13 Mart 2012 Salı

Helen Thomas: "İsrail Lobisi Kongre üyelerini satın alıyor" (USASABAH) İsmihan Yılmaz/ Washington DC

Beyaz Saray temsilciliği görevini en uzun süre taşıyan efsanevi gazeteci Helen Thomas, 89. yaşını Beyaz Saray'da başkan Obama ile kutlarken 90. yaşını işsiz ve insanlardan uzakta, bir nevi münzevi olarak kutlamak zorunda kalacağına hiç ihtimal vermezdi. Yıllarca ABD başkanlarını ve Beyaz Saray sözcülerini sorularıyla terleten Thomas'ın neredeyse bir insan ömrü kadar süren gazetecilik kariyerini 27 Mayıs 2010'da, İsrail'in Mavi Marmara saldırısından sadece bir kaç gün önce İsrail işgaline yönelik sarf ettiği ifadeler sonrasında başlatılan medya kampanyaları bitirdi.



27 Mayıs 2010 günü Beyaz Saray çıkışında yanına yaklaşan bir hahamın Thomas'a İsrail hakkında ne düşündüğünü sorması üzerine aralarında şu diyalog geçti:

Thomas: İsraillilere söyleyin Filistin'den defolup gitsinler.
Haham: Daha iyi bir şeyler söyleyemez misiniz?
Thomas: Biliyorsunuz ki Filistinlilerin toprakları işgal altında. Filistin Almanya ya da Polonya değil.
Haham: Nereye gitsin peki İsrail halkı, ne yapsınlar?
Thomas: Memleketlerine dönsünler.
Haham: Nereye yani, memleketleri neresi?
Thomas: Almanya, Polonya, Amerika...
Haham: Yahudiler Almanya ve Polonya'ya dönsünler diyorsunuz yani?
Thomas: Veya Amerika'ya, başka ülkelere... Niye orada yüzyıllardır yaşamakta olan insanları yerlerinden ediyorlar. Anlıyor musunuz?


Helen Thomas 1920'de Suriye göçmeni, okuma-yazma bilmeyen Ortodoks bir anne babanın 9 çocuğundan biri olarak ABD'nin Kentucky eyaletinde doğmuş. 60 yılı aşan başarılı gazetecilik hayatında Beyaz Saray Muhabirleri Derneği'nin ve Foreign Press Club'ın ilk kadın yöneticisi olarak tarihe geçmiş. Thomas'ın United Press International ve Hearst gazetesinin Washington büro şefliği görevini sürdürürken Haziran 2010 itibariyle işine son verildi. Aylar süren sessizliğinin ardından Thomas'la Washington DC'deki evinde buluşup Haziran ayından beri yaşadıkları, Amerikan medyası ve politikası üzerine değerlendirmeleri üzerine konuştuk. 

GAZETECİLİK CESARET GEREKTİRMEMELİ
Bayan Thomas, altmış yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyorsunuz ve bu sürenin 50 yıldan fazlası Beyaz Saray muhabirliği ile geçti. Bu süre içinde başkanlara ve Beyaz Saray sözcülerine sorduğunuz sorular nedeniyle gelmiş geçmiş en açık sözlü ve cesur gazeteci olarak nitelendirildiniz. Beyaz Saray'da soru sormak gerçekten cesaret isteyen bir iş midir? 
Kimsenin sormaya cesaret edemediği soruları sorduğum için en cesur gazeteci olarak adlandırılmayı aslında yadırgıyorum. Çünkü, gazetecinin görevi gerçeği ortaya çıkarmak için soru sormaktır ve bunun için ekstra cesur olması gerekmez; sadece mesleğine ve kendine saygı duyuyor olması gerekir. Ama ne yazık ki , mesela İrak'ı neden işgal ettiğimiz konusunda benden başka hiç bir Beyaz saray muhabiri soru sormadı. Bence bu şok edici bir durum. Bütün bir ülkenin ve Ortadoğu'nun kaderini değiştiren bir girişim hakkında orada tam da Amerikan halkının doğruyu öğrenmesi için oturan gazeteci "niye?" diye soramıyor Başkan'a.

Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar yalvardı Bush'a, lütfen son bir kez daha değerlendirelim, bakalım kitle imha silahları var mı diye, dinlemedi ve istediğini yaptı… Böylesine pervazsız bir hareketin sorgulanmaması diye bir şey mümkün mü? 

Peki Bush'un Irak'ı işgal etmek için meşru bir gerekçesi olmadığını itiraf etmesi için niye bu kadar ısrar ettiniz? Gerçeği söylemesini ummadığınız halde niye ısrarla aynı soruyu sordunuz?
Gerçeği söylemekten nasıl kaçtığını teşhir etmek istedim Amerikan halkına. Amerikan halkı kandırılmayı hak etmiyor, savaşın faturasını onlar ödüyor çünkü. Binlerce insanın hayatına mal oldu bu işgal, hesabının verilmesi gerekir.  

 
(Başkan Jimmy Carter ve Helen Thomas, 3 Ağustos 1979, Thomas'a verilen süpriz doğum günü partisinden)
Başkan Obama da dahil olmak üzere tam 10 ABD başkanını takip ettiniz Beyaz Saray'da. Sizce en dürüst başkan hangisiydi? 

John Kennedy ve Jimmy Carter. Diğerlerinden çok daha dürüst ve sorumlu idiler. 

Jimmy Carter hakkında konuşabilir miyiz biraz? İnsan olarak nasıl biriydi? Filistinlilerin yanında saf tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Oldukça onurlu biriydi. Filistinlilerin haklarını en açıkça ve en tutarlı biçimde savunan tek başkan o oldu şimdiye kadar. Sırf bu yüzden senelerce Nobel ödülü alması engellendi ama nihayet 2003'te alabildi. Filistinlilerin yanında yer aldı, çünkü Gazze'de, Batı Şeria'da Filistinlilerin neler çektiklerini , İsrail'in uyguladığı vahşeti kendi gözleriyle gördü ve vicdanlı bir insan olarak kayıtsız kalamadı.

AMERİKAN BAŞKANLARI HEP İSRAİLDEN ÇEKİNDİLER 
Diğer başkanlar aynı şeyleri görmediler mi? Onlar niye aynı tepkiyi göstermediler?
Tabii ki gördüler, ama korkak oldukları için, İsrail'in karşısında durmaya cesaret edemedikleri için hiç bir şey yapmadılar. Şu anda mesela, İsrail yeni yerleşim bölgelerine 2 bin yeni ev inşa etmeye başladı. ABD yönetiminin tepkisi "hayal kırıklığına uğradık" demekten öteye gidemiyor. Ne demek hayal kırıklığı? Dalga mı geçiyorsunuz? Hayal kırıklığına uğrayacağınıza İsrail'e verdiğiniz parayı, silahı bütün desteği durdurun! BM İsrail'i her kınamaya kalktığında veto etmeyi kesin artık! 

İSRAİL LOBİSİ KONGRE ÜYELERİNİ SATIN ALIYOR

Peki niye İsrail'e hayır diyemiyorlar sizce? 

Çünkü İsrail ABD'de çok güçlü. Kongre üyelerinin yarısından fazlasına kelimenin doğrudan anlamıyla sahipler. Ağzını açabilecek herkesin ağzına tıkıyorlar parayı, istediklerini satın alabiliyorlar. Amerikan siyasetinde para her şey çünkü. Bu geçtiğimiz ara seçimlerde toplam 40 milyar dolar harcandı, bu paranın çoğunu İsrail lobisi harcadı. Dolayısıyla, hali hazırdaki Kongre üyelerinin çoğunun sahibi İsrail lobisidir, parayı bastırıp satın aldılar. 

Başkan Obama'nın bu anlamda farklı olacağını umuyor muydunuz? Çünkü adaylığı döneminde farklı bir başkan olacağı yönünde bir izlenim oluşturmuştu. 
Tabii ki umdum ama büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. İş Orta Doğu sorununa gelince hiç cesareti yok Obama'nın. Ama hala yine de ikinci bir kez seçilmesini isterim, her durumda Cumhuriyetçiler'e tercih ederim.

Peki Obama niye bu kadar cesaretsiz sizce? Başlangıçtaki karalılığını niye kaybetti?Amerikan siyasetinin nasıl işlediğini görünce değişti tabii. Etrafındaki İsrail destekçisi duvarı görünce geri adım attı. 

Kimler oluşturuyor bu duvarı mesela? İsim sayabilir misiniz?Rahm Emanuel, David Axelroad ve Dışişleri Bakanlığı'ndaki bazı üst düzey görevliler. Rahm Emanuel Chicago Belediye Başkanı oldu ama etkisi devam edecek. Ben Obama'nın İsrail'in haklı olduğunu düşündüğüne inanmıyorum, Filistinlilerin neler çektiğini tabii ki o da görüyor, ama bir şey yapamıyor. Bütün bu kişiler Obama'ya İsrail-Filistin konusunda tarafsız davransa bile seçimi kaybedeceğini, dolayısıyla İsrail yanında yer alması gerektiğini dayattılar. Temel kural şu: İsrail destekçisi değilsen kaybedersin.  


(İsmihan Yılmaz ve Helen Thomas)
Peki bu bütün ABD başkanları için geçerli bir kural mıdır? Bir gün başkanlardan biri çıkıp "İsrail işgal ettiği topraklardan çekilsin, para ve silah da yok artik" derse ne olur? 

Amerikan halkının büyük bir çoğunluğu ayakta alkışlar bu başkanı! Ama Yahudi propaganda makinesi süratle işlemeye başlar ve en kısa zamanda bir yolu bulunup alaşağı edilir bu başkan. 

Dışişleri Bakanlığı'na geri dönelim bir kez daha isterseniz. Aslında Amerikan Dışişleri'nde ciddi bir Arap yapılanması olduğundan da söz edilir. Bu Arap yanlısı grubun hiç mi etkisi olmuyor yönetimin Orta Doğu politikasında? 
1950'lerde Dışişleri Bakanlığı'nda bir Arap yanlısı yapılanma vardı, doğru. Çok iyi eğitimli, çok iyi derecede Arapça konuşan ve bölgenin tarihine vakıf diplomatlar ve üst düzey yöneticiler vardı. Ama tıpkı üniversitelerin Orta Doğu bölümlerinde olduğu gibi Dışişleri Bakanlığı'ndan da bu isimleri bir bir temizlediler. Şu anda Arap kökenli isimler var tek tük ama Arap destekçisi diyebileceğimiz bir oluşumdan söz edemeyiz. Dışişleri Bakanlığı'nda büyük ölçüde İsrail destekçisi bir kadrolaşma hakim.

AMERİKA'DA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YOK 

Buradan isterseniz ABD'deki basın özgürlüğünü nasıl değerlendirdiğinize geçelim. Nasıl görüyorsunuz genel durumu?
Basın özgürlüğünden daha önemlisi düşünce ve ifade özgürlüğü bence. Amerika'da ifade özgürlüğü yok bir kere. Ben "İsrail Filsitin'den defolup gitsin" dediğimde herkes birden üstüme geldi. Derhal anti- Semitist olarak damgalandım. Ben beni anti-Semitist olarak damgalayanlardan daha Semitist'im oysa. Çünkü ben Arap kökenliyim, Araplar da Sami ırkından gelir Yahudiler gibi. Ama beni eleştirenlerin kendileri Semitist değiller, çünkü Yahudilerin çoğu Avrupalıdır aslında. Rusya'dan Avrupa' ya göçen Yahudilerdir. Aşkenaziler yani.
Benim başıma gelenlerle de iyice anlaşıldı ki İsrail'i negatif bir cümle içinde anarsanız işinizden olursunuz, izole edilirsiniz. Bu da diğer gazetecilere bir nevi ders olmuş oldu. Bundan sonra böyle bir şeye niyetlenecek varsa hadlerini bilsinler diye. 

İSRAİL ABD MEDYASININ KUTSAL İNEĞİ 
İsrail bir anlamda Amerikan medyasının "kutsal ineği" oldu yani. 
Kesinlikle. Şu iyice anlaşıldı ki bu ülkede gazetecilik veya siyaset yapıyorsanız İsrail'i eleştirdikten sonra işinize devam edemezsiniz. En son örneklerinden biri CNN' de Octavia Nasr'in başına gelenler oldu. Hizbullah lideri ile ilgili sözleri dolayısıyla işinden oldu, bitirdiler kadını, gazetecilik kariyerini mahvettiler. Artık bütün gazeteciler İsrail konusunda eskiden olduğundan daha fazla dikkatli olmak zorunda hissedecekler kendilerini. 

Eskiden de böyle değil miydi? İsrail konusunda eskiden de bir oto-sansür yok muydu?
Vardı tabii, ama İsrail lobisinin medyadaki hakimiyetine paralel olarak etkisi giderek artıyor. Dolayısıyla şimdi daha da kötü durum.  

(Başkan Barack Obama ve Helen Thomas, Thomas yine bir doğum gününde)
Peki emekliye ayrılmak zorunda kalmanızda Beyaz Saray'ın sorumluluğu var mı sizce? Hearst'ten istifa ettiniz ama gazeteciliği bırakmak zorunda değildiniz, serbest olarak devam edebilirdiniz hala. Niye devam etmediniz?
Emekli olduğum doğru değil bir kere, sadece çalıştığım gazeteden kovuldum. Gazeteciliğe devam edeceğim, sadece bir süreliğine ara verdim. Olaydan sonra bir süre ortalıkta görünmek istemedim, inzivaya çekildim tabiri caizse. O günden bu yana da röportaj verdiğim ikinci kişi siz oldunuz. Bir süre sessiz kalmak istedim, her şey çok üstüme üstüme geliyordu zira. Beyaz Saray muhabirliğine devam etmeyeceğim ama bu ülkede gazetecilik yapılacak başka alanlar da var, yine Amerikan siyaseti üzerine yazacağım. Beyaz Saray'ın sorumluğuna gelince: Bir kere başkan Obama benim ifadelerimi "menfur ve saldırganca" olarak niteleyince tabii ki işten atılmamla sonuçlanan atmosferin oluşmasını meşrulaştırmış oldu. İfade özgürlüğümün kısıtlanması noktasında bir dâhili olmamalıydı. 

Peki liberal medya olarak adlandırabileceğimiz New York Times, Washington Post, NBC, PBS ve NPR gibi önde gelen medya kuruluşlarının size desteklemek için hiç bir şey yapmamasını nasıl değerlendirdiniz? Onların sizi sahipleneceğini ummuş muydunuz? 

Hayır, öyle bir beklentim olmadı. Çünkü biliyorum ki yapamazlar ve benim yüzümden başkalarının da işlerini kaybetmelerini istemem. Destekleselerdi çok güzel olurdu ama desteklemediler. Bu yüzden kimseye karşı bir kırgınlığım yok. Tek başıma olduğumu çoktandır biliyordum zaten. 



YAHUDİLER GAZ ODALARINA GERİ GİTSİNLER DEMEDİM

Peki 27 Mayıs günü Beyaz Saray çıkışı yanınıza yaklaşan hahama söylediklerinize açıklık getirme fırsatı verilseydi ne eklemek isterdiniz? 

Bir kere, o haham yanıma yaklaşıp oğullarını tanıttı bana ve gazetecilik eğitimi aldıklarını söyledi. Ben de gazeteciliği çok seveceklerini ve iyi bir tercih yaptıklarını söyledim. Karşımdakinin bir haham olduğunu biliyordum çünkü kipa takıyordu ve dini kıyafeti giyiyordu. Bu kişi bir kere bana "sizinle röportaj yapabilir miyim" ya da söylediklerinizi alıntılayabilir miyim" gibi hiç bir şey sormadan bıçak çeker gibi ses kayıt cihazını çekip çıkardı. Sorması gerekirdi, orada kaydettiği ifadeleri kendi blogunda yayınlaması benim kişilik haklarıma saygısızlık ve gazetecilik kurallarının da ihlalidir. O zaman söylediklerimi yeniden söyleme şansı verilseydi , Almanya ve Polonya'ya gitsinler kısmına açıklık getirirdim. Çünkü ben Yahudilerin büyük bir kısmının Avrupalı olduğuna, zaten o topraklara ait olduklarına, Filistin toprakları üzerinde hiç bir tarihsel hakları olmadığına inanıyorum. Çünkü doğrusu budur. Bu insanlar Avrupa'ya aittir. Yoksa tabii ki bir kısım medyanın ve İsrail lobisinin iddia ettiği gibi gaz odalarına gitsinler demek istemedim. 

II. DÜNYA SAVAŞINDA SADECE YAHUDİLER ÖLMEDİ 

Yahudi asıllı Ari Fleischer - Bush döneminde sizin yakıcı sorularınıza çokça muhatap olmuş Beyaz Saray sözcüsü - bir biçimde olayı hahamın kendi internet sayfasının sınırlarından çıkararak, "Fire Helen Thomas" başlıklı bir yazıyla Hearst'un sizi işten atması gerektiğini iddia etti. Arkasından yine Bill Clinton döneminde Beyaz Saray'da danışmanlık yapmış olan Lanny Davis sizin anti-semitik olduğunuzu ve derhal Beyaz Saray muhabirliğinden uzaklaştırılmanız gerektiğini iddia etti. Size karşı bu kampanyayı başlatanların ikisinin de Yahudi asıllı ve eski Beyaz Saray görevlisi olması, sanki bu kişilerin uzun zamandır bu fırsatı bekledikleri gibi bir izlenim yaratıyor. Ne diyorsunuz, yoksa bu bir tesadüf mü? 

Hayır, tabii ki değil. Benden kurtulmak için fırsat arıyorlardı ve şimdi çok mutlu olmalılar, istedikleri gerçekleştiği için. Ari Fleischer para için yapamayacağı hiç bir şey olmayan bir yalancıdır. Profesyonel hayatının her gününde yalan söyleyen ve bizi Irak'taki batağa sürükleyen yalanlar zincirinin üreticilerinden biridir. Lanny Davis'e gelince, Semitik olmayan kendisidir aslında, ben Semitik'im ama o Avrupalı, Avrupa Yahudisi, Filistin'deki topraklarla hiç bir alakası yok. Bunlar ilgili ilgisiz her vesileyle Hitler'i , soykırımı öne sürüyorlar hemen. Sanki 2. Dünya Savaşı'nda başka hiç kimse ölmedi. Benim iki erkek kardeşim de dahil olmak üzere binlerce Amerikan vatandaşı savaştı o zaman. 25 milyon sivil-asker Rus öldü bu savaşta, başka bir sürü milletten insan öldü. Onların hayatları Yahudilerden daha mi değersizdi? 

Peki size karşı açılan bu kampanyanın sizin bıkıp usanmadan Amerikan başkanlarına, dışişleri bakanlarına ve Beyaz Saray sözcülerine "Orta Doğu'da nükleer silaha sahip bir ülke var mı?" diye sormanızla ilgisi nedir sizce? 
Şu ana kadar hiç bir Amerikalı üst düzey yetkili İsrail'in nükleer silaha sahip olduğunu itiraf etmedi. Hâlbuki İsrail nükleer silah cephanesini her geçen gün biraz daha geliştiriyor, yenilerini ekliyor. İsrail ABD yöneticilerinin kendi nükleer silâhları hakkında hiç konuşmayacağına dair gizli bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma gereği susuyor Amerikalı yetkililer. 

"Orta Doğu'da nükleer silaha sahip bir ülke var mı" sorusunu Obama'ya da sormuştunuz. Evet ya da hayır şeklinde bir cevap bekliyor muydunuz? 

Gerçeğe dair umudumu hiç yitirmedim ben. Dolayısıyla, evet demesini diliyordum ama diyemeyeceğini de biliyordum. Bu soruyu sorarken tek amacım işte bu cevap verememe durumunu teşhir etmek oldu hep. Amerikan kamuoyu kendilerinden nelerin saklandığını anlasınlar diyeydi. Bir vatandaş olarak başkanlık koltuğunda oturan kişiden doğal olarak sadece dürüstlük ve güvenilirlik bekliyorum ben.  

(Başkan George W. Bush, Helen Thomas'ı doğum günü dolayısıyla tebrik ediyor. 2 Ağustos 2006)
AMERİKAN GAZETECİLERİ KORKAKLAŞIYOR 

Amerikan gazetecilerinin giderek artan ölçülerde "zor" sorular sormaktan kaçındıklarını söyleyebilir miyiz? Örneğin, özellikle alternatif medyadan, araştırmacı gazetecilik politik doğruculuğun ötesine geçemiyor yönünde eleştiriler geliyor. 

Amerikan medyası giderek daha korkaklaşıyor, burası kesin. Fox başta olmak üzere, sağcı medyanın saldırısından çekiniyor herkes ve sanırım giderek daha ciddi bir sağcılaşma olacak gazeteciler arasında. Ayrıca, İsrail lobisinden destek almayan bir medya kuruluşunda çalışıyorsanız zaten çok fazla bir şansınız yok bu piyasada. Ahlaki ölçüyü kaybetti Amerikan medyası. Amerikan gazetecileri politik doğrucu olmazlarsa bedelini ödemek zorunda kalacaklarını acı bir şekilde öğrendiler. 

ARAP ASILLI BİRİ OLARAK DEĞİL AMERİKALI OLARAK KONUŞUYORUM
En son Keith Olbermann örneğinde görüldü bu. Tamamen farklı bir kategoride bizim konumuzdan ama sonuçta gazeteciler üzerinde nasıl bir baskı oluşmaya başladığının örneklerinden biri oldu. Siz de olaydan hemen sonra bir açıklama yayınlayarak İsrail hakkında söylediklerinizden pişmanlık duyduğunuzu söylediniz? Neden yaptınız bunu? 

En basit şekilde ifade edeyim: Pişmanlık duyduğumu söylemek zorundaydım. Bir tür formalite gereği idi bu özür, ortalığı yatıştırmak içindi ama işe yaramadı. Ayrıca, benim İsrail işgali, yerleşimler ve İsrail'in nükleer silahları konusundaki düşüncelerimi herkes biliyor, yeni değil bunlar ve bundan sonra da değişmeyecek. İşten atılmama neden olan ifadeleri Mavi Marmara olayına duyduğum öfkeyle ve Lübnan asıllı olmamla ilişkilendirdiler hep . Ama gerçek bu değil. Hahamla aramızdaki konuşma 27 Mayıs'ta gerçekleşti, İsrail'in Mavi Marmara saldırısı ise 31 Mayıs'ta. Olaya bağlı olarak çok duygusal olmamla filan ilgisi yok yani. Ben hep böyle düşündüm ve düşünmeye de devam edeceğim. Lübnan asıllı olmam ise ne olup bittiğini daha iyi anlamama yaramıştır sadece. Bölgenin tarihini, dengelerini ve hassasiyetlerini daha iyi takdir etmemi sağlamıştır. Ama bu konuda verdiğim tepki bir Amerikan vatandaşının tepkisi olarak okunmalıdır. Bir Amerikalı olarak karşıyım ben İsrail işgaline ve dur durak tanımayan yerleşimlere. 

BAŞKAN OBAMA KORKAK
Mavi Marmara demişken, Başkan Obama'nın biri Türk-Amerikan, diğerleri Türk vatandaşı 9 kişinin ölümü ile sonuçlanan İsrail saldırısını kınamamasına tepkiniz ne oldu?
Korkunç bir olaydı o ve daha da korkunç olanı Obama'nın kınamaması oldu benim için. Korktu çünkü, alacağı tepkiden çekindi. Tam da ara seçimler öncesinde İsrail lobisinin para musluğunu kapatmasından çekindi, çekinmesi gerektiği anlatıldı kendisine. 

(Helen Thomas, Başkan Lyndon B. Johnson'a basın toplantısı sırasında soru sorarken. 25 Nisan 1968)

PROPAGANDA MAKİNESİNİ KONTROL EDEMİYORLAR
Geçen bir kaç ay içinde Amerika'da iki ayrı TV programında (Pasific adlı dizi ve South Park adlı çizgi dizi) terörizmle eşleştirilen bir Türkiye imajı yaratılmaya çalışıldığına şahit olduk. Örneğin South Park dizisinde kuyruklarında Türk bayrağı taşıyan savaş uçakları resmedilmişti. Mavi Marmara olayından sonra bir kısım Amerikan medyasında Türkiye'ye yönelik bir imaj yıpratma kampanyası mı başlatılıyor sorusu geliyor akıllara. Siz ne dersiniz?Ben seyretmedim bahsettiğiniz programları ama mümkün. İsrail propaganda makinesi çalışmaya başlayınca her türlü yolu dener. İsrail'in devlet olarak şu noktada Türkiye ile ilişkileri daha da zora sokacak bir girişimde bulunacağını sanmıyorum. Zaten Amerikan yönetimi buna izin vermeyecek, tansiyonu düşürmeye çalışıyor yönetim. Ama sonuçta Türkiye'de artık akıntıya karşı kürek çekmeyi reddeden bir yönetim var. Bu tabii ki Yahudi sermayesiyle işleyen Amerikan medyasını rahatsız ediyordur. Dediğim gibi, propaganda makinesi işlemeye başladıysa şimdiye kadar olandan daha fazlasını beklemek lazım; zira yönetim bu makineyi kontrol etmekten aciz. 

Son olarak, Helen Thomas adı ABD'nin Harvard ve Colombia gibi en prestijli gazetecilik okullarında bile 'iyi bir gazeteci nasıl olmalıdır' sorusunun cevabı olarak kullanıldı şimdiye kadar. Sizin kararlı, sorumlu ve onurlu duruşunuz örnek olarak gösterildi hep. İşinizden kovulmanız ve izole edilmenizle sonuçlanan bu sürecin de okullarda örnek olay olarak anlatılacağını umuyor musunuz?İnanmak isterdim böyle bir şeye ama sanmıyorum. Umarım beni haksız çıkarırlar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder