16 Mayıs 2012 Çarşamba

Darbe için destek isteyen Paşa hangi cevabı aldı? -Abdulkadir Selvi


Korku şalı kalktı adeta Türkiye'nin üzerinden. Anlatılamamış hikayeler bir bir sökün ediyor, sır dolu sandıklardan.
Ortaya çıkan her yeni bilgi, ezberlerimizi alt üst etmeye yetiyor.
Çünkü bu ülke, "Midas'ın kulakları büyük" diye bağırabilmek için, ıssız kuyuların arandığı devirleri yaşadı.
Darbeleri savunanlara aydın denildiği tek ülke bizimki olsa gerek. Seçilmişler ise "düşükler" onların destekçileri "kuyruklar" ilan edildi.
Darbeyi destekliyoruz demediler elbette ki. O kadar zekaya sahiptiler. "Ama" ile başlayan cümleler kurdular.
28 Şubatçıları yargılamaya kalkıştığımız zaman, "Ama" devreye girdi hemen. "Darbe yapmak isteseler, tanklarıyla, toplarıyla gelir ve yönetimi üstlenirlerdi" dediler.
Tankları da yürüttüler. Zırhlı birliklerin tankları Sincan sokaklarından geçerken Çevik Bir, katıldığı Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda, "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık" demişti.
Uluslararası camiadan destek bulamadılar, icazet almak için koştukları Amerika ilkel bir yöntemle askeri müdahalede bulunmalarına yeşil ışık yakmadı dedik ama dinletemedik.
28 Şubat sürecinde Andıçla gazetesinden kovdurulan Cengiz Çandar o sırada ABD'deydi.
Çandar'ın tanıklığı, askeri müdahale için ABD'den destek bulamayan 28 Şubatçıların darbenin post moderni ile yetinmek zorunda kaldıklarına önemli bir örnekti.
"12 Mart 1997'nin cumartesi günü Washington'da dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından hemen iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... Refah Yol, Haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye'ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim, 'doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli' olmuş."
Amerika'ya giderek, yapılacak askeri müdahaleye destek talebinde bulunulmuş.
"Kendilerinin batılı olduğunu söyleyenler, gazeteciler, askerler, siyasetçiler, yani aydınlar Amerika'ya gelerek askeri darbe konusunda bizden destek istiyorlardı. Çok üzüldük; şaşırdık. Bu durum bizi rahatsız etti."
Peki ne cevap verilmiş?
"Erbakan'ın bazı söylemleri bizi de rahatsız ediyor. Kudüs Gecesi'nde söyledikleri gibi. Erbakan'ın Libya ve İran konusundaki açıklamalarından da rahatsızız. Ama o sizin seçilmiş lideriniz. Kendi demokratik sisteminiz içinde mücadele edin."
28 Şubat'ta ABD'nin askeri müdahaleye yeşil ışık yakmadığının, sorunun demokrasi içinde kalınarak çözümünü istediği yönündeki tavrın tanıklarından biri olarak, dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal gösteriliyor.
Bir de Demirel.
Çünkü Amerikalıları dahi hayrete düşüren, "Aydınlarımız!"ın askeri müdahaleye destek için kapılarını aşındırmalarını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e de intikal ettirmişler.
"Erbakan konusunda bize askeri müdahale için çok istek geliyor" denilerek, kendilerine gelen talepler ve istekte bulunanlar Cumhurbaşkanı Demirel'le paylaşılmış.
Demirel'i hırpalamak adına söylemiyorum ama ısrarla, başından beri hem 12 Eylül'le ilgili hem de 28 Şubat'la ilgili olarak tanıklığının çok önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Çünkü 12 Eylül'de, "devrik başbakan" 28 Şubat'ta ise Cumhurbaşkanı.
Amerikalılara, "Siz haklısınız" demiş Demirel. "Onunla bizim demokrasimizin içinde mücadele edilsin. Bizim demokrasimiz halletsin" yanıtını vermiş.
Yani Refahyol'un askeri müdahale ile değil, başka yöntemlerle kullanılarak görevden uzaklaştırılmasını istemiş.
Ve Yıl 1997... Haziran ayı.
Hani darbe olacak diye medya kuruluşlarının gece muhabirlerini nöbet yazdığı, Genelkurmay'ın ışıkları yanıyor mu diye kolaçan edildiği dönem.
13 Haziran 1997 günü askerin yönetime el koymasının beklendiği anlar.
Refahyol'un baskılara dayanamayıp 18 Haziran tarihinde istifa ettiği dikkate alınırsa, birilerinin asker ha geldi ha gelecek diye günleri saydığı bir süreç.
Sadece ABD'ye gidilerek destek aranmıyor. Amerikalılar nezdinde Ankara'da da temaslarda bulunuluyor.
28 Şubat'ın kudretli generali askeri müdahaleye ABD'nin desteğini sağlamak için ABD'li bir yetkili ile görüşüyor.
"O zamanlar (Askeri müdahale zamanları) geçti. Şunu çok net anlamanız gerekiyor ki, eğer Anayasa'nın dışına çıkarsanız, sizinle birlikte olmayacağız. Hatta karşınızda olacağız."
Destek beklerken, "Anayasa'nın dışına çıkarsanız sizinle birlikte olmayacağız" karşılığını alan, hatta, "Karşınızda olacağız" gibi bir cevapla karşılaşan, "Büyük Bir Paşa"mız, "Çok dramatik bir şekilde gülüyor", hiçbir şey söylemiyor, sadece karşısındakine bakıyor ve "Kafasını sallamakla yetiniyor"
Ama daha vurucu bir cümle var ki, onu sona sakladım.
27 Mayıs'tan 12 Eylül'e, Milli Birlik Komitesi üyelerinin anılarından, Kenan Evren'in hatıralarına oradan Özden Örnek günlüklerine kadar, darbecilerin kafasındaki ilk ve en önemli soru budur.
Dış dünya nasıl karşılayacak. Başta ABD ve NATO olmak üzere uluslararası camia bizi tanıyacak mı? O nedenle hem 27 Mayıs'ın hem de 12 Eylül'ün bildirileri, NATO ve CENTO'ya bağlılıkla başlıyor.
Askeri darbeye destek arayan 28 Şubat'ın simgesi olan paşaya, "Eğer Anayasa'nın dışında bir şey yaparsanız, aksi durumda ilişkilerimizi dondururuz" deniliyor.
Birilerinin savunduğu gibi, 28 Şubat'ta tanklarla, toplarla askeri müdahalede bulunulmaması, demokrasiye olan inançtan kaynaklanmamış, tam tersine destek aranmış, ama ABD'den,"İlişkilerimizi askıya alırız" yanıtı alınınca cesaret edilememiş.
Hala askeri müdahale rüyaları görenler, o güne bakıp, bugünü anlasınlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder