osmanlı karşıtı bir politika izledi. Uzun Hasan Tebriz’in
Beyi olarak Bayburt ve Erzincan kentlerini kontrol ediyordu.

Trabzon’un politikalarını belirleyen değişmeyen bir faktör var mıydı?
Trabzon imparatorlarının en azından XIV. yüzyılda sahip oldukları devletin
güvenliğinin ötesinde, iki temel düşünceye sahip olduklarını düşünüyorum:
Pontus kıyılarından Bayburt ve Erzincan şehirlerine uzanan kervan yolunun
güvenliği ve Pontus kıyıları boyunca uzanan –irili ufaklı- limanların kontrolünü
sağlamak. Her iki düşünce de ticaretle bağlantılıdır. Trabzon; daima ticarî bir
merkez, Asya’dan Karadeniz’e ulaşan kervan yolunun pazarı ve Güney Rusya’ya
ve İstanbul’dan deniz yoluyla ulaşabilen liman olarak bilinir.90

Arap yazarlar, kentte yılda bir düzenlenen panayırlar olduğunu belirtir ve
kentin ticarî merkez olarak önemine işaret ederler.91 Trabzon’a karşı Selçuklu
sultanlarının bir seferi sırasında Güney Rusya ve Grek topraklarıyla olan
ticaretin kesintiye uğraması, Müslüman tüccarları büyük ölçüde etkilemiştir.92

Daha önce değilse de, kent bağımsız bir devlet olunca Cenevizliler ve
Venedikliler buraya yerleştiler ve kent diğer kentlerden gelen Avrupalı tüccarlar
tarafından sık sık ziyaret edildi.93 XIV. yüzyılda el-Ömeri, Trabzon
İmparatorluğu’nu, Kırım’a seyahat eden insanların sürekli geçiş yeri olarak tarif
eder.94

Görünüşte oldukça zengin olan Trabzon toplumunun net bir resmini
veren 1336 Trabzon yıldız falı dikkat çekmeye değerdir. Tüccarlar hakkında
ayrıntılı bilgiler veren kehanetler kaydedilmiştir. Seyahat eden tüccarlarla95
bazarlarda,96 mal satan küçük tüccarlar ise deniz yoluyla97 ithal ettikleri malların
satışıyla aracılık yapanlar arasında fark mevcuttur. Ayrıca, fiyatlardaki98
dalgalanmalarına, altın ve gümüşe olan talebe,99 parfüm fiyatlarındaki düşüşe,
incilerin ve balık fiyatlarındaki azalmalara da yer verilmiştir.100 Toprak
mahsüllerine ve mahalli üretime dair tahmini bir veri mevcut değildir. Açıkça,
Trabzon son zamanlarına kadar zengin bir antrepo ve büyük bir pazar olarak
kaldı. Aslen Trabzonlu olan Bessarion bu şehre yazdığı bir methiyesinde,
Trabzon’un sürekli fuarlara sahip göründüğünü, Trabzonlular’un sürekli olarak
ticari amaçla Pontus ya da Küçük Asya’dan Orta Doğu’ya karşılıklı olarak
seyahat ettiklerini kaydetmektedir.101

Tüccarlar genellikle diğer Küçük Asya şehirlerinden daha yüksek oranda
vergiyi ödemek zorunda oldukları için ticaret, Trabzon Devleti için oldukça
önemli bir gelir kaynağıydı.102 Diğer taraftan, Trabzon imparatorları kendi

toprakları içerisinde yabancı tüccarların güvenliğinden, yani yolların
güvenliğinden sorumluydu.103 Erzincan ve Bayburt hakimleriyle dostane ilişkiler
kurmak Büyük Komneneoslar için bir ihtiyaçtı. Bahsedilen her iki kentin
hakimleri de Trabzon toprakları içerisinden geçen kervan yolunun güvenliğinin
tehdit edebilirler veyahut da tüccarların Trabzon’a ulaşmasını engelleyebilirlerdi.
Bu sebepten, Trabzonlular, Bayburt ve Erzincan beyleri ile mümkün mertebe iyi
ilişkilerini geliştirmişlerdir. Trabzonlular ayrıca, bahsedilen kentlerin çevresinde
yerleşen Ak-koyunlu kabile reisleriyle ittifak kurmayı başarmışlardır.

Kervan yoluyla gerçekleştirilen ticaretin dışında, aynı zamanda, Karadeniz
kıyılarındaki limanlarda küçük ya da büyük oranlarda yapılan deniz ticareti de
vardı. Avrupa’dan dayanıklı büyük gemiler vasıtasıyla gelen ve giden; ya da
küçük gemiler yoluyla Karadeniz’deki limanların birinden diğerine ve buralardan
İstanbul’a kadar uzanan deniz yoluyla yapılan ticaret de mevcuttu.104 Yerel
üretimle Limnia ve Kerasunt105’tan (Giresun) şarap ya da fındık106 ilgili
kaynaklarda çok az bilgiler bulunmaktadır. Ancak, Kerasunt Limanı kaynaklarda
sıkça geçen Koloneia’nın şapı107 olarak bilinen diğer bir değerli metanın ölçeği
olarak bilinir. Şarki Karahisar, Sivas’a bağlıydı; fakat şap, Kerasunt’ta satılmaya
devam etti. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hacı Emiroğlu’nun bu limanı ele
geçirmesini engellemek için yapılan savaştan sonra, Büyük Komnenler, İbrahim
Hacı Emir’i ailenin bir üyesi yaparak yönetimleri altında tutmayı başarmıştı.
Daha sonra, Taceddin’i imparatorluk ailesi içerisine dahil ederek kıyıdaki
hakimiyetlerini daha da pekiştirmişlerdir.

Bu konuda az şey bilinmesine rağmen, ticaret yalnız Büyük Komenler’in
değil, aynı zamanda Sivas hakimlerinin de öncelikli meşguliyetlerindendir. Sivas

Ayas’tan Tebriz’e ve Suriye ve Mezopotamya’dan Kırım’a seyahat eden tüccarlar
tarafından takip edilen yolların ortasında bulunuyordu. Aslında Sivas tüccarlar
için, Karadeniz’e ulaşmak amacıyla bir kervan oluşturma yeriydi. Ayas’tan ya da
Kaffa’dan gelen Cenevizli tüccarların varlığı XIII. yüzyılda Sivas’ta tasdik
ediliyordu: Dahası, şehirde bir Ceneviz konsülü kurulmuştur.108 Sivas,
Venedikliler tarafından sık sık ziyaret edilmekteydi.109

Venedikliler ve Cenevizliler, 1343 yılında Kırım’dan çıkarıldıklarında, bu iki
deniz cumhuriyeti ve Tatarlar arasında barışı sağlamak için Eratna elçilerini
Han’a gönderdi.110 Bu hadise, Venedik, Ceneviz, Orta Anadolu ve Güney Rusya
arasındaki ticari ilişkileri aydınlatması ve Eratna’nın ticarete olan ilgisine bir
işaret olmasından dolayı önemlidir.

Burhaneddin’in faaliyeti İbnü’l-Esîr tarafından dile getirildiği gibi gözüpek
bir savaşçının çeşitli düşmanlara karşı sürekli savaşmasıdır. Bununla beraber,
Burhaneddin Tokat ve Amasya’yı fethetmek için bir kaç sefer düzenledi.
Sivas’ın Amasya’ya olan uzaklığı yaklaşık 200 kilometredir. Sivas’tan Amasya’ya
uzanan ve Tokat’tan geçen yol üzerinde Selçuklular tarafından inşa edilen yedi
kervasaray muhafaza edilmişti.111 Bu yapılar, yolun tüccarlar tarafından sıkça
kullanıldığını ve Tokat ile Amasya’nın önemli ticaret merkezleri olduklarını
açıkça göstermektedir.112 Tokat’tan başlayan yol Erzincan’a kadar uzanmakta ve
orada Tebriz’e giden kervan yoluyla birleşmektedir. Batıda ise, XIV. yüzyıldan
itibaren ticari bir merkez olarak gelişmeye başlayan Bursa’ya kadar
uzanmaktadır.113

Bu yüzden, Burhaneddin’in Tokat ve Amasya’yı fethetmek için bir çok kez
sefer düzenlemesi mantıklı bir şekilde açıklanabilir; Burhaneddin, bu yolu

kontrol altına almak dolayısıyla tüccarlardan toplanan vergilerden önemli bir
gelir kaynağı kazanmak istiyordu.114 Diğer yandan; Amasya, Niksar, Gölköy ve
Trabzon bölgelerinin idarecilerinin aralarında ittifak, Sivas’ın üstünlüğünü
tanımaksızın bu yolun kontrolünü elde tutmayı istemeleridir. Bütün taraflar için
bir tek önemli nokta kalmaktadır: Erzincan.

Kastamonu ve Sinop’a olan ilgisinin gösterdiği üzere, Karadeniz sahili
Burhaneddin’in ilgisini cezbetmiştir.115 Başlangıçta, Burhaneddin kıyı boyunca
ilerleyemedi. Çünkü Trabzonlular bu kısmı Taceddin ve Hacı Emir ile ittifak
kurarak koruyordu. Üstelik, Bafra ve Samsun’un küçük idarecileri Sivas’a karşı
dost olmadıkları gibi, Niksar hakimini desteklemekteydiler.116 Çok geçmeden
Osmanlılar ortaya çıktı ve Samsun’a kadar kıyı bölgesini fethettiler.117 Aynı yıl,
daha sonra Sivas’a vassal olacak olan Süleyman Hacı Emiroğlu Giresun’u
zaptetti. Burhaneddin, bu hadiseye olağanüstü önem verdiğini göstermek için
başkentinde özel kutlamalar yaptı.118 Beylerinden birine, derhal Şarki Karahisar’a
büyük bir kale inşa etmesi için emir verdi.119

Bununla beraber, Burhaneddin ve Osmanlılar Güney Karadeniz kıyılarını
fethe koyulduklarında, her iki grup için de artık çok geçti; Timur, Küçük
Asya’da görünmüştü bile.

Dipnotlar 


* Elizabeth A. Zachariadou “Trebizond and Turks (1352-1402)”, ‘Αρχεϊον Πόντου, “Black Sea”,Birmingham, 18-20 Mart 1978, Atina 1979, pp. 333-358.
** Arş. Gör. Dr. Murat Keçiş, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı. e-mail: muratkecis@mynet.com
* Kısaltma listesi için metnin sonuna bkz.
1 A. A. Vasiliev, “The Foundation of the Empire of Trebizond,” Speculum II (1936) p. 3-37; O.Lampsides, “Περί τήν ‘ίδρουσιν τού κράτους τών μεγάλων Κομνηνών,” ‘Αρχεϊον Πόντου,    31 (1971-1972) 5-17; N. Oikonomides, “La décomposition de l’empire byzantin à la veille de 1204 et les origines de l’empire de Nicée: à propos de la « Partitio Romaniae »,” XVe Congrès International d’Etudes Byzantines, Athènes 1976, Rapports et co-rapports, Histoire I.
2 Turan, Selçuklular, s. 302-307, 357-363; Yazar, Trabzon ve Kırım’a (Osman Turan, bu seferin 1228 yılında yapıldığını belirtmiştir) karşı düzenlenen akınlar hakkında bilgi vermiştir. Bu konu hakkında bkz. dipnot 3.
3 Cahen, Turkey, s. 125, Cahen, 1223 yılında Trabzon’a muhtemelen Mugiseddin Tuğrulşah’ın saldırdığını yazmaktadır. Karşılaştırınız : Aynı Yazar, “Le Commerce anatolien au début du XIIIe siècle”, Mélanges Louis Halphen, Paris 1951, s. 95 ve ayrıca, “Questions d’histoire de la Province de Kastamonu au XIIIe siècle”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 3 (1971) s. 150. Bryer, “Türkmens”, s.123’de bu konuya ayırmışlardır. Olayları rapor eden iki Trabzon kaynağı, bu yıl Trabzon’a Selçukluların saldırdığını açıkça göstermektedir. Düşman sadece Melik olarak isimlendirilmez; (Panaretos’ta s. 61) « Melik Sultan » olarak vasıflandırılır; Fontes, s. 117’da ise, Büyük Sultan Alaaddin’in oğlu Melik Sultan olarak belirtilmiştir. Ayrıca, Melik Sultanın Konya’dan ayrıldığı ve
onun Malatya ve Sivas’tan ordusunu topladığı kaydedilmiştir: Fontes, s. 118 ve 122; sonunda Melik’in özellikle Konya, Erzurum ve Germiyan ülkesinde yaşayan Türklerin sembolü olduğu belirtilmiştir. (τών Καρμιανών: Germiyanoğlu’ndan ilk bahsedilmesi): Fontes, s. 131. Turan, Selçuklular, s. 361-363’de bu olayları daha doğru bir şekilde vermiştir. Ancak, olayların 1228’e gerçekleştiğini bildirmektedir. Fakat iki Trabzon kaynağının verdiği tarih 6731=1222/23’dür; Panaretos bu olayın I. Andronikos’un iktidarının ikinci yılında -ki bu tarih 1223’dür
gerçekleştiğini ilâve eder.
4 Fontes, s. 131; Turan, Selçuklular, s. 362.
5 B. Spuler, Die Mongolen in Iran, Berlin 1968, s. 65. Ancak, 1335 yılında İlhanlı Ebu Said’e vergi ödeyen bölgeler ve beylikler arasında Trabzon kaydedilmediğini hatırlatmakta fayda vardır. Spuler, a.g.e., s. 322-326.
6 Marie Nystazopoulou, “La dernière reconquête de Sinope par les Grecs de Trebizonde (1254- 1267),” Revue des Études Byzantines, 22 (1964), s. 241-249; Yazar, Selçuklu politikalarını inceleyerek Sinop’un Trabzonlular tarafından fethini açıklamaya çalışmıştır; fakat, Anadolu, bu yıllarda Moğol kontrolü altındaydı ve belki de bu olayın açıklaması, Trabzon ve Moğollar arasındaki ilişkilerde bulunabilir. Durum böyle olsa da, Trabzonluların Sinop’u fethi geçici olmuştur ve bu önemli liman kenti, Moğolların Anadolu valisi Pervane’ye yarlıg olarak verilmişti. Bkz. Nejat Kaymaz,Pervane Mu’inüd-din Süleyman, Ankara 1970, s. 111-122.
7 P. Wittek, “Deux chapitres de l’histoire des Turcs de Roum,” Byzantion, 11 (1936), s. 285-319;Aynı yazar, The Rise of the Ottoman Empire, London 1958, s. 29-37.
* “Pontos (ποντος) kelimesi ilk olarak Homeros’ta geçmektedir. Ozan Homeros, “Pontos” sözcüğünü hem geniş ve büyük denizler hem de kendi başına deniz anlamında kullanmıştır. Ancak eserlerinde Karadeniz’den bahsetmediği için, burayı ne şekilde adlandırdığı bilinmemektedir. Homeros dışındaki yazarlar ise, antikçağın en büyük denizi olarak düşündükleri Atlantik Okyanusu’nu nitelerken deniz anlamına gelen pontos ifadesini kullandıkları gibi, Karadeniz’i de ikinci bir okyanus olarak algılamışlar ve ona sadece “Pontos” demişlerdir. Bununla birlikte Pontos (ποντος) terimi Hellen kökenli bir kelime değildir. Pont yada Bent kökünden türetilmiştir. Karadeniz Havzasında ikamet eden Thrakia ya da Armenia dillerinden Hellenceye adapte edilmiş olduğu düşünülmektedir. Yol ya da geçiş yeri anlamında olabilir. Latince’deki Pons (köprü) ile aynı kökten gelmektedir. Bu bakımdan Pontos sözcüğünün temel anlamı, deniz üzerindeki yol, deniz yolu, zaman içinde deniz anlamı kazandığı sanılmaktadır. Öyle ki, Karadeniz ile çeşitli nedenlerle ilişkiye geçen Hellenlerin buraya verdikleri Pontos ismi, bu deniz kıyısında ikamet eden otokton halkın kullandığı dilden kaynaklanıyor olsa gerekir. Pontos kelimesi öznel olduğu kadar Hellespontos (Ελλησποντος) ve Propontis (Προποντις) örneklerinde olduğu gibi
özel denizler için de kullanılmıştır. Şiirsel anlatımlarda ise, Pontos’un genel anlamının deniz olarak
kullanıldığı görülür.” Murat Arslan, Roma’nın Büyük Düşmanı Mithradates VI Eupator, İstanbul 2007, s. 2-3. Ortaçağ’da Pontus bölgesinin sınırlarını tam olarak çizebilmek oldukça güç olmakla birlikte genel hatlarıyla bugünkü Doğu Karadeniz bölgesini kapsamaktadır.[Çevirenin Notu]
8 İ. H. Uzunçarşılı, “Sivas-Kayseri ve dolaylarında Eretna Devleti”, Belleten, 32 (1968) s. 161-176;Spuler, Die Mongolen in Iran, s. 129-137; Sp. Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, Berkeley-Los Angeles-London 1971, s. 139-140; Encyclopedia of Islam, “Eretna” (Cl. Cahen tarafından yazılan madde).
9 R. Morozzo della Rocca, Notizie da Caffa, Studi in Onore di A. Fanfani, v. III, Milan 1962, s.227: “Ratana est dominus tocius Turchie Maris Maius.”
10 Yücel, Burhaneddin, s. 22-23; Bu kayıt Takvimler, s. 73’de verilmiştir. Ayrıca Takvimler’de 1365/66’da belirsiz bir şekilde değil de, 1365 Eylül ayında Mehmed’e suikast düzenlendiği yer almaktadır.
11 Trabzon’un doğu sınırı için bkz. M. Kuršanskis, “L’empire de Trébizonde et la Géorgie,” Revue des Études Byzantines, 35 (1977) s. 237-256 (özellikle s. 247-256).
12 İbn-Ardaşir eserini Farsça yazmıştır: Aziz İbn Ardaşir Astarâbâdî, Bezm u Rezm, Türkiyat Enstitüsü, İstanbul 1928. Ben burada Giesecke tarafından yapılan Almanca geniş özeti kullandım. İbn Ardaşir bkz. Giesecke s. 6-12.
13 Bizans prensesleri ile Moğol Hanlarının evlilikleri için bkz. St. Runciman, “The Ladies of the
Mongols”, Είς μνήμην K. I. ‘Αμάντου, Athens 1960, s. 46-53.
14 D. M. Nicol, The Byzantine Family of Kantakouzenos (Cantacuzenus) c. 1100-1460, A Genealogical and Prosopographical Study, Washington 1968, s. 58-62.
15 Pachymeres, ed. Bekker, Bonn 1835, v. I, s. 520: ύπερηφάνει γάρ βάρβαρος ών...
16A. A. M. Bryer, “A Byzantine Family: the Gabrades c. 979-c. 1653”, University of Birmingham, Historical Journal 12 (1970) s. 164-187; ve A. Bryer- S. Fassoulakis-D. M. Nicol, “A Byzantine Family: the Gabrades, An Additional Note”, Byzantinoslavica 36 (1975) s. 38-45, Bu eserlerde Germanos III Gabras açıklanmamaktadır.
17 Pachymeres, a.g.e., s. 282: προσάπτοντες όνομα Περσικόν εξ αιτιας της ότι εκεινος το γενος το
συνεγγυς Λαξζος ην, το δ ανεκαθεν και Γαβρας ... προσεμωντο το γενος ‘ως εκειθεν όν ‘οπέτεν και τό
Περσικόν είναι διωμολογειτο…
18 Gregoras, ed. Schopen, Bonn 1829, v. II, s. 677-678.
19 Gregoras, a.g.e., s. 678: έγημε νόθον τού νέου βασιλέως Ανδρονίκου τού Παλαιλόγου θυγατέρα;
Trabzon “Barbarizmi” konusunda bkz. S. Karpov, “Trapezundskaja imperija v vizantijskoj
istoriceskoj literature XIII-XV vv.”, Vizantijskij Vremennik, 35 (1973) s. 154-164.
20 Panaretos, s. 70; evlenme hakkında bkz. Bryer, “Türkmens”, s. 134-135; J. E. Woods, The
Aqquyunlu, Clan, Confederation, Empire, Minneapolis-Chicago, 1976, s. 46-47.
21 Panaretos, s. 65, 66, 67; Ağustos 1340, Temmuz 1341, aynı yılın Ağustosu ve Temmuz 1343
(Ağustos 1341’de yapılan akın Bryer tarafından atlanmıştır. Bkz. Bryer, “Türkmens”, s. 144.)
22 Bu akın hakkında ikinci kaynak Livadenos’dur. s. 64-66 ve s. 223-225.
23 İbn-Ardaşir’e (Giesecke çevirisi, s. 32) göre, Ayna Bey satınalma yoluyla Erzincan emiri
olmuştur. Ayrıca bkz. Sümer, “Moğollar”, s. 127 ve genel bir değerlendirme için; Yücel,
Araştırmalar I, s. 66-69. Ayna Bey, Trabzon’a karşı diğer bir seferden birkaç ay sonra Haziran 1362
yılında ölmüştür: Takvimler, s. 81; infra, s. 349, n. 2.
24 Panaretos, s. 68: από τό Παιπερτ ο Μαχματ Εικεπταρις ile varia lectio Ερκεπταρις; Ερκεπταρις/
Rikabdar bkz. V. L. Menage, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 40 (1977) 159-160.
Bir rikabdar olarak Mehmed Bey’in Bayburt’un hakimi olduğunu iddia edebiliriz. Paneretos’un
transkripsiyonunda Μαχματ olarak geçen kisinin Mehmed Bey olduğu kesin değildir. Bu kişi
Mahmud da olabilir; Panaretos, s. 64’de Δεμιρτασις/Demirtaş olarak geçmektedir. Anadolu’da
Moğol hâkimiyeti döneminde kervan şehri olan Bayburt’ta, İlhanlı döneminde Emir Mahmud
tarafından bir medrese inşa edildiğini belirtmek gerekir: O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, İstanbul 1973, s. 31-42; Bayburt için bkz. R. H. Ünal, “Monuments Islamiques preottomans
de la ville de Bayburt et de ses environs”, Revue des Études Islamiques 40 (1972) s. 99-103
(bir harita ile beraber).
25 Çepniler (Bir Oğuz boyu) hakkında bkz. F. Sümer, “Anadolu’da Yaşayan Bazı Üç-Oklu Oğuz
Boylarına Mensup Teşekküller”, İktisat Fakültesi Mecmuası, II (1950) s. 441-453; Aynı Yazar,
Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, Ankara 1967, s. 318-323; Aynı Yazar,
Encyclopedia of Islam, Çepni mad.; Bryer, “Türkmens”, s. 132 ve 144, Bryer, Bozdoğan’ın
(ποσδογανες) Çepnilerin lideri olduğunu düşünmektedir. Bozdoğan ile ilgili bu tek açıklama
Panaretos’da s. 68’de yer almaktadır: Αμιτιωτων ό Τουραλπεκ και ό ποσδογανης και Τξιαπνιδες συν
αυτοις; Buradan Boz-Doğan’ın bir Amitiotes (Akkoyunlu) olduğunu güvenilir bir şekilde farz
edebiliriz.
26 Abu Bakr Tıhranî, Kitab-ı Diyarbakriyya, yay. N. Lûgal-F. Sümer, c. I-II, Ankara 1962-69; İslam
Ansiklopedisi, “Akkoyunlular”, mad. (Mükrimin Halil Yinanç).
27 Bryer, bu problemi analiz etmiştir. Bryer, “Türkmens”, s. 133; Ancak resmi kayıtlarda
Koustouganes’in Amitiotai hanedanının ilk üyesi olduğuna dair açıklama doğru değildir.
Panaretos’da (s. 63’de) Koustouganes’in adı, bir Amitiotes olarak sınıflandırmaksızın sadece bir
kez geçmektedir. Koutouganes’in adı Sgouropoulos’un şiirlerinde hiçbir şekilde görülmemektedir.
Dahası Bryer’in (Türkmens, s. 134) Amitiotai terimi altında yer ismi olarak Omidia’nın
görülmesine ilişkin hipotezi muhtemel değildir. Çünkü bu Türkmenlerin hareketinin kıyılardan
(Omidia’nın bulunduğu yer) Orta Anadolu’ya doğru olduğunu ima etmektedir. En azından XIV.
yüzyılın ilk yarısında Türkmenler Anadolu platosundan sınır bölgesinde yer alan kıyılara doğru
hareket halindeydiler. Bunun zıddını iddia edebilecek delil yoktur (en azından benim bildiğim
kadarıyla).
28 Hor. Trabizonde, s. 40.
29 İslam Ansiklopedisi, “Diyarbekir” mad. özellikle s. 618-621 (Mükrimin Halil Yinanç); Sümer,
Karakoyunlular, s. 33-34; Spuler, Die Mongolen in Iran, s. 351; Sümer, “Moğollar”, s. 109; Yücel,
Burhaneddin, s. 31.
30 Akkoyunlular hakkında bkz. İ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu
Devletleri, Ankara 1969, s. 188-198; İslam Ansiklopedisi, “Akkoyunlular”, mad. M. H. Yinanç;
Encyclopaedia of Islam, “Akkoyunlu” mad, (V. Minorsky); Başlıca Woods, Aqquyunlu, s. 38-43.
31 Bölgedeki Ak-koyunluların komşuları olan diğer Türkmenler aynı bölgeye doğru hareket ettiler:
Halep Türkmenleri İnaloğlu ve Köpekoğlu XIV. yüzyılda Tokat bölgesinde tasdik edildiler: Yücel,
Burhaneddin, s. 61, dipnot 8.
32 İslam Ansiklopedisi, “Akkoyunlular,” mad. (M. H. Yinanç); dipnot 6.
33 Sümer, Karakoyunlular, s. 26.
34 Bu yorum Y. Yücel tarafından önerilmiştir. Yücel, Araştırmalar I, s. 667; ayrıca bkz. Woods,
Aqquyunlu, s. 47-48.
35 Ducas, Historia Turco-Bizantina, ed. V. Grecu, Bucarest 1958, s. 163-165; Büyük Komnen Maria
ve Kutlu Bey’in oğlu olan Karayülük Osman, Alexios III ya da Alexios IV’ün bir kızıyla evlendi.
Aynı şekilde Uzun Hasan Trabzonlu bir prensesle evlendi: Bryer, “Türkmens”, s. 149, dipnot 146;
M. Kuršanskis, “Autour de la derniere princesse de Trebizonde: Theodora, fille de Jean IV et
epouse d’Uzun Hasan”, Αρχεϊον Πόντου 34 (1977-78) 77-87; Woods, Aqquyunlu, s. 100-101; ayrıca
Francesca Lucchetta, “L’ “affare Zen” in Levante nel primo cinquecento”, Studi Veneziani, 10
(1968) s. 109-219.
36 Panaretos, s. 72, 73, 74.
37 Panaretos, s. 51.
38 Panaretos, s. 63; Koustouganes hakkında bkz. s. 340, dipnot 3, supra; Fontes, s. 61-62; N. A.
Oikonomidès, “Σημειωμα περι των επιστολων Γπηγοπιου του Χιονιαδου,” Αρχεϊον Πόντου, 20
(1955) 40-42.
39 Panaretos, s. 63; Bryer, “Türkmens”, s. 143.
40 el-Ömeri tarafından Koustouganes/Küçdoğan ile Doğancık olarak açıklanan tanımlama
mantıksız görülmektedir: s. 350; Panaretos tarafından verilen ismin formunda bir değişiklik
olabilir ve bundan sonra Trabzon imparatoru, Koustouganes’i serbest bıraktığı varsayılabilir.
41 Panaretos, s. 64.
42 Panaretos, 72; Türkler tarafından Kerasunt’un, 1341’den kısa bir süre önce gerçekleşen, geçici
bir fethi Livadenos tarafından kaydedilmiştir, s. 79; Aynı dönemde Trabzon’a Ak-Koyunluların da
saldırdığı bilinmektedir; supra, s. 339; Fakat Ak-Koyunlu akınları Trabzon’un batı sınırlarına kadar
ulaşmamıştır. Bu sebepten ötürü Chalybia’daki Türklerin Kerasunt’un fethine katkıda bulunduğu
düşünülebilir.
43 Bak. Infra, s. 351.
44 Giesecke, s. 67; Yücel, Burhaneddin, s. 91; infra s. 345, dipnot 4.
45 Bryer, “Türkmens”, s. 132 ve harita, bu bölgede bulunan bir kaleden (Gölköy Kilise Kale)
bahsetmektedir: Burası Panaretos (s. 73) tarafından açıklanan Hacı Emir’in 'οσπιτόκαστρον
olmalıdır. Hacı Emirin hakimiyeti Οιναϊον/Ünye ile ilgilidir; Bu varsayım kaynaklar tarafından
desteklenmemektedir. Panaretos (s. 68) kim tarafından gerçekleştirdiğini belirtmeksizin 1346/7’de
ele geçirildiğini kaydetmektedir. Zaten bu geçici olmuştur. Ünye uzunca bir süre Trabzon
hakimiyetinde kaldı: 1379’da Taceddin’in prenses Eudokia ile düğünü 1379’da Ünye’de
gerçekleşti, Panaretos s. 79. Timur’un seferinden sonra (Clavijo, s. 79) Grek bir yöneticinin
hakimiyetine girdi. Diğer taraftan İbn Ardaşir, Ünye’yi Hacı Emir’in hakimiyetinde bir yer olarak
açıklamaz; buranın ismi Giesecke’de görülür, s. 66 ve 85. Fakat, İbn Ardaşir’in metninde bu kayıt
bulunmaktadır: Bu konuda İbn Ardaşir’in metnini benim için kontrol eden Prof. W. Millward’a
teşekkür ederim. Bu yüzden, Hacı Emir Beyliği, Bryer’de doğru bir şekilde belirtilmemiştir.
“Türkmens”, aynı yer (s. 132) metin ve harita; Bryer alternatif bir yer önerir. Gölköy Kilise Kale
daha mantıklı gözükmektedir.
46 Giesecke, s. 110.
47 İlk yer Leona olarak isimlendirilir, Clavijo, s. 73, Βουνά bugün Vona; bkz. Bryer, “Maps”, s.
104; Aynı yazar, “Türkmens”, s. 131; ayrıca bu yerin belirlenmesi için A. Delatte, Les Portulans
Grecs, II, Complements, Bruxelles 1958, s. 33. İkinci yer Clavijo’ya (s. 73) göre Bazar-su “bocca de
un Rio” olarak görülen nehrin yakınında Stoma’da (Grekçe Στόμα: ağız) bulunmaktadır. Stoma
buyük ihtimalle Vesconte’nin haritasında San Thomas’ta bulunan yer: Bryer, “Maps”, s. 105; ve A.
Delatte, Les Portulans Grecs I, Bruxelles 1947, s. 238. Bryer, “Maps”, s. 104, Clavijo’nun Le Strange
tarafından yapılan tercümesi yanlış yönlendirilerek başka bir kaynakta yer almayan, Santo
Nicio’nun yerini açıklar.
48 Clavijo, s. 73: Caçamir, caçamia; Bryer, “Türkmens”, s. 129-130, Le Strange tarafından yapılan
tercümeye dayanarak bir soru işaretiyle bu beyi Taceddin’in takipçisi ve Altamur olarak açıklar.
Taceddin’in halefi için bkz: s. 351, dipnot 4.
49 Clavijo, s. 74. Bryer, “Türkmens”, s. 131, Kerasunt’tan Trabzon’a seyahatinden neredeyse üç
gün sonra aldığı için Clavijo’nun verisini kabul etmekte tereddüt eder. Anacak Clavijo’nun
seyahati hava şartlarının kötü olmasından dolayı uzun sürmüştür (“fizo tienpo conrario”, “el
viento era contrario”, “e el viento fué contrario” vb.)
50 Taceddin hakkında bkz. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 341, dipnot: 3, s. 153-154; Başlıca
çalışma, Oğuz, Taceddin oğulları.
51 Panaretos, s. 74 ve 78: “Του τζαλαπη Τατζατινη” , “Του Τατζιατινη τζιαλαπη”; Kutlu Bey ve
Hacı Emir Panaretos’ta (s. 70, 72, 74, 76) sadece αμηρας lâkabıyla geçer. Çelebi hakkında bkz. P.
Wittek, Der “Beiname” des Osmanischen Sultans Mehemmed I, Eretz-Israel v. 7 (1963), L. A. Mayer
Memorial Volume, s. 144-157.
52 İskefser hakkında bkz. Fr. Taeschner, Das anatolische Wegenetz nach osmanischen Quellen, Leipzig
1924. V. II, s. 54; Ayrıca aynı bölgedeki Iskefserturaç ve Iskefser Fındıcak yerlerinin isimlerini
karşılaştırınız: Türkiye Ansiklopedisi, “Reşadiye” karşılaştırınız, yukarıda s. 344, dipnot 1. Sonusa
(bugün Taşova) Taceddin’in hakimiyetinde gözükmektedir. Giesecke, s. 64. Bu yer İbn Battuta (s.
436) tarafından açıklanmıştır; R. Hartmann, Zu Ewlija Tschelebi’s Reisen im oberen Euphrat- und Tigris-
Gebiet, Der Islam 9 (1919) 185-188; Ayrıca T. Gökbilgin, “15. ve 16. Asırlarda Eyâlet-i Rûm”,
Vakıflar Dergisi 6 (1965) s. 51-54.
53 Gisecke, s. 88.
54 Μερος εχουσα του Ποντου το χρατιστον, Strabon, ed. H. L. Jones, Cambridge Mass. 1954, v. V,
karşılaştırınız: 394-395.
55 İslam Ansiklopedisi, “Niksar”, (B. Darkot).
56 Panaretos, s. 80: ο εκ των Λιμνιων αμηρας.
57 Bryer, “Türkmens”, s. 129; Bryer’in haritasındaki Taceddinoğulları Beyliği’nin yeri doğru
değildir.
58 Paneretos, s. 74.
59 Bu mezarın kitabesi Oğuz tarafından yayınlanmıştır. Taceddin oğulları, s. 472.
60 el-Ömeri , s. 350; Oğuz, “Taceddin Oğulları”, s. 471.
61 Oğuz, “Taceddin Oğulları”, s. 471.
62 Amasya emiri, Eretna’nın oğlunun öldürülmesiyle suçlanan kişilerden biridir. Yücel,
Burhaneddin, s. 64-65, 80-84, 182.
63 Ünye hakkında daha fazla bilgi için bkz. yukarıda s. 344, dipnot 2; Taceddin’in Trabzonlu
prenses ile düğününün Ünye’de yapılmış olması, buranın Taceddin’in topraklarında yer aldığının
kanıtıdır.
64 Bu konuda bu makalenin 351. sayfasına bkz.
65 Panaretos, s. 76-77 ve 79: Γλιτζιασλανης, Χλιατζιασθλανης.
66 Giesecke, s. 29 ve 37-38; Yücel, Burhaneddin, s. 22, 27, 35; Karşılaştır: Sümer, Moğollar, s. 125.
Koyulhisar hakkında bak. Besim Darkot, “Koyulhisar”, İslâm Ansiklopedisi, c. V.
67 Panaretos, s. 77-78: 1369, 1373, 1374; Bu çarpışmalar 1368’de Chaldia’yı kuşatan Kılıç Arslan’a
atfedilebilir. Panaretos, s. 76-77.
68 Yücel, Burhaneddin, s. 47.
69 Yücel, Burhaneddin, s. 35-40.
70 Yücel, Burhaneddin, s. 38-39.
71 Panaretos, s. 79.
72 Panaretos, s. 79.
73 Clavijo, s. 86-87; Mutahharten hakkında bkz. Yücel, Araştırmalar I, s. 671-672.
74 Χοτζιαλατιφης, muhtemelen Hoca Latif, Paneretos’un 73. sayfasında Bayburt’un yoneticisi
anlamına gelen κεφαλή olarak iki kez zikredilmektedir. 1361 Nisanında Hoca Latif, Chaldia
bölgesinde bulunan τού Κούκου kalesine imparatorun hakimiyet kurmasını engellemiştir. (Bryer,
“Türkmens”, s. 145: Burada Bryer, Paneretos’un metninin yanlış bir çevirisini vermektedir.) τού
Κούκου muhtemeln bir kalenin adıdır. Temmuz 1361’de Hoca Latif, Maçka bölgesine yeni bir
akın girişiminde bulundu, fakat yenilgiye uğrayarak Maçkalılar (Ματζουκαϊται) tarafından
öldürüldü. Hoca Latif’in Libadenos’taki açıklaması için bkz. s. 111, karşılaştırınız: s. 230.
75 Paneretos, s. 74: Ayna Bey 1361 Ekiminde 16 gün boyunca Gonya kalesini kuşattı. Ayna Bey’in
bu akını aynı zamanda Takvimler’de (s. 81) de bahsedilmektedir: “Ayna Bey 1361 Ekiminde “Küği
Trabizon”u kuşattı.” Γόλαχα’nın ve Küğ-i Trabizon’un aynı yer oldugunu güvenli bir şekilde
tahmin edebiliriz. Fakat buranın tam yeri bilinmemektedir. Bryer, “Türkmens”, s. 145’de
Γόλαχα’nın Kolaşa olup olmayacağını tartışmaktadır. Kolaşa köyü Rize ve Trabzon arasında
bulunmaktadır: Bkz. Türkiye Ansiklopedisi, ‘‘Araklı’’ mad. Erzincan emirinin bu topraklara
saldırması ihtimal dışıdır ve bundan dolayı Γόλαχα/Kolana tanımlaması gerekli değildir.
Panaretos’un metninde (s. 77) Γόλαχα, Chaldia’yı kontrol eden önemli bir kale olarak
geçmektedir. Bu, bizi kervan yoluna yakın bir yerde bulunduğunu teklif etmeye yöneltmektedir.
Ayna Bey hakkında bkz. s. 339, dipnot 5.
76 Takvimler, s. 81; bu sorguladığımız olaylarla ilgili tek kaynaktır. Karşılaştırınız: Yücel,
Burhaneddin, s. 39, dipnot 101 ve Yücel, Araştırmalar I, s. 669-670; Pir Hüseyin’in Bayburt’taki
düşmanları ismen açıklanmıştır: Takvimler, s. 81; fakat bunların geçmişi hakkında hiçbir şey
bilinmemektedir. Pir Hüseyin Eratna’ya ait Şarki Karahisar’a karşı sefere girişmiştir: s. 336, dipnot
2; ancak 1362’de Pir Hüseyin’in bölgede göründüğünde farklı bölgelerin Sivas ile bağlantısı
gevşekti: Bu sebepten Pir Hüseyin ve Eratna’nın oğlu arasındaki ilişki hakkında fazla bir şey
söyleyemiyoruz.
77 Giesecke, s. 31-33; Yücel, Burhaneddin, s. 39-41; Karşılaştırınız: Woods, Aqquyunlu, s. 48.
78 Giesecke, s. 32; Trabzon imparatoru ve Kutlu Bey arasında iyi ilişkileri, imparatorun 1363
yılında eniştesini ziyaret etme girişiminde bulunmasıyla gösterilmektedir. Ziyaret Kara ölüm (veba
salgını) yüzünden iptal edilmiştir. Panaretos, s. 75. (Bryer, “Türkmens”, s. 145-146, burada Bryer
bu pasajın yanlış bir çevirisini verir.) Kutlu Bey, 1365 yılında Trabzon’u ziyaret etmiş, 1366 yılında
ise imparator Kutlu Beyi ziyaret etmiştir: Panaretos, s. 76.
79 Bu yol İbn Battuta’nın Amasya’dan Erzincan’a giderken takip ettiği yoldur; İbn Battuta, s. 436-
437.
80 Yücel, Burhaneddin, s. 59-63.
81 Yücel, Burhaneddin, s. 81-85.
82 Panaretos, s. 80’de bu olayın tarihini 24 Ekim Çarşamba 10. İndiksiyon 6895. yani 1386 yılı
olarak verir. Bu yıl da 24 Ekim Çarşamba günüdür. Bu yüzden Panaretos’un verdiği tarih daha
doğru gözükmektedir ve Yücel, Burhaneddin, s. 77-92’de verilen tarih gözden geçirilmek
zorundadır. Panaretos’un metninde küçük bir değişiklik yapılmalıdır. Daha kesin bir şekilde,
virgülün yeri değiştirilmelidir: “κατά τοϋ ετερου γαμβρου του Βασιλεως, νιου του εκ Χαλυβιας
Χατζυμυρη, του λεγομενου Σουλαμαμπεκ` yerine “κατα του ετερου γαμβρου του Βασιλεως νιου,
του εκ Χαλυβιας Χατζυμυρη, του λεγομενου Σουλαμαμπεκ. okunmalıdιr. Bryer, “Türkmens”, s.
148, dipnot 140’da virgülün yeri dolayısıyla yanlış yönlenmiştir ve Süleyman Hacıemiroğlu’nun
diğer bir Trabzon Prensesi ile evlendiğini düşünmüştür.
83 Taceddin’n 4 oğlu vardı: Mahmud, Alparslan, Kılıç Arslan ve Süleyman. Bunlar hakkında bkz.
Oğuz, “Taceddin oğulları”, s. 480-487. Taceddin’in bu çocuklarının annesi, Trabzonlu
karısındandı. Sphrantzes, ed. V. Grecu, Bucarest 1966, s. 80. Fakat bu çocuklar hakkında daha
fazla bir şey bilemiyoruz.
84 Giesecke, s. 66-67; Yücel, Burhaneddin, s. 89-91; Oğuz, “Taceddin oğulları”, s. 476-479.
85 Kutlu Bey’in mezarı Bayburt yakınlarında bir köy olan Sinur’dadır. Bkz. A. Ş. Beygu, Erzurum
Tarihi, Anıtları, Kitabeleri, c. I, İstanbul 1936, s. 255-256; G. Güreşsever-A. Altun, “Bayburt
köylerinde Türk Mimari eserleri”, Sanat Tarihi Araştırmaları 3 (1970) s. 33-47, adlı makaleyi görme
imkanım olmadı.
86 Yücel, Burhaneddin, s. 152-153.
87 Elizabeth A. Zachariadou, “Manuel II Palaeologos on the strife between Bayazid I and Kadi
Burhan al-Din”, (yayım aşamasında) [Bu makale daha sonra JOAS, XVIII (1980), s. 471-481’de
yayımlanmıştır. Ç.N.]
88 Timurlenk’in ordusu 1393’ün sonunda ya da 1394’ün başında Anadolu’ya henüz girmişti: Yücel,
Araştırmalar II, s. 166-167; Yücel’in tartışması 1394 Temmuz’unda, yaşanan diğer olayları da
kaydeden bir Venedik belgesine dayanmaktadır: “partes Basaiti molestantur ad presens ab
imperatorem Tartarorum”, S. Ljubić, Monumenta spectantia historiam Slavorum Meridionalium, v. IV,
Zagreb 1874, s. 332-334.
89 M. Mathilde Alexandrescu-Dersca, La Campagne de Timur en Anatolie (1402), Bucarest 1942, s. 52
ve 123-124. Timur’un tarafına geçen diğer Karadeniz Bölgesi beylikleri (Taceddin oğulları da
dahil) hakkında bkz. Yücel, Araştırmalar II, s. 171; Mutahharten’in rolü için bkz. Yücel,
Araştırmalar I, s. 692-716.
90 W. Heyd, Histoire du commerce du Levant au Moyen Age, v. II, Paris 1886, s. 92-107; Vryonis, The
Decline of Medieval Hellenism, s. 15-16; S. P. Karpov, “Trapezundskaja imperija i russkie zemli”,
Vizantijskij Vremennik, 38 (1977), 38-47; Aynı Yazar, “Osobennosti razvitija pozdnevizantijskogo
goroda emporija (Trapezund v XIII-XV vv.)”, Vizantijskie Ocerki, Moscow 1977, s. 79-106.
91 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, yukarıda s. 339, dipnot 6, s. 29-31; F. Sümer, “Saltuklular,”
Selçuklu Araştırmaları Dergisi, 3 (1971), s. 430-432.
92 İbnü’l-Esîr’den W. Barthold, Turkestan down to the Mongol Invasion, London 1958, s. 395.
93 Heyd, Histoire du Commerce, s. 352, dipnot 3; Grek tüccarlar (tahminen Trabzonlular)
Trabzon’dan Tebriz’e giden Ceneviz kervanlarına katıldılar: G. Forcheri, Navi e navigazione a
Genova nel trecento. II “Liber Gazarie”, Genoa 1974, s. 16 (Trabzon’dan Tebriz’e seyahat eden
Cenevizlilerin yabancıları yanlarına almalarına izin verilmezdi “exceptis Venetis et Grecis”).
94 el-Ömeri, s. 380.
95 Hor. Trap., s. 40: τοις εμποροις ταξιδια συχνα μετα κεπδους.
96 Hor. Trap., s. 40: τοις παζαριωταις ταχυτητα εις τας πραξεις αυτων.
97 Hor. Trap., s. 40: κερδος μαλιστα τοις μεταπρατουσι τα εκ της ταλασσης εξερχομενα.
98 Hor. Trap., s. 41: “μεταβολη προς ακριβειαν”, “ειδων ευθηνια”, «ωνης ακριβεια» vb.
99 Hor. Trap., s. 41: ζητησις αργυρου και χρυσιου.
100 Hor. Trap., s. 39: μυρεψικων, λιθομαργαρων, ιχθυωδων.
101 Sp. Lampros, Βησσαριωνος, Εγκωμιον εις Τραπεζουντα, Νεος Ελληνομνημων 13 (1916) 162-163
ve 187-188. Trabzon’un son günlerine kadar önemli ve zengin bir kent oldugunu çeşitli olaylar
göstermektedir: İmparatorun Cenevizlilere karşı kararlı tutumu hakkında bkz. N. Banescu, “Le
conflit entre Gênes et l’empire de Trébizonde à la veille de la conquête turque (1418-1449)”, Atti
V Congr. Intern. Studi Biz., 1939, v. I, s. 4-10; Ayrıca Floransalıların Trabzon’da imtiyaz alma isteği
konusunda Bkz. G. Muller, Documenti sulle relazioni delle citta Toscane coll’ Oriente cristiano e coi Turchi,
Florence 1879, s. 186-189 (1460 yılı). 1436-1438’de Trabzon ve İstanbul arasında ticari ilişkiler
hakkında bkz. V. Dorini-T. Bertelè, Il libro dei conti di Giacomo Badoer, [Rome] 1956, s. 14, 15, 25,
27, 29, 35, 39, (Trabzon’dan gelen ipek ve biber satın alınmasına dair bazı durumlar).
102 Tüccarlar tarafından Trabzon’dan iç bölgelere gönderilen ithal mallar için ödemek zorunda
oldukları bir gümrük vergisi vardı. (εν τοϋς έξω μερεσιν): D. A. Zakythinos, Le chrysobulle d’Alexis
III Comnène empereur de Trébizonde en faveur des Vénitiens, Paris 1932, s. 32 ve 54-61; ayrıca malların
ağırlığı ölçmek için ödemek zorunda oldukları ek bir gümrük vergisi: Zakythinos, a.g.e., s. 64-65;
Bu gümrük vergileri 1391’de ve 1394’te devam etmiştir: (G. M. Thomas- R. Predelli),
Diplomatarium Veneto-Levantinum, v. II, Venice 1899, s. 229-230 ve s. 250-251; Venediklilerin
Menteşe’de ve Aydın’da ağırlık gümrük vergisini ödemedikleri burada ilave edilebilir (non solvant
ponderationem): a.g.e., s. 295; Aydın ve Menteşe ile yapılan daha önceki anlaşmalar hakkında bkz.
Elizabeth A. Zachariadou, “Sept traites inedits entre Venise et les emirats d’Aydın et de Menteşe
(1331-1407)”, Studi Preottomani e Ottomani, Convegno di Napoli, 24-26 Settembre 1974, Napoli
1976, s. 229-240.
103 Διαφθλαττομενοι εν ολε τη χωρα της βασιλειας μου και τοις καστροις αυτης: Zakythinos, a.g.e., s.
31.
104 N. A. Oikonomides, Hommes d’affaires grecs et latins à Constantinople du XIIIe siècle (yayında).
105 M. Balard, Gêns et l’Outre-Mer I. Les actes de Caffa du notaire Lamberto di Sambuceto (1289-1290),
Paris-The Hague 1973, s. 307.
106 Bryer, “Türkmens”, s. 122, dipnot 26.
107 Fr. Balducci Pegolotti, La pratica della mercatura, ed. A. Evans, Cambridge Mass. 1936, s. 369: il
migliore allume che si lavori: Koloneia’nın şap madeni hakkında açıklamalar için: G. Bratianu,
Actes des notaires gênois de Péra et de Caffa de la fin du trezième siècle (1281-1290), Bucarest 1927, s. 88;
Balard, Gênes et l’Outre-Mer, s. 105; Renee Doehaerd, Les Relations commerciales entre Genesi la Belgique
et l’Outremont d’après les archives notariales génoises aux XIIIe et XIVe siècles, v. III, Bruxelles-Rome
1941, s. 1058-1059; Karadeniz’in şap madeni için Cenevizliler ve Sakız’lı Zaccaria arasındaki
anlaşmazlık; Pachymeres (Bonn) v. I, s. 420.
108 Heyd, Histoire du commerce, v. I, s. 298 ve v. II, s. 79 ve 93; Bratianu, Actes, s. 87 ve 169-170;
Balard, Gênes et l’outre-Mer, s. 246, 265, 358; Doehaerd, Les Relations, v. III, s. 760-761, 827-828,
828-829.
109 Pegolotti, Pratica, s. 63, 65, 91 ve 229’da Sivas şehrinin uzunluk ve ağırlık ölçülerini muadilini
diğer şehirlerle birlikte verir; ayrıca, Zibaldone da Canal, ed. A. Stussi-F. C. Lane-Th. E. Marston O.
Ore, Venice 1967, s. 110’da Ayas ve Sivas arasındaki eş değerliliği verir; Floransa ile Sivas’ın
ölçülerinin eş değerliliği hakkında bkz.: Fr. Borlandi, El Libro di mercantie et usanze de’i paesi, Torino
1936, s. 31.
110 Della Rocca, Caffa, yukarıda s. 336, dipnot 3, s. 277, 279.
111 M Kemal Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, Tarih Dergisi, 20 (1965) 141-170
(bir harita ile beraber).
112 İbn Battuta, s. 436, Amasya’nın “geniş caddeleri ve bazarları”ndan bahsetmektedir. Tokat
hakkında bkz. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, s. 28-31.
113 Yücel, Burhaneddin, s. 175-177; Yücel, Araştırmalar II, s. 163; Ancak XIV. yüzyılın ikinci
yarısında Osmanlılar ve Burhaneddin arasında anlaşmazlık yüzünden Bursa’ya ulaşan bu yolun
kullanılmadığı ilave edilebilir. XV. yüzyılda ticari bir merkez olarak Bursa’nın gelişmesi hakkında
bak. H. İnalcık, “Bursa and the Commerce of the Levant,” Journal of the Economic and Social History
of the Orient, 3/II (1960) s. 131-147. Osmanlı döneminde bu yolun önemi hakkında bkz. N.
Steensgaard, Carracks, Caravans and Companies: The Structural Crisis in the European-Asian Trade Trade
in the early 17th century, Odense 1973, s. 31-34; Ayrıca, Jean-Louis Bacque-Grammont, “Notes sur
une saisie de soies d’Iran en 1518”, Turcica, 8/II (1976), s. 237-253.
114 Pegolotti, Pratica, s. 28-29, Ayas ve Tebriz arasındaki yolda bulunan her bir kervanın ödemek
zorunda olduğu vergilerin uzun bir listesini vermektedir. XIV. yüzyılda Tebriz-Tokat yolunda
ödenen vergiler hakkında bak. Steensgaard, Carracks, Caravans and Companies, s. 31-34; bütün bu
vergiler büyük bir ihtimalle daha önceki yıllarda da vardı. Karamanlı topraklarından geçen kara
yolundan toplanan vergiler hakkında bkz. İnalcık, “Bursa”, s. 142-143; Türkmen kabilelerinin adı
vergilere verilmiştir. Chaldia, Kavazites dükünün para talep ettiğini Clavijo’nun rapor ettiğini
hatırlatmakta faydalıdır. s. 81: Clavijo ve onun arkadaşlarının cevabında ödemeyi reddetmişlerdir.
“que ellos non eran mercadores”.
115 Yücel, Burhaneddin, s. 111-112.
116 Yücel, Burhaneddin, s. 64-65 ve 111-112.
117 Yücel, Burhaneddin, s. 138.
118 Yücel, Burhaneddin, s. 148.
119 Yücel, Burhaneddin, s. 149.


KISALTMALAR
al-Umari: M. Quatremere, Notice de L’ouvrage qui a pour titre Mesalek alabsar fi memalek
alamsar, Voyages des yeux dans les royaumes des differentes contrees (ms. Arabe 583),
Notices et extraits des Manuscrits de la Bibliotheque du Roi, XIII (Paris 1835)
334-381.
Bryer, Maps: A. Bryer, “The Littoral of the Empire of Trebizond and two Fourteenth
Century Portolano Maps,” Αρχεϊον Πόντου 24 (1961) pp. 97-127.
Bryer, Türkmens: A. Bryer, “Greeks and Türkmens: The Pontic Exception,” Dumbarton
Oaks Papers, 29 (1975), pp. 113-149.
Cahen, Turkey: Cl. Cahen, Pre-Ottoman Turkey, tras. J. Jones-Williams, London 1968.
Clavijo: Fr. Lopez Estrada, Embajada a Tamorlan, estudio y edicion de un manuscripto del siglo
XV, Nueva Colleccion de Libros Raros o Curiosos, v. I, Madrid 1943.
Fontes: A. Papadopoulos-Kerameus, Fontes Historiae İmperii Trapezuntini I, reimpression
Hakkert, Amsterdam 1965.
Giesecke: H. H. Giescke, Das Werk des ‘Aziz Ibn Ardasır Astaraabadi, Eine Quelle zur
Geschichte des Spätmittelalters in Kleinasien, Sammlung orientalistischer Arbeiten, 2.
Heft, Leipzig 1940.
Hor. Trap. : Sp. Lampros, “Τραπεζουντιακόν ¨Οροσκόπιον τοϋ έτους 1336,” Νέος
Ελληνομνήμων, 13 (1916) 33-50. (Çevirenin Notu: Bu yıldız falının son yayını
hakkında bkz. Raymond Mercier, An Almanac for Trebizond for the Year 1336,
Corpus Des Astronomes Byzantins VII publié par l’Institut Orientaliste de
Louvain (Louvain-la-Neuve) Academia 1994. Ayrıca bu yıldız falının Trabzon
Tarihi açısından önemi hakkında yayımlanan makale için ise bkz. Rustam
Shukurov, “Horizons of Daily Interest” Byzantinische Forshungen, XXV (1999), p. 1-
14.)
Ibn Battuta: H. A. Gibb, The Travel of Ibn Battuta a.d. 1325-1354, v. II, Cambridge 1962.
Libadenos: O. Lampsides, Ανδρέου Λιβαδηνοϋ Βίος καί Έργα, Παράρτημα 7, Athens
1975.
Oğuz, Taceddin oğulları: M. Oğuz, “Taceddin oğulları,” Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi, 6 (1948), s. 469-487.
Panaretos: O. Lampsides Μιχαήλ τοϋ Παναρέτου περί τών Μεγάλων Κομνηνών,
Εισαγωγή-‘Εκδοσις-Σχόλια, Ποντικαί ‘Ερευναι 2, Athens 1958.
Sümer, Karakoyunlular: F. Sümer, Karakoyunlular, c. I, Türk Tarih Kurumu, s. VII, nr. 49,
Ankara 1967,
Sümer, Moğollar: F. Sümer, “Anadolu’da Moğollar,” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I
(1969), s. 1-147.
Takvimler: O. Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Türk Tarih
Kurumu, s. XI, nr. 7, Ankara 1954.
Turan, Selçuklular: O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Siyasî Tarih Alp Arslan’dan
Osman Gazi’ye, İstanbul 1971.
Yücel, Araştırmalar I: Y. Yücel, “XIV-XV. Yüzyıllar Türkiye Tarihi Hakkında
Araştırmalar,” Belleten, 35 (1971), s. 665-719.
Yücel, Araştırmalar II: Y. Yücel, “XIV-XV Yüzyıllar Türkiye Tarihi Hakkında
Araştırmalar,” Belleten, 37 (1973), s. 159-190.
Yücel, Burhaneddin: Y. Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti (1344-1398), Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları 201, Ankara 1970.











































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder