29 Ağustos 2012 Çarşamba

Siyaset Bilimi 102: Faşizm-Serdar Kaya


Günümüzde her türlü baskıcı tavra atfen (ve bir parça keyfi olarak) kullanılan “faşizm” ifadesi, aslında belli bir yer ve zamanla özdeşleşmiş olan, çerçevesi belli bir siyasi kavram. Geçen hafta atıfta bulunduğum Siyaset Bilimine Giriş ders kitabı faşizmin tanımını şöyle veriyor: “Bir liderin (diktatör) ilkelerine, tek partili devlete, milliyetçiliğe, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin topyekün kontrolüne ve anayasadan ziyade keyfi güç kullanımına dayanan aşırı sağcı siyasi sistem.”
Bu tanımda öne çıkan beş kriterden hareketle faşist bir idarenin belirleyici özelliklerini şu şekilde detaylandırmak mümkün:
(1) Başta diktatöryel otoriteye sahip olan bir lider bulunacak ve siyasi rejimin niteliğinde bu liderin ilkeleri belirleyici olacak.
(2) Siyasi arenada tek bir parti bulunacak ve devlet ile bu parti arasında ciddi seviyede bir iç içe geçmişlik olacak. Ancak parti içi demokrasi bulunmadığı ve parti demek lider demek olduğu için, lider demek aynı zamanda devlet demek olacak.
(3) Liderin/partinin/devletin ideolojisi, milliyetçi bir ideoloji olacak.
(4) Lider/parti/devlet, totaliter bir kaygıyla, siyasetin yanısırasosyal ve ekonomik alanı da tamamen kontrolü altında tutacak.
(5) Ülkede bir anayasa varolsa bile, bu anayasa fiili olarak herhangi bir anlam ifade etmeyecek. Lider anayasanın üzerinde olacak. Dolayısıyla da, lider pragmatik nedenlerle herhangi bir karar aldığında, hiç kimse o kararın anayasaya uygunluğunu sorgulayamayacak – ya da sorgulamaya cesaret edemeyecek.
“Herşey Devletin İçinde”
İki savaş arası dönemin (1918-1939) Avrupasına özgü bir kavram olan ve doğal olarak Hitler ya da Mussolini gibi diktatörleri akla getiren faşizm, dönemin yerleşik ideolojileri olan liberalizm (sağ) ve komünizm (sol) ile arasına mesafe koyan ve kendisini Üçüncü Pozisyon adıyla bu ikisinin ortasında konumlandıran bir ideolojiydi.
Üçüncü Pozisyon ile kast edilen, liberalizmin özel teşebbüs prensibi ile komünizmin devletçiliğini birleştirmekti. Buna göre, faşist bir rejimde özel mülkiyet hakkı tanınacak, ancak işletmeler serbest piyasada birbirleriyle rekabet etmek yerine, devletin yaptığı planlar dahilinde işbölümü ve dayanışma içerisinde faaliyet gösterecekti. Zira esas olan, hep birlikte ahenk içinde çalışarak devlete hizmet etmekti. Dolayısıyla da grev ve lokavt gibi “ahenk bozucu” uygulamaların yasaklanması doğaldı. Mussolini’nin kurduğu Milli Faşist Parti, faşizmin bu çerçevedeki prensiplerini, “Herşey devletin içinde, hiçbir şey devletin dışında değil, hiçbir şey devlete karşı değil” sloganıyla özetliyordu.
Fasces (Değnekler Demeti)FaşizmFaşizm, adını fasces adlı bir sembolden alır. Kökeni Roma İmparatorluğu’na dayanan bu sembol, kurdelelerle birbirlerine sıkıca bağlanmış ince uzun ahşap değneklerden oluşur. Roma’nın birliğini simgeleyen bu değnekler demetinin başında ise, (lideri sembolize eden) bir balta bulunur.
Liderin balta, lideri takip eden kitlenin ise bu baltaya saplık eden ahşap değnekler ile sembolize edilmesi, bu noktada önemlidir. Zira aynı şekilde yontulmuş olan değnekler, lidere ve ideolojisine hizmet etmesi beklenen insanların tektipleştirilmeleri gerektiğini de ima eder. Bu ima, faşist bir toplumda gerek lidere gerekse ideolojisine muhalefetin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini de dışavurur.
Sonsöz
Faşizm, padişahlık ya da kraliyet ile mukayese kabul etmeyecek derecede ölçüsüzleşebilen bir siyasi sistemdir. Zira bir padişah ya da kralın otoritesi, çoğu zaman ülkede yer alan diğer yerleşik kurumlarla dengelenir. Osmanlı’daki ilmiyyeseyfiyye ya dameşihat-ı İslamiye, bu çerçevede düşünülebilir. Faşist diktatör ise, kanun da dahil olmak üzere herşeyin üzerindedir. Mussolini’nin faşizmin ne olduğu yönündeki bir soruya “Ben o an ne düşünüyorsam odur” cevabını verebilmiş olması, bu nedenle önemlidir.
*       *       *
Kemalizm Notu
Kemalizm’in 1930′lu yıllarda yazılan (CHP programları gibi) kendi birincil kaynakları incelenirse, altı oktan halkçılıkdevletçilikve milliyetçilik ilkelerinin, yukarıdaki uygulamalara bire bir karşılık geldiği görülebilir. Zira Kemalist literatürde halkçılık, (zannedilenin aksine) “halktan yana olmak” gibi bir anlamda kullanılmaz; işbölümü ve dayanışma esasına dayanan ekonomik bir anlam ifade eder. Devletçilik ilkesi, devlete biçilen planlayıcı rol ile ilgilidir. Milliyetçilik ise, birliği sağlayacak olan ideoloji durumundadır.
İdeolojideki bu örtüşme, semboller için de geçerlidir. 1930′lu yıllarda, ok simgesinin Macar ve İspanyol faşist partileri tarafından kullanılıyor olması ya da “şef“, “il duce“, “Führer” gibi kelimelerin hepsinin “lider” anlamına gelmesi, bu konuda ilk akla gelenler. Türkiye’de 1930′ların tarihi daha objektif bir şekilde incelenirse, o dönemde yapılmış olan ve bugün hayretle karşılanan kafatası ölçümleri gibi uygulamalarının aslında hiç de şaşırtıcı olmadığı anlaşılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder