15 Haziran 2012 Cuma

Sanallaşan hayatlarımız... -Mehmet Baş


Sanal Yalnızlıklar 
 
Bilişimin ve haberleşmenin çok hızlı yayıldığı günümüzde, internet üzerinden ortaya çıkan sosyal paylaşım sitelerinde kurulan sahte dünyalar, birçok kimsenin şuurunu ve düşüncelerini bozmuş durumda.
 
Kitle iletişim araçlarının insanların zihnini ve kalbini işgal etiği ve benliğini ele geçirdiği bir çağda yaşıyoruz. Televizyonun ve bilgisayarın karşısında boy gösterip duran birer seyirciler ırkına döndük.
 
En basit bir örnekle yaşadığı apartmandaki komşularını tanımayan hatta kapı komşusuna selam vermeyen insanların sanal âlemde, dünyanın bir ucundan arkadaş edinmesi, nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumuz hakkında bir ipucu verebilir.
 
Gazetelerin üçüncü sayfasında sıkça rastladığımız bir haber de uzun süre önce ölmüş bir insanın ta ki cesedi kokup etrafa yayılana kadar öldüğünden kimsenin haberinin olmaması.
 
Bu nasıl bir yalnız kalıştır ki ölümünden bile kimsenin haberi olmuyor. Bir sinema artistinin özel hayatını ayrıntılarıyla bilen insanların dünyanın birçok yerinde zulme uğrayan Müslüman kardeşlerinin derdini bilmemesi de ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
 
Bir genç kızımızı çevirip sorsak bize televizyon dizilerindeki yardımcı oyunculara kadar ya da bir popçunun klipindeki ayrıntılara kadar malumat verebilir. Ama aynı kızımız bize aynı apartmanda yaşadığı komşularını sayamaz. Bu nasıl bir mantıktır ki uzağı yakın yakını uzak olarak algılama hastalığı kalpleri işgal etmiştir.
 
İnsanlar yalnızlığın demir duvarları arasında mahkûmluğunu sanal âlemde daha da çoğaldıklarının farkında değiller. En iyi çözüm; selamı yaymak, sılayı rahim yapmak ya da namazları cemaatle kılmak olsa gerekir. 
Sanal Yalanlar
 
Ortaya atılan yalanların sanki gerçekmiş gibi sunulması ve bunların sorgulanmadan kabul edilmesi sanal âlemde sıkça rastlanan bir durumdur. Bu haberlerin birçoğu bir merkezden ve kastlı bir şekilde yayılmakta bununla birçok gerçek çarpıtılarak insanların şuuru bulandırılmaktadır.
 
Uzun süre buradaki haber sitelerini takip etmek insanın muhakeme yeteneğini köreltmekte kendine her sunulanı doğruymuş gibi kabul etme eğilimine itmektedir.
 
Arada sırada kafayı kaldırıp başka pencerelerden de bakmak lazımdır. Sanal yalanlara karşı hakikatleri koruma ve yaşatma dernekleri kurulmalı insanlar kitap ve sünnet mihenginden meselelere bakmalıdır.


Sanal Pişmanlıklar
 
Ömrünün büyük bir kısmını internetin karşısında geçiren ve az gidip uz gittiği halde bir arpa boyu yol gidemeyen birçok insan eninde sonunda bu ömür nimetini buralarda harcadığı için pişmanlık duyacaktır.
 
Sanal âlemi bir çöpçatanlık müessesi gibi görüp kendi yuvasını çatırdatanlar huzuru ve mutluluğu yanlış yerde aradıklarının farkına vardıklarında pişmanlık duyacaklardır. Ayrıca internet başında klavye mücahitliği yapanlar kaçırdıkları namazlar karşılarına çıkarıldığında pişmanlık ötesi bir nedamet duyacaklardır.
Sanal Korkular
 
Sanal âlemin köleleştirdiği birçok kişi sosyal paylaşım sitelerinin veya elektronik posta adresinin şifresini çaldırmaktan korktuğu kadar Allahtan korksa tüm korkular çözülecek. Ya da kredi kartı bilgilerini koruduğu kadar imanını şeytanın ve nefsinin şerrinden korusa, tüm sıkıntıları bitecek.
 
Korkulması gerekenden değil korkulmaması gerekenden korkmaya başladığımızdan beri sayısız ıstırap kapımızı çalıp durmakta. Sanal âlemin bizi oyalayıp ebedi gayemizden bizi uzaklaştırmasına izin vermemiz gerekir.
 
Sanal mezbeleler
 
Hindistan'da ineğe gösterilen saygı ve sevgi ülkemizde birileri tarafından nedense Allah'a ve kitaba gösterilmiyor. Sözlük adı altında bir araya gelen bazı şahsiyetler perde arkasından şeytanın suflörlüğünü yapmayı ne zannediyorlar anlamak mümkün değil.
 
Dinimizle ve kutsallarımızla alakalı açılan başlıkların altına her türlü hakareti yazan ve bununla da sanki iyi bir şey yapıyormuş gibi övünen bu insanlar hangi mantıkla bu suikastları yapıyorlar.  
 
Çoğu site pis kokan bir çöp kutusu gibi aynı. Kapağını kaldırdığında ortalı pis bir koku sarıyor. Bunun için kapağı kaldırmamak en iyi çözüm olsa gerek.

Sanal hayatlar 
 
Dünyanın kendisini bir gölge bir rüya gibi gören tasavvuf anlayışımız bu rüya içindeki rüyayı bu taklit içindeki taklidi nasıl konumlandırır bilemem ama ortada ciddi bir gerçeklerden kopuş problemi var.
 
Sanallaşan hayatlar ve ayakları yere basmayan sosyal ve bireysel ilişkiler çağımızın manevi bir hastalığı olarak çözüm bekliyor. Hayatı "Hay" isminin kapısında kul etmek varken kendi elimizle yaptığımız oyuncaklara maskara olmamız çok üzüntü verici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder