14 Şubat 2012 Salı

Aile içi şiddeti ve boşanmaları azaltacak bir teklif - Yavuz Bahadıroğlu


Eski aile yapımızda yaşlılar, yani deneyimli aile bireyleri baş tacı edilir, başköşede oturtulurdu: Şimdi onların yerinde televizyon oturuyor!


Tanzimat'tan (1839) itibaren resmileşen "Batılılaşma" serüvenimiz aile yapımızı da bozdu. Yaşlıları da kapsayan "Geniş Aile" tipi gitti, yaşlıları dışlayan "Çekirdek Aile" tipi geldi.


O gün bugündür yaşlı aile bireylerinden (özetle "Ataerkil aile" yapısından) mahrumuz. Bu da gereksiz tartışmaların tırmanması, nihayet şiddete dönüşmesi ve boşanmaların artması sonucunu doğruyor...


Bu kez de şiddetin tırmanmasından ve boşanmaların artmasından telaşa düşüp on günlük kurslarda çözüm aramaya başlıyoruz.


Anne baba adaylarını on gün süreyle eğitip anne babalığa hazırlamamız halinde, aile içi şiddetin ve boşanmaların azalacağını hayal ediyoruz.


Hayal kurmayalım, bu iş böyle olmaz! Şiddete eğilimli olarak yetişen bir erkek ya da kadın, on günde eğilimlerini değiştiremez.


Peki, ne yapmak lâzım?


Bence eski aile yapımızı günün ihtiyaçlarına göre yenileyip hayata geçirmek lâzım...


İşe yaşlılarımızı aileye katmakla başlayabiliriz. 


Yaşlı ve deneyimli aile bireylerinin aileden dışlanması, aile içi şiddeti doğuran önemli etkenlerden biri olarak görüyorum.


Neden derseniz, aile içi şiddeti ve boşanmaları, incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük tartışmalar körüklüyor.


Yaşlıların yanında böyle tartışmalar pek mümkün olmaz. Olsa bile genç evlilerin hareketlerinden bir kırgınlık olduğunu anlar, sorunu çözmeye yönelik girişimlerde bulunurlar. Bu da kırgınlığın tırmanmasını önler.


Çocukların deneyimli ellerde büyümesinin getireceği avantajlar da cabası.


Zaten çoktan beridir anne, modern hayatın dayattığı gereksizliklerle (eşyaya hizmetkârlık gibi) cebelleşirken, baba "daha fazla para" kazanma ihtirasının kamçısı altında durup dinlenmeden, hatta eve dahi uğramadan koşturuyor...


Yaşlılar da aile dışına çıkarılmışsa, çocuklar ya sokağın ya da kreşlerin insafına kalıyor... 


İyi kreşler elbette ki var: Ancak çoğu her çocuğa aynı metotla yaklaşıyor, aynı şeyleri öğretiyorlar. Oysa her çocuk ayrı bir dünya, ayrı bir hayattır; her çocuğa uygun bir yaklaşım sergilenmelidir.


Dedeler ve nineler, içinde yetiştikleri ailenin yapısını özümsedikleri için bunu rahatlıkla yapabilir, ailenin geleneksel yapısına uygun bir yaklaşımla çocuğu eğitebilirler.


Zaman zaman da yeni evlilere yol gösterirler. 


Gerçi piyasada çok sayıda "evlilik danışmanı" (ne demekse), bir hayli "yaşam koçu" (bu da ne anlama geliyorsa) var. Ancak bunların kullandığı metodoloji Amerikan ve Avrupa eksenli. Bu çerçevede verilen öğüt ve ölçüler bizim geleneksel köklerimize, yapımıza, alışkanlıklarımıza, hatta eğitim ve inancımıza uygun değil. Kaynağını Hıristiyanlık, Roma ve Latin kültüründen alan çözümler (Batılı), bizim sorunlarımızı daha karmaşık hale getirebilir. Bu takdirde şiddet de, boşanma da artar.


Her toplumun, her ailenin, hatta her bireyin sorunları "kendine özgü"dür. Çözümü de "kendine özgü" olmalıdır. Başka toplumlara, ailelere ve bireylere göre geliştirilen çözümler bizde "yan etkiler" yapabilir, ters sonuçlar doğurabilir.


Son sözüm şu: Aile içi şiddeti ve boşanmaları "makul" seviyeye indirmenin çaresi on günlük kurslar değil, yaşlıları tekrar aileye katmak ve geleneksel aile (Geniş Aile) yapısına geri dönmektir.


Konuyu İsveçli Aile Hukuku Profesörü Gaston Jezz'in eski aile hayatımız hakkında söylediği bir cümle ile noktalayayım:


"Osmanlı insanının dini inanları, huzurlu bir hayatın zirve noktasıdır. Birbirlerine sevgi-saygı ile bağlıdırlar. Hayat şiir gibi yaşanmaktadır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder