19 Ağustos 2012 Pazar

Ayasofya’da İlk Cuma Namazı - Erhan Afyoncu


559 yıl önce kılınan cuma namazıyla Ayasofya 481 yıl süreyle namaz kılınan bir mabet olmuştu. 29 Mayıs 1453 sabahı gün ağarmadan genç padişahın emriyle “Allah, Allah” diye bağırarak saldıran askerlerin sesleriyle son hücum başladı. Hiç durmadan çalan mehter askeri coşturuyordu. Bizanslılar bu seslere karşılık vermek için şehirdeki bütün kiliselerin çanlarını çalmaya başladılar.
Kehanet boş çıktı
Osmanlı askerleri Topkapı-Edirnekapı arasındaki bir yerden şehre girmeye başlayınca Rumlar “şehir düştü” diyerek kaçmaya başladılar. Şehrin düştüğünü anlayan Rumlar, Ayasofya’ya koşmuşlardı. Rumlar, Ayasofya’ya sığınarak kendilerini meleklerin ve azizlerin koruyuculuğuna kendilerini teslim ettiklerine inanıyorlardı. Ayasofya’ya doluşan halk eski bir kehanetin gerçekleşmesini bekliyordu. Kehanete göre Türkler Çemberlitaş’a kadar gelecek, ancak burada bir melek gökten adalet kılıcını indirecekti. Melek bu kılıcı Konstantin Sütunu’nun yanında dikilen isimsiz ve gariban bir adama “Bu kılıcı al ve efendimizin intikamını al” diyerek verecekti. Bunun üzerine Türkler kaçmaya başlayacaklar, Bizanslılar da Türkler’i kovalayıp, şehirden atacaklardı. Ardından da Türkler’i İran sınırına kadar kovalayacaklardı. Ancak kehanet boşa çıkmış ve 29 Mayıs 1453′te İstanbul tamamen Türkler’in eline geçmişti.
Ayasofya’da ilk cuma
Şehir tamamen Osmanlılar’ın eline geçince artık Fatih unvanını kazanmış olan İkinci Mehmed şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya’ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketiyle Allah’a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya’ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak, bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı. Kilisenin içerisinde korku ile bekleşen Rumlar’ın emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini söyledi. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu büyük zaferi için dua edip, ardından Ayasofya’yı gezdi. Fatih, Ayasofya’yı gezdikten sonra, kısa sürede kilisenin namaz kılınacak hâle getirilmesini emretti. Türk-İslâm fetih geleneğinde fethedilen bir yerin en büyük mabedinin camiye çevrilmesi esastı. Fethedilen bir şehirdeki en büyük kilisenin camiye çevrilmesi aynı zamanda İslâm’ın zaferinin gücünü simgeliyordu. Ayasofya, 1 Haziran 1453′te ilk hutbeyi Akşemseddin’in okuduğu ve Fatih’in de katıldığı cuma namazıyla birlikte resmen camiye çevrildi. Müzeye çevrildiği 1934′e kadar da 481 yıl devamlı namaz kılınan bir Müslüman mabedi oldu.
Ayasofya bir Osmanlı külliyesi oldu
Ayasofya, ilk olarak ahşaptan ve bazilika şeklinde inşa edildi. Bu ilk bina 15 Şubat 360′ta resmi törenle açıldı. Ancak bu yapı 20 Haziran 404′teki bir isyanda kullanılmayacak derecede harap oldu. Ayasofya İkinci Thedosius tarafından yeniden inşa edildi. Bu ikinci yapı 10 Ekim 415′te ibadete açıldı ama bu ikinci bina da birincisi gibi 13-14 Ocak 532′de çıkan Nika İsyanı’nda yandı. Bunun üzerine İmparator Birinci Jüstinyen, dönemin iki ünlü mimarı olan Aydınlı Anthemios ile Milet-Balatlı İsidoros’a eski mabedin yerine gösterişli bir kilise inşa etmelerini emretti. İki ünlü mimar 532′de başladıkları inşaatı 537′de tamamladılar. 27 Aralık 537′de halkın da katıldığı gösterişli bir törenle Ayasofya resmen ibadete açıldı. Depremlerden zarar gören Ayasofya tarihinin en ciddi yağma ve saldırıyı 1204′te Latinler’in İstanbul’u işgalinde yaşadı. Atlarıyla Ayasofya’ya giren Latin şövalyeleri kilisede değerli ne varsa hepsini yağmaladılar. Bu yağmadan sonra Ayasofya kilise olarak bir daha eski ihtişamına kavuşamadı. 1453′te İstanbul Türkler tarafından fethedilince Ayasofya da fethin sembolü olarak kiliseden camiye çevrildi. Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’nın camiye çevrilmesinden sonra buraya gelir sağlamak amacıyla vakıflar kurdu. Vakıflar sayesinde Ayasofya, Osmanlı döneminde gittikçe büyüyerek bir İslam külliyesi hâline geldi.
Batılılar Ayasofya’yı hiç unutmadılar
İstanbul’un fethinden sonra fethin sembolü Ayasofya camiye çevrildi ve 1453′ten 1934′te kadar Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesini Batılılar ve Ruslar asla unutmadılar. İstanbul’a gelen Batılı seyyahlar eserlerinde muhakkak Ayasofya’nın kilise olduğu dönemleri anlatıp, diğer Osmanlı camilerini Ayasofya ile mukayese ettiler. Bu seyyahların çoğu Ayasofya’nın cami olmasını bir türlü kabullenemiyorlardı. Hülyalarını Ayasofya’nın tekrar kilise olacağı günler süslüyordu. Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi ile ilgili istekler 19. yüzyılda giderek daha da yüksek sesle ve farklı şekillerde dile getirilmeye başladı. Özellikle gayrimüslimlerin camileri gezmelerine dair izin çıktıktan sonra Osmanlı veya Yunanistan vatandaşı olan Ortodoks Rumlar, Ayasofya’ya yönelik eylemlere başladılar. Rumlar’ın Ayasofya’da uygunsuz hareketlerde bulunmaları Osmanlı yetkililerini ve özellikle devrin padişahı Sultan İkinci Abdülhamid’i harekete geçirdi. Camilerin nasıl gezileceğine dair bir talimatname hazırlanıp, durum kontrol altına alındı.
Ayasofya Külliyesi’nde beş padişah yatıyor
Ayasofya’ya en fazla ilgi gösteren padişahlardan biri İkinci Selim’dir. İkinci Selim, caminin etrafındaki binaları yıktırdı ve Mimar Sinan’a binanın çökmesini önlemek üzere takviye payandaları yaptırdı. 1574′te vefat ettiğinde Ayasofya Camii’nin önündeki türbesine gömüldü. İkinci Selim’den sonra oğlu Üçüncü Murad ve torunu Üçüncü Mehmed de Ayasofya’nın bahçesine birer türbe yaptırdılar ve vefatlarından sonra oraya gömüldüler. 17. yüzyılda ise Birinci Mustafa ve Sultan İbrahim vefat ettiklerinde Ayasofya’nın vaftizhanesine defnedildiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder