4 Eylül 2012 Salı

500 yıl önce de Türkiye'yi arkadan vurmuşlardı! -Abdullah Muradoğlu


  • Doğu ve Batı'nın kesişme noktası olan Türkiye'nin Batı'daki ilerlemesi hep Doğu'sundaki komşuları tarafından baltalandı. Timur kasırgası İstanbul'un fethini 50 yıl ileriye atarken, Uzun Hasan'ın ve torunu Şah İsmail'in firasetten yoksun politikaları yüzünden Portekizli sömürgeciler Hürmüz boğazını kolayca işgal ederek yüz yıl kontrol altında tuttular.


  • 16. yüzyılda İstanbul'u yeniden alarak eski Roma'yı ihya etmek isteyen Batılı güçler, Haçlı devletleri karşısında dimdik duran Osmanlı kalesini düşürmek için Doğu'muzdaki devletleri kullandılar. Osmanlı'ya çelme takmayı siyasi bir ihtirasa dönüştüren Akkoyunlu ve Safevi devletleri hem kendileri zevale uğradılar, hem bölgeye büyük zararlar verdiler.

  • Bir Özbek tarihçi, "Tarih boyunca nerede olduğunuz kim olduğunuzdan çok daha fazla öneme sahip olmuştur" demişti. "Küçük Asya" olarak da zikredilen Türkiye coğrafyası hem "nerede" olduğumuzu, hem de "kim" olduğumuzu aynı derecede önemli kılıyor.
    Devletler yıkılıyor, yenileri kuruluyor ama coğrafya hep aynı kaldığından tarihsel macera aynı noktalarda sürüyor. Batı'daki Osmanlı ilerlemesi Doğu'muzdan gelen saldırılarla baltalandı hep ve bugün de durum çok farklı görünmüyor.
    Yıldırım Bayezid'in Niğbolu'da kazandığı zafer Orta Avrupa'da büyük bir şok etkisi yapmıştı. Bizans başkenti İstanbul ise Osmanlı denizine hapsolmuş bir ada gibi kalmıştı ve düşmesi sadece an meselesiydi. Tam bu sırada, Doğu'dan gelen Timur kasırgası Osmanlı'yı mahvetti.
    Avrupa Timur'u "kurtarıcı" olarak karşılarken, İstanbul'un fethi de 50 yıl gecikti.. Alman tarihçi Stephan A. Fisher Galati, "Eğer 1402de Ankara civarında Türkler bozguna uğramasaydı Niğbolu seferi Macaristan için gerçekten bir felaket doğurmuş olacaktı" demişti. Macaristan, Avrupa'nın kilidiydi.
    Timur Anadolu'yu tarumar ettikten sonra çekip gitti ama Osmanlı'ya yeniden toparlanmak çok pahalıya mal oldu. Timur'un mirası olan İran ve Doğu Anadolu'da hüküm süren Akkoyunlu Devleti'nin de Osmanlı'nın bozguna uğratılması için Batı'da bir imkan olarak görüldüğünü belirtmeliyiz..
    OSMANLI'YA KARŞI ŞER CEPHESİ
    Akkoyunlu Uzun Hasan Trabzon'daki küçük "Grek İmparatorluğu" ile işbirliği yaptığı gibi "Papalık" nezdinde de girişimlerde bulunarak, Osmanlı karşıtı cepheyi tahkim etmek istedi. Dönemin güçlü devletlerinden Venedik, 1461'de Trabzon'un fethinden sonra Osmanlı'ya karşı Uzun Hasan'ı ileri sürmeyi bir dış politika aracı haline getirdi.
    Uzun Hasan'ın Avrupa'daki hıristiyan devletlere gönderdiği elçiler, "siz Batı'dan, biz Doğu'dan araya alıp, Osmanlı'yı ortadan kaldıralım" mesajını dolaştırıyorlardı. Venedik Senatosu 1471'de "Venedik-Akkoyunlu ittifakı"nı büyük bir çoğunlukla onaylayan Venedik, başta "Caterino Zeno" olmak üzere çok sayıda elçi Uzun Hasan'ın yanına gönderdi.
    Venedikliler Otlukbeli savaşından hemen önce Uzun Hasan'a gemilerle silah, cephane ve asker gönderdiler. Adel Allouche'nin "Osmanlı-Safevi İlişkileri" kitabında verdiği bilgilere göre Doğu Akdeniz'e 100 kadar savaş gemisi indirmişlerdi. Bu gemilerin büyük kısmı Venedik'e, geri kalanları ise Napoli Krallığı, Rodos Şövalyeleri ile Papalık'a aitti.
    Amiral Mocenigo idaresindeki donanma Silifke ve başka iki kaleyi işgal etti.. Bı sırada Venedik elçisi Zeno, Uzun Hasan'ı yanında idi. Doğu Akdeniz'deki donanmada bulunan Venedik elçisi Giosafat Barbaro 8 Haziran 1473 günü 'Kurku Liman'ından Uzun Hasan'a gönderdiği yazdığı mektupta şöyle diyordu:
    "Zat-ı şahanenizden şunu rica ederim. Buraya teşrif ediniz; yahut ordunuzdan bir müfreze gönderiniz ki donanmamızla birlikte Türkleri mağlup edelim. Biz sizin namınıza işe başlayarak Karaman sahillerinde Sigi ve Kurku'yu zaptetmiş bulunuyoruz. Teklif ettiğim gibi, Zat-ı Şahaneleri bu tarafa gelirlerse Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanı ile muvaffakiyet elde edilerek geçip İstanbul'u zaptedebiliriz. (..) Zat-ı şahanelerinin sözü geçen elçisi ile birlikte huzurunuza gelerek saygılarımı sunabilirsem Venedik Cumhuriyeti adına büyük hareketler yapmak üzere emrinize sayısız havan, ok atma aleti, tüfek, top ve pek çok başka malzeme ve yetişmiş her sınıftan askerler vereceğim."
    Zeno, Barbaro'ya gönderdiği mektuba göre Uzun Hasan Venedik donanmasının gerçekleştirdiği işgalleri zafer havası içinde davullar çaldırarak ilan ettirmişti. Uzun Hasan 17 Temmuz'da Barbaro'ya verdiği cevapta ise, müsterih olmalarını, Osmanlı üzerine 30 bin asker yolladığını bildirerek, Hıristiyan donanmasının sahillerde işgallere devam etmesini istemişti.
    UZUN HASAN İFLAH OLMADI
    Tufan Gündüz'ün Türkçeye çevirdiği Caterino Zeno'nun seyahatnamesinde yer alan bilgilere göre, Fatih Sultan Mehmet barış yapmak için Uzun Hasan'a elçi göndermişti. Ancak Akkoyunlu Sarayı'ndaki Venedikli Caterino Zeno ve hükümdarın eşi Despina Hatun Uzun Hasan'ı elçilerle görüşmemesi ve Osmanlı'yla savaşması için ikna etmişlerdi.
    Ağustos'un ikinci haftasında Osmanlı ve Akkoyunlu ordusu Otlukbeli'de karşı karşıya geldi. Akkoyunluların yanında bulunan Bizanslılardan Angiolello, Uzun Hasan'ın Osmanlı ordusunu görünce şaşırıp kaldığını, uzun zaman konuşamadığını, küfürle karışık "Bu ne deryadır!" dediğini nakleder.
    Walter Hinz'in "Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyt" başlıklı kitabında belirttiği gibi, Uzun Hasan'ın yenildiğini 20 Eylül'de öğrenen Barbaro büyük bir teessür içinde Doğu Akdeniz sahillerinden ayrılmıştı. Bu mühim teşebbüs, böylece Batı-İran ittifakı fiyaskoyla sonuçlanmıştı.
    Venedik kışkırtmasıyla Osmanlı'ya savaş açan Akkoyunlu Devleti bir daha iflah olmadı. Uzun Hasan yaşarken bile şehzadeler ve hanedan üyeleri arasında kavgalar başladı. Uzun Hasan 1478'deki vefatının ardından Akkoyunlu devleti büsbütün çözüldü. Müfrit şii akidesiyle yetişen Şah İsmail ise kuzenlerini bertaraf ederek 1500 başlarında "Safevi Devleti"ni kurdu.
    ŞAH İSMAİL DEDESİNİN YOLUNDA
    Rejim değişmiş, aktör değişmiş ama Osmanlı karşıtlığı eskisi gibi devam ediyordu. Üstüne üstlük Şah İsmail Şiilik propagandasıyla Anadolu içlerinde karışıklıklar çıkarıyordu. Şah İsmail anne tarafından dedesi Uzun Hasan gibi Venedik ile ittifak kurmak için 1505 sonlarında elçiler göndermişti.
    Şah İsmail Papalık ve Macaristan dahil, Avrupa'da Osmanlı karşıtı Hıristiyan devletlerle gizlice ittifak girişimlerinde bulunmuştu. Haçlı Seferleri sırasında Kudüs'te kurulan Saint Jean Şövalyeleri(Rodos Şövalyeleri) ile görüşen Şah İsmail, Kutsal Roma Cermen İmparatoru V. Charles'e mektup göndererek Osmanlı'ya birlikte saldırmayı bile teklif etmişti.
    Çaldıran Savaşı'nda yenilen Şah İsmail, Hürmüz boğazı çevresinde askeri garnizon kurarak bölgeyi haraca bağlayan Portekizlilere de 1515'de iki kez elçi göndermiş, Osmanlı'ya karşı hıristiyanların yardımı istemişti. Portekizliler 100 yıl kadar Fars körfezinin girişini kontrol altında tuttular.
    Alman tarihçi Stephan A. Fisher Galati'nin ifade ettiği gibi Yavuz Sultan Selim İran ve Mısır seferleriyle arkasını sağlama almış, oğlu Kanuni de Batı'daki ilerleyişi böylece sürdürebilmişti.
    ROMA'YI YENİDEN İHYA EDECEKLERDİ!
    Belgrad'ın fethinden sonra, Akdeniz'de hıristiyanlık aleminin kalesi sayılan Rodos'un fethi Orta Avrupa'nın geleceğini karartmıştı. 1526'daki "Mohaç Savaşı" da Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Macaristan'ın Macar olmayan kralı II. Louis kaçarken bir bataklıkta boğularak öldü. Viyana'ya giden yolun köşe taşı olan Budin kalesi de Osmanlı'ya geçti.
    II. Louis(yahut II. Lajos), Kutsal Roma-Cermen İmparatoru V. Charles'in eniştesiydi. Louis'in kız kardeşi de V. Charles'in Avusturya arşidükü olan kardeşi Ferdinand ile evliydi. Macar asiller meclisi(Diyet) Osmanlı yanlısı Yanoş Zapolya'yı, Macarların bir kısmı da II. Louis'in eniştesi I. Ferdinand'ı kral olarak tanıdıklarını ilan ettiler, vesaire.
    "Türk cihadı ve Alman Protestanlığı" başlığıyla Türkçeye çevrilen kitabında Fisher Galati,Osmanlı ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nu, ilkini Batıya doğru genişleyen bir Doğu devleti, diğerini ise Doğuya doğru genişleme eğilimi gösteren bir Batı devleti olarak tarif eder.
    V. Charles'in dedesi Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Maxmillan İstanbul'a kadar ilerlemek suretiyle imparatorluğu ihya etmek emelindeydi. Torunu V. Charles de dedesinin siyasi mirasını devralmıştı.
    Bunları anlatıyoruz ki tarihten hissemize düşen dersleri çıkaralım, hem kendimiz hem komşularımız sorunlarımızı aramızda çözelim, tarihte yaşanıp sınandığı gibi olmazları oldurmaya çalışmayalım.
    Uzun Hasan'ı Despina Hatun yoldan çıkardı!
    Venedik ile Akkoyunlu Devleti arasındaki ittifak girşimlerinde Uzun Hasan'ın eşi Despina Hatun büyük bir rol oynamıştı. Venedik'in Akkoyunlu Devletine gönderdiği elçilerden Caterino Zeno ile Despina Hatun arasında sıhriyet ilişkisi vardı.
    Hatırlatalım, Uzun Hasan'ın eşi, Fatih Sultan Mehmet'in ortadan kaldırdığı Trabzon Rum İmparatorluğu hanedanından idi. Uzun Hasan Osmanlı'nın Trabzonu fethetmemesi için çok uğraşmış, annesini bile elçi olarak Fatih'in yanına göndermişti.
    Venedikli asilzade bir aileuye mensup olan Caterino Zeno, Despina Hatun'un kızkardeşinin oğluydu. Gerçek adı Katerina Kommena olan Despina Hatun Trabzon İmparatorlarından Kalo İonnes'in kızıydı. Mutaassıp bir Hıristiyan olarak biliniyordu. Despina Hatun'un kızı Marta(Alemşah Begüm) ise Şah İsmail'in öz be öz annesidir.
    Despina Hatun, kocası Uzun Hasan'ı daha Trabzon düşmeden evvel Papalık ve Venedik ile ittifak yapması için sıkıştırıyordu. Öyle ki Uzun Hasan kalabalık ve gösterişli bir heyeti Roma'ya göndermişti. Uzun Hasan'ın elçileri Papalık ve diğer devletlere aynı anda Osmanlı'ya savaş açmaları halinde, Akkoyunlularında da Doğu'dan sefer açacağı teminatı vermişlerdi.
    Trabzon fethedildikten sonra intikam hisleriyle yanıp tutşuşan Despina Hatun uzun Hasan'ı yine Avrupa devletleriyle ittifak yapması için telkinlerde bulunmaya devam etmişti. Bu çabalar Uzun Hasan'ı yoldan çıkardığı gibi Akkoyunlu devletinin sonunu getirmişti.
    Tarihçi Tufan Gündüz'ün belirttiği gibi Zeno'nun 1471'de Uzun Hasan'a gönderilmesindeki maksat Osmanlı'nın Doğu'dan ve Batı'dan yapılacak taarruzlar ile ortadan kaldırılması için bir ittifak anlaşması yapmak idi.
    "Hepimiz bir olup Osmanlı'ya saldırmalıyız"..
    Şah İsmail, Çaldıran savaşını kaybettikten bir müddet sonra, 1518 sonlarında Kutsal Roma İmparatoru V. Charles'e Osmanlı'ya karşı savaşmak için, "Peter Kardeş"(Ferer Petrus) lakaplı, Lübnanlı bir Maruni hıristiyanla mektup gönderdi.
    Mektupta Şah İsmail, V. Charles'e şöyle sesleniyordu:
    "Eğer Allah isterse bu mektup sizin elinize ulaşır. Biliniz ki , Ferer Petrus Macaristan kralı tarafından bir mektup ile bizim yanımıza geldi. Biz de o mektubu büyük bir memnuniyetle okuduk. Şimdi adı geçen Ferer Petrus'u bu mektubun taşıyıcısı yaptık. Ümit ediyorum onun ulaşması sizi mutlu edecektir. Sizden ısrarla, benim dileklerimi dikkate alacağınız bekliyorum. Biz Nisan ayında, birlikte iki taraftan ortak düşmanımız olan Osmanlı Sultanına saldırmalıyız.
    İsveç kralının yolladığı bir elçi de Tebriz yolundan yanımıza gelmişti. Onun aracılığıyla bir elçi de İsveç kralına bir mektup gönderdim. Ama şimdiye kadar bir cevap gelmedi. Osmanlı ahalisinden işittiğime göre Hıristiyan krallar birbirleriyle savaş halindelermiş. Bu şaşılacak bir şeydir. Çünkü bunların birbirlerine karşı çıkışları düşmanın cesaretini arttırır. Bu yüzden Macar kralına gönderdiğim mektupta Avrupa krallarıyla düşmanlık yapmaktan kaçınmasını yazdım.
    Biliyorum ki o (Osmanlı Sultanı) Yüce Kral ile savaşmak amacıyla asker topluyor ve bana elçi ve mektup göndererek bu hususta beni de müttefik yapmaya çalışıyor. Ama ben onun isteğini hemen reddettim. Zira sizin de söylediğiniz gibi, sevinçte ve üzüntüde sizin dostunuz olmayı istiyorum. Her kim ki müttefikini yalnız bırakır ve ona ihanet eder, Kadir ve Kahhar olan Allahın cezasına uğrar. Bununla birlikte, çok hızlı bir şekilde ordu hazırlayın.
    Sizin harekete geçmeniz için yeniden mektup yazmaya gerek kalmayacağını ümit ediyorum. Çünkü mesafe uzun, mektup yollamak zordur. Özellikle Osmanlı sultanı denizlere hakim olmuştur. Bu yüzden bu elçiden başka birini yollamak benim için uygun görünmemektedir. Elbette Osmanlı sultanına itimad etmeyin. Sultan, birlik , yemin ve sadakata itina göstermeyen biridir. Sizi ortadan kaldırma yolunda hiçbir şeyden geri kalmaz. Bu düşmanın ecdadı öylesine sözünde durmaz ki, Almanya ülkesinin büyük imparatoruyla katiyen doğru-dürüst konuşmayacaktır." (Bak: Tufan Gündüz, Son Kızılbaş: Şah İsmail).
    Mektup V. Charles'in eline geçtiğinde Şah İsmail de Yavuz Sultan Selim de vefat etmişti. V. Charles, 1525'de Şah İsmail'e elçi olarak Rodos Şövalyeleri'nden Jean de Balbi ile cevap göndermişti. Balbi 1530'a kadar bölgede dolaşmış, Halep ve Bağdat'ta bulunmuş, faaliyetlerini mektuplarla V. Charles'e rapor etmişti(Bak: Adel Allouche, Osmanlı-Safevi İlişkileri).

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder